Avrupa Avrupa Dediğimiz

19 Ekim 2009 Pazartesi

77 YIL SONRA PRIYEPOLYE'DE - H. YILDIRIM AGANOGLU

77 YIL SONRA PRIYEPOLYE'DE

22 Eylul 2009 Ramazan Bayraminin ucuncu gunu. Kaderim beni Saraybosna'ya tekrar surukledi. Priyepolye (Prijepolje) dogumlu Huseyin Amcam de benimle beraberdi. Babamin gidemedigi ve kardes cocuklari oldugu akrabalarina ben ve amcam ilk defa gidiyorduk. Bizi karsilayan akrabalarimla hasret giderdikten sonra kalacagimiz evlere dagildik.

Anladigim kadariyla akrabalarimiz yollar guvenli olsa da bizim Priyepolye'ye gitmek istememden pek hosnut degillerdi. Ancak aradan o kadar uzun seneler gecmisti ki biz bu cografyaya sadece 3 saatlik bir mesafedeyken bu SIKINTILARI dusunecek durumda degildