Avrupa Avrupa Dediğimiz

21 Ekim 2009 Çarşamba

22-25 Ekim tarihleri arasinda Sakarya Universitesi'nde TDK ile ortaklasa "Balkanlarda Turkce Egitimi ve Basin-yayin Hayati" konulu Bilgi Soleni yapila

22-25 Ekim tarihleri arasinda Sakarya Universitesi'nde TDK ile ortaklasa "Balkanlarda Turkce Egitimi ve Basin-yayin Hayati" konulu Bilgi Soleni yapilacaktir.


Program ektedir.

***


10.00 Acis Oturumu
Saygi Durusu ve Istiklal Marsi



Acis Konusmalari:

Prof. Dr. Sukru Halûk AKALIN Turk Dil Kurumu Baskani

Prof. Dr. Mehmet DURMAN Sakarya Universitesi Rektoru


Balkan Ulkelerinde Turkce Genel Oturumu I


Baskan: Prof. Dr. Osman HORATA

11.30-11.50 Bilâl SIMSIR (Turkiye)
Balkan Ulkelerinde Turkce Egitimi ve Yayin Hayatinin Hukuki ve Ahdi Altyapisi

11.50-12.10 Prof. Dr. Melek OZYETGIN (Turkiye)

Balkan Ulkelerinde Turklerin Yayilma Alanlari ve Turk Yazi Dilleri Haritasi Tasarisi



12.10-13.30 Ogle Yemegi



Makedonya’da Turkce Oturumu


Baskan: Altay SUROY

14.00-14.20 Doc. Dr. Sevin ALIL (Makedonya)

Makedonya’da Turkce Egitimi

14.20-14.40 Remzi CANOVA (Makedonya)

Makedonya’da Turkce Basin Hayati

14.40-15.00 Drita KARAHASAN (Makedonya)

Balkanlarda Basin Hayati

15.00-15.20 Sevim PILICKOVA (Makedonya)

Makedonya’da Turkce Ogretimin Durumu

15.20-15.40 Cigdem ULKER (Turkiye)

Makedonya’da Egitim Sistemi ve Bu Sistemin Icinde Turk Azinligin Durumu


15.40-16.00 ARA
Bulgaristan ve Yunanistan’da Turkce Oturumu



Baskan: Yrd. Doc. Dr. Cevdet SANLI

16.00-16.20 Dr. Sabri ALAGOZ (Bulgaristan)

Bulgaristan’da Turkce Yayin Hayati

16.20-16.40 Dr. Ahmet CEBECI (Turkiye)

Dunden Bugune Bulgaristan’da Turkce Egitim ve Ogretim

16.40-17.00 Nurten REMZI (Bulgaristan)

Bulgaristan’da Deliorman Turklerinin Kulturu

17.00-17.20 Hulya EMIN GUVENC (Yunanistan)

Bati Trakya’da Gazeteci Olmak

“Biz Buradayiz: Basin Dosyasi” Sunusu

17.20-17.40 Ilknur HALIL (Yunanistan)

Lozan’dan Gunumuze Bati Trakya’da Egitim ve Ogretim

17.40-18.00 Mucahit MUMIN (Yunanistan)

Bati Trakya’da Azinlik Basininda Yazi Dili Olarak Turkcenin Kullanilma Durumu



Cagrili Konusmaci

10.00-10.30 Doc. Dr. Halûk DURSUN

Balkan Kultur Cografyamiza Bir Yolculuk


Cagrili Konusmaci

0.30-11.00 Prof. Dr. Mustafa ISEN
Cumhurbaskanligi Genel Sekreteri



Balkan Ulkelerinde Turkce Genel Oturumu II


Baskan: Doc. Dr. Sevin ALIL

11.00-11.20 Senol GONCAGUL (Turkiye)

Balkanlarda Turk Dili ve Yayin Hayati

11.20-11.40 Birol DOK (Turkiye)

Turk Cumhuriyetleri ile Turk ve Akraba Topluluklarindan Ogrenci Getirme Projesi (Buyuk Ogrenci Projesi)

11.40-12.00 Rifat SAIT (Turkiye)

Balkan Ulkelerinde Turk Dili

12.00-12.40 Naci ALAN (Turkiye)

Turkce ve Turkceyi Yayginlastirma Suuru



Romanya’da Turkce Oturumu


Baskan: Prof. Dr. Vahit TURK

14.00-14.20 Agiemin BAUBEC (Romanya)

Romanya’da Turkce Egitim Ogretimin Dunu, Bugunku Durumu ve Sorunlari

14.20-14.40 Nihat OSMAN (Romanya)

Dobruca Tatarlarinda Gunumuzdeki Basin Hayati

14.40-15.00 Dr. Ahmet ECIRLI (Romanya)

Romanya’da Yabanci Dil Yoluyla Kultur Ogretimi Ornek Olay Incelemesi: “Romanya’da Turk Kulturune Katkisi Yonuyle Turkce Ogretimi”



15.00-15.20 ARA


Kosova’da Turkce Oturumu

Baskan: Hulya EMIN GUVENC

15.20-15.40 Altay SUROY (Kosova)

Kosova’da Turkce Egitim ve Yayimcilik

15.40-16.00 Raif VIRMICA (Kosova)

Gercekler Isiginda Kosova’da Ilkokul Duzeyinde Turkce Egitim

16.00-16.20 Yrd. Doc. Dr. Cevdet SANLI (Turkiye)

Kosova’da Basin Yayin Hayatinda Turkce Telif Eserler

16.20-16.40 Osman BAYMAK (Turkiye)

Kosova’da Turkcenin Bugunu ve Gelecegi

16.40-17.00 Arif AY (Turkiye)

Kosova’da ve Makedonya’da Cagdas Turk Edebiyati


17.00-17.20 ARA


Degerlendirme Oturumu

Prof. Dr. Vahit TURK

Doc. Dr. Sevin ALIL

BALKANLARDA TURK OLMAK - H.Okan Balcioglu

Butun soydaslarima merhaba;

Balkan ulkelerinde yasayan insanlarimiz tarih boyunca Turk soylu olmanin sikintisini cekmisler, sadece karsi din mensuplarinin değil kendi dindaslarinin bile baski, tahkir ve tenkitlerine ugrayarak asimile edilmeye calisilmislerdir. Gunumuzde bile baska dindas topluluklar ile beraber yasayan ( Kosova - Makedonya ) soydaslarimiz kulturel olarak eritilmeye calisilmaktadir. Din baska din mensuplarina karsi koruyucu bir zirh olustururken kendilerini eritme niyetli dindaslarina karsi bir etki saglayamamakta hatta dez avantaj olusturmaktadir. Bunun onlenebilmesi icin o cografyalarda yasayan Turk kokenli insanlar olarak simdiye kadar yapilmis kendilerine has kulturu ve tarihi devamliligi bilimsel yolla tespit eden calismalar derlenmeli, gelistirilmesi yolunda daha da fazla calisilmalidir. Gunumuzde insanlar kabul etmeliyiz ki gunumuz dunyasinda insanlar kendilerini din temelinde degil ulus bazinda tanimlamaktadir. Hele Turkler gibi tarihe damga vurmus eski dunyanin her yaninda izleri bulunan bir milletin kendini tanimlamada ki mesruluguna kimsenin karsi cikmasi soz konusu bile olmamalidir. Dinin eritmede ki rolu kacinalamz bir gercektir. Dunya uzerinde bulunan bir cok Turk boyu bulunduklari dindas ulkenin icinde erimistir. Bunun istisnasi ve ders alinacak guzel bir ornegi Irak Turkleridir. Irak'da yasayan soydaslarimiz icinde yasadiklari dindas Arap toplumu icinde erimemek ve soylarini, kulturlerini korumak icin cok buyuk bir mucadele vermislerdir. Bugun icin bile soylenebilir ki dünya uzerinde Turkluk bilincinin en kuvvetli oldugu Turk gruplarindan biri Irak Turkmenleridir. Balkan cografyasinda dolasildiginda veya hakkinda arastirma yapildiginda Balkan devletleri icin Turk ifadesinin Islam ifadesinden daha urkutucu oldugu bir gercektir. Tabi bu tanimin onlar acisindan milli utanc dogurdugu gibi tarihin derinliklerine kadar inen bir korkuyu hortlattigi da ( Kuman, Pecenek ve Batı Hun Devleti ) bir gercektir.

Yunanistan, Bulgaristan, Sirbistan, Makedonya, Arnavutluk ve hatta Romanya icin bile Islam tanimi Turk ismi kadar urukutucu degildir.Gerci Balkanlar da Turk tanimi Islam tanimi ile ozlesmis olmasina ragmen sozgelimi Balkanlarda ki en buyuk Musluman kitle olan Arnavutlar bile Turkleri eritmeye calismaktadir. Oysa gecmisteki buyuk devletin ( Imparatorluk ) bakiyesi olarak bugun o cografyada yasamaya calisan soydaslarimiz, onlar icin inandiklari ve yasadiklari dinle tanismalarini saglayan, kulturlerini korumalarini saglamis bir milletin orada biraktigi emanetleridir. Ayni zaman da bu insanlar o cografyalarin Turkiye ile bagini kuvvetli ve canlı tutan vesileleridir.

Gunumuzde Balkan Turklerine her zamankinden cok daha fazla is dusmektedir. Milli kultur degerlerine, tarihlerine dillerine cok daha fazla onem vermeli ve icinde bulunduklari toplumun icinde erimemelidirler. Unutmamalidirlar ki onlar sadece Fatih'in, Kanuni'nin, Yavuz'un veya Ataturk'un değil ayni zamanda Selçuk beyin, Alparslan'ın, Saltuk Bugra Hanin, Bilge Kaganın, Oguz Hanın, Mete'nin ve Atilla'nin da evlatlaridir. Bu tarihi kokun bilincinde olmalidirlar. Ataturk ne diyor; Turk evladi tarihini ogrendikce kendinde daha buyuk isler yapmak icin guc bulacaktir. Butun Balkan cografyasinda yasayan Turkler ekonomik anlamda guc olmanin yollarini aramalidir. Bu sebeple ekenomik gucu olan sahislar birlesmeli ortak sirketler kurmali, fakir - imkani olmayan ailelerin cocuklarin okutulmasi icin yatili okullar kurulmalidir. Dini, ummetci organizasyonlardan kacinilmali, bilinmelidir ki bu tur olusumlar Turk toplumunun erimesine sebep olacak fikriyatin tolum icinde yayilmasina vesile olacaklardir.

Ne yazik ki sadece Balkanlarda degil eski cografyamizin hemen hemen her yerinde kendilerine yonelik bilincli siyaset yuzunden Turkler ekonomik acidan zayif ve etkisizdir. Bu nedenle de bulunduklari ulkeler icinde etkin degillerdir. Bu Bulgaristan'da da, Yunanistan'da da, Makedonya'da da boyledir. Bu husus ile dunya da istisnayi olustururlar. Gunumuz de eski imparatorluklarin ayrilmis olduklari ulkelerde biraktiklari insanlari soz gelimi Hindistan'da ki Ingilizler, Kuzey Afrikada ki Fransiz kokenliler, Angola'da ki Portekizliler, Filipinlerde ki Amerikalilar, Latin Amerika ulkelerinde yasayan Ispanyollar bulunduklari kentlerin en seckin ve zengin semtlerinde varlikli bir yasam surmektedir. Bizler ise Suriye'de, Irak'ta, Lubnan'da, Yunanistan'da, Bulgaristan'da, Yunanistan'da, Romanya'da, Makedonya'da en kohne ve fakir semtlerde yasamaktadirlar. Artik insanlarimiz bunun boyle devam etmesine izn vermemeli, bunun degismesi hususunda mucadele etmelidir. Ama bunun icin once yazimin gecen kisminda ifade ettigim gibi milli bilincine ulasmali, aralarindaki parcalanmaya, darginliga, hizipcilige son vermeleri ve birlesmeleri gerekmektedir. Soz gelimi kucucuk Makedonya'da uc adet Turk siyasi partisi bulunmaktadir. Burada kayip Turklerin tamaminin, kazanc ise bizlerin o cografyada etkisiz kalmasini isteyen o ulke idarecileri ile onlari, o cografyada eritmeye calisan dindas toplumundur. Derhal siyasetle ugrasan insanlarimiz dunyevi kaygilarindan mensubu bulunduklari aziz milletin lehine vaz gecerek birlesmeli ve ortak - tek bir siyasi parti adi aldinda faaliyet gostermelidir. Oguz hanın ogullaina tavsiyesi nedir? Birlikten kuvvet dogar, guc olunur. Ancak o zaman dunya Turklerinin bulunduklari ulkeler icinde ki makus tarihi degisir ve kosullar, tarih sizden bunu bekliyor. Gayret sizden takdir Allah'dan. Selam ve saygilar.

H.Okan Balcioglu

BALKAN RUMELİ GÖÇMENLERİ KONFEDERASYONU'na İZMİR'den İKİ FEDERASYON DAHA KATILDI.

BALKAN RUMELİ GÖÇMENLERİ KONFEDERASYONU'na İZMİR'den İKİ FEDERASYON DAHA KATILDI.

Üçüncüsü Bursa'dan yakında katılacak.
Balkan Rumeli Göçmenleri Konfederasyonu , tüm camiayı tek çatı altında toplama yolunda önemli bir adım daha attı.Konfederasyona katılmak amacıyla Genel Kurullarında aldıkları kararları gereğince İZMİR'de bulunan iki Federasyon katılım dilekcelerini Konfederasyon Yonetimine verdi.
1. Ege Balkan-Rumeli Dernekleri Federasyonu ve
2. İzmir Balkan Dernekleri Federasyonu'nun
Katılım dilekçelerininin Balkan Rumeli Göçmenleri Konfederasyonunca alınmasını müteakiben , İzmir'de toplanmış olan Yönetim Kurulunun oylarına sunuldu ve oy birliği ile katılımları kabul edildi.
Konfederasyon Yönetim Kurulu üyeleri her iki Federasyon merkezini de ziyaret ederek yeni üyelerle tanıştı. Ziyaretler sırasında Federasyon Başkanları Süleyman PEHLİVAN ve Vahap SAVAŞAN'ın konuşmalarını Konfederasyon Başkanı Turan GENÇOĞLU teşekkür ederek ve hayırlı olması temennisiyle cevapladı.
Toplantının dagılması nedeniyle dilekcesi geciken Bursa Rumeli Turkleri Federasyonu'nun katılım talebi gelecek ay yapılacak olan Yonetim Kurulu Toplantısına bırakıldı.
Her geçen gün örgütlenen rumeli insanı birlikte ve beraber hareket edebilme yeteneğini de geliştirmekte.Bugüne kadar organize olduğu coğrafyayı tüm Türkiye'yi kapsıyacak sekilde genisletmeye kararlı gözüken yöneticiler herhangi bir ust çatı kurulusuna katılmamıs Derneklerin de bulundukları bölgelerdeki Federasyonlara katılmaları konusunda çağrıda bulundu.
Toplantıların akabinde İzmir Fuarı kültür merkezinde "Balkan Kadınlar Derneği"'nin planladığı "Balkan Göçleri ve Kadın" paneli izlendi.
Biz de aramıza yeni katılan Federasyonlarımıza hos geldin diyor , katılımlarının hayırlı ve ugurlu olmasını temenni ediyoruz.

Rumeli Balkan Federasyonu
Yonetim Kurulu

19 Ekim 2009 Pazartesi

77 YIL SONRA PRIYEPOLYE'DE - H. YILDIRIM AGANOGLU

77 YIL SONRA PRIYEPOLYE'DE

22 Eylul 2009 Ramazan Bayraminin ucuncu gunu. Kaderim beni Saraybosna'ya tekrar surukledi. Priyepolye (Prijepolje) dogumlu Huseyin Amcam de benimle beraberdi. Babamin gidemedigi ve kardes cocuklari oldugu akrabalarina ben ve amcam ilk defa gidiyorduk. Bizi karsilayan akrabalarimla hasret giderdikten sonra kalacagimiz evlere dagildik.

Anladigim kadariyla akrabalarimiz yollar guvenli olsa da bizim Priyepolye'ye gitmek istememden pek hosnut degillerdi. Ancak aradan o kadar uzun seneler gecmisti ki biz bu cografyaya sadece 3 saatlik bir mesafedeyken bu SIKINTILARI dusunecek durumda degildik. Netice de akrabalarimla birlikte Saraybosna sehir merkezindeki Sirbistan Buyukelciligi’ne gittik. Çunku amcam Huseyin Aganoglu’nun dogdugu sehri gorebilmesi icin Sirbistan vizesi gerekiyordu. Fotograflar cekildi, gereken islemlere baslandi. Ancak burokrasi burada pesimizi birakmadi ve vize isinin kisa surede sonuclanamayacagi anlasildi. Dolayisiyla amcam vazgecmek zorunda kaldi.

Visegrad Koprusu’nu ziyaretimizden sonra kenarinda, cektirdigimiz fotograflarin bizim icin ayri bir hatirasi oldu. Çok mutluyduk. Ancak Saraybosna’ya dondukten sonra akrabam Nermina’ya cektigim fotograflari gosterdigimde ben heyecanla Visegrad koprusunu ne kadar begendigimi anlatirken onlarin yuzu asik bir sekilde beni dinlediklerini gordum. Ne oldugunu sordugumda yine bir aci haberle karsilastim. Bu koprude Sirp cetnikler hem 2. Dunya Savasi’nda hem de 1992 savasinda Musluman Bosnaklari katletmisler. Hatta o zamanlar bu kopruye Kanli Kopru adi verilmis. Drina nehrinin gunlerce kan kirmizisi aktigi rivayet edilir. Ne aci yarabbim. Hayvanlar bile icgudusel olarak ve sadece yiyecekleri bir canliyi oldururler. Bir insana boyle bir katliam yapacak bir insan dusunemiyorum. Onlar hayvandan da asagilik varliklar cunku.

Visegrad koprusunu ziyaret ettikten sonra, bizi orada bekleyen Sabahaddin Obucina beyefendi ile tanistik. Tanismadan sonra biz Zambak Tur grubundan ayrildik. Sirf, Huseyin Kansu’nun ricasi uzerine bizi alip babamin dogum yeri olan Priyepolye’ye goturmek icin 2-3 saatlik bir yoldan gelen bu beyefendi Priyepolye Islam Meclisi Baskani idi. Gercekten ilerlemis yasina ragmen hala bir delikanli gibiydi. Kiyafeti, kibarligi ve misafirperverligi ile bizleri etkiledi.

Arabaya ben, esim, kendisi de Priyepolye dogumlu olan Zehra Halam ve bize Bosnakca tercumeler konusunda yardimci olacak dostumuz Rifat Ahmetbeyoglu ile bindik. Aradan cok gecmeden Rudo kasabasindan gectik. Yillardir Osmanli Tarihinde cok onemli bir rolu bulunan Sokullu Mehmet Pasa’nin Sirp asilli bir devsirme oldugu, hatta kardesinin papaz oldugundan bahsedilir. Turkler buralarin tarihini eski Yugoslayva’daki Sirp tarihcilerden ogrendikleri icin bazi gercekleri bilememeleri normaldi tabii. Son donemde yetisen bazi Bosnak tarihciler Sokullu Mehmet Pasa’nin aslinin Rudo kasabasindan oldugunu iddia etmektedir. Ilerleyen zamanlarda bu mesele de yeni bilgilerin ortaya cikmasi belki de bilinenleri degistirecektir.

Rudo’yu gectikten sonra Sabahattin Bey bize eliyle bir binayi isaret etti. Yolun kosesindeki bir terk edilmis bir mola tesisinde savas esnasinda yasanan bir olayin anlatilmasi bizi dehsete dusurdu. Bosna Savasi esnasinda 1992 yilinda ici tamamen Bosnak Muslumanlarla dolu bir otobus bu mola tesisinde cetnikler tarafindan durdurularak yolcularin tamami katledilmis. Otomobilde buz gibi bir hava esti. Herkes suskundu, sehitlerin mubarek kanlari o topraklara sinmisti. Piril piril bir gokyuzu, gunesli bir gun, yemyesil bir tabiat olmasina ragmen katliamin manevi agirligi ve huznu hepimizin gonlune gelip oturmustu. Uc Ihlâs, bir Fatiha okuyarak yolumuza devam ettik. Babamin dogdugu topraklara ulasmak aslinda dusundugum gibi hic neseli baslamamisti.

Sirbistan sinirina ulastigimizda yanimiza gelen bir bay bir bayan sinir polisi pasaportlarimizi aldiktan sonra arabanin icerisine uzun uzun bakti. Tercumanimiz Rifat’a neden vizemiz bulunmadigini sordu. Yanimizdaki Rifat Bey ayrintili olarak elimizdeki Hususi Pasaporta (Yesil Pasaport) vize gerekmedigini anlatti. Onlarin gozlerindeki bakislari hic unutmayacagim. Davranislari hic de, hos geldiniz der gibi degildi cunku. Daha yarim saat once Rudo civarindaki katliam anlatildiktan sonra bir de buradaki soguk muamele savas zamaninda aslinda burada neler yasandigini anlamamiz icin yeterli ipuclariydi.

Her ne kadar Sirbistan 1992’deki Sirbistan degildi artik. Milosevic devrilmis, daha demokratik bir ulke haline gelmeye calisan bir ulke olmustu. 2009 eylulundeki Sirbistan hukumetinde Sancakli bir Bosnak bakan vardi. Sancak Muslumanlari Milli Konseyi Baskani Sancak Muslumanlarinin lideri Dr. Suleyman Ugljanin bakan olmustu. Savas zamaninda aranan ve ulkesinden cikmak zorunda kalip Ankara’ya siginan bu insan artik Belgrad’da bakandi. Sirf bu olay bile konjonkturun ne kadar degistigini gostermesi bakimindan yeterli bir ornektir.

Sirbistan topraklarina girdikten sonra bir baska heyecanlandim. Ne de olsa yillardir adini duydugum, acisini hissettigim, kavusma heyecani yasadigim ve ailemin koklerinin bulundugu Sancak bolgesine girmistim, artik. Her kavusma ayni zamanda gocun ne kadar aci bir kavram oldugunu bir kez daha hatirlatiyordu bana.

Saraybosna’dan beri baslayan yesillik bizden hic ayrilmamisti. Her taraf ya orman ya da yemyesil araziydi. Saraybosna’dan cikip Priyepolye’ye gelene kadar gecen uc saatlik bir zamanda yesil olmayan sadece kahverengi toprak olan bir arazi gormeniz neredeyse imkânsizdir. Gectigimiz yollarin neredeyse tamaminin yaninda ise mutlaka bir irmak akiyordu.

Ilk gececegimiz Sancak sehri Priboy’du. Burada babamla kardes cocugu olan Sucro Amca ile tanistik ve gorustuk. Amca ile ilk defa gorusmemize ve hatta varligini bile ilk defa duymamiza ragmen son derece samimi bir sekilde sarildik birbirimize. Eee kolay degildi goc, kolay degildi 77 senelik ayrilik. Bunu anlatmaya kelimeler kâfi gelmiyor. Sucro ile benim babam kardes cocuklari imis. Bunu duyunca o kadar uzuldum ki. Hadi benim bilmemem normal ama babam ile amcamin bile onlari hic tanimamalari ve baglantilarinin kopmus olmasi ne kadar aci bir olay aslinda.

Aslinda babamin babasi olan Ahmet dedemler 4 erkek kardesmis. Ahmet, Aliya, Mehmet ve Hasan. Bunlardan Hasan’in cocugu olmamis. Ahmet Dedem 1932 yilinda Istanbul’a goc etmis. Aliya Agincic Priyepolye Belediye baskanligi yapmis. Aliya, bizimle ayni arabada gelen Zehra Halam’in babasi. 2. Dunya Savasi sonunda 1944 yilinda cetnikler, Alman taraftarligi yaptigi iddiasiyla evinden alip sokak ortasinda sehit etmisler onu. Esi Esma cocuklari Murat, Kamil, Ayse, Muyesser ve Zehra’yi alip Saraybosna’ya goc etmis. Iste onlarla Saraybosna’da yasadiklarindan ve Turkiye’ye gelip gittiklerinden dolayi babamla tanisiyorlar ve gorusuyorlardi.

Ancak Sucro’nin babasi Mehmet Priyepolye’de yasamaya devam ettiginden dolayi ve ne kendisi ne de cocuklari Turkiye’ye gelmediklerinden dolayi hic tanisamamistik. Bu gezi vesileymis bu bulusmalara. Ayrilik ve Allaha Emanet sozleri bir baska huzunlendirdi bizleri. Ancak ayrilmanin verdigi huzun hemen dagildi. Çunku yaklasik 45 dakikalik bir yol sonrasi babamin dogum yerine kavusmanin verdigi heyecan ve kalp carpintisi daha agir basmisti cunku.

Priyepolye’ye ilk girdigimizde bizi Osmanli’nin bolgeye yadigâr biraktigi Saat Kulesi karsiladi. Arabadan fotograf cekilmek uzere indigimde 77 yillik hasrette sona ermis oluyordu aslinda. Evet babamin dogdugu sehre ayak basmistim. Saskinca ve telasla etrafa bakiyordum. Nereye bakacagimi bilemez bir haldeydim cunku. Fotograf cekildikten sonra Zehra Halam kendi dogdugu evlerinin oldugu Vakif Camii ve mahallesini isaret etti. Babamin mahallesi ise daha ileride Saranpo Mahallesiymis. Terzi olan Ahmed Dedem nerede calisiyordu acaba. Ne sartlar altinda goc etmeye karar vermisti. Beynimin icinde bu sorular dolasiyordu.

Priyepolye sehri Bosna-Sirbistan sinirina 45 km. mesafede bir kasabadir. Orijinal yazilisi Prijepolje’dir. Osmanli ise bu kasabaya Prepol demekteydi. Balkanlar’da dolasirken ya da tarihi arastirmalar yaparken cekeceginiz zorluklardan bir tanesi de yer isimlerinin farkli soylenisi ya da yazilisidir. Bosna-Hersek ve Sirbistan’da Roma Imparatorlugu zamaninda kurulan sehirlerin isimleri daha sonra Slav kabilelerinin bolgeye yerlesmesiyle degismistir. Osmanli Devleti bolgeyi fethedince kimi sehirler yeni kurulmus, kimi sehirler buyumus ve gelismistir. Osmanli daha once kurulu bulunan bir sehrin ismini genelde degistirmemis, telaffuz ederken kendi diline uyarlamistir. Sancak bolgesi sehirleri olan Prijepolje Prepol, Sjenitsa Senice, Novipazar ise Yenipazar seklinde kaydedilmistir. Plevlja’ya ise Osmanli Taslica demistir. Isyerimde hergun cesitli belgelerini gordugum bu sehirlerde bulunmak o kadar guzeldi ki.

Daha sonra babamin dogdugu mahalle olan Saranpo Mahallesi’ne gittik. Buradaki Ibrahim Pasa Camii’ni ziyaret ettik. Burada eskiden gorev yapan bir akrabamin Hafiz oldugunu ogrendik. Babamin evini buldum, fotograflarini cektim. Babamin sehit edilen Ali Amcasinin yaptirdigi cesmeyi gorduk, oradan su ictik. 1944’te sokak ortasinda oldurulen Ali Amca’nin mezar tasinin koyulmasina bile ancak komunizm devrinin bitmesinden sonra musaade edilmisti. Bu ne acidir yarabbim.

Babamin diger Amcasi Mehmet Bey’in torunu Ertekin ile tanistik. 77 yil suren ayrilik bitmisti artik. Sehrin ortasindan gecen Lim Nehrine indim, elimi yuzumu yikadim. Ne Ahmet Dedem ne de babam bu sehirden 1932 yilinda goc ettikten sonra bir daha bu sehri gorememisler. Bu Istanbul’daki tum akrabalarimiz arasinda sadece bana nasip olmustu. Uzuleyim mi, sevineyim mi, bilemedim. Hem huzun hem sevinc benimle bir aradaydi.

Goc kitabini yazdim ama alti gun suren Bosna-Hersek ve Priyepolye gezimde goc ne kadar aci bir kavrammis, goc acilarini hem de 77 yil sonra bizzat yasayarak bir kez daha ogrendim.

H. YILDIRIM AGANOGLU

15.10.2009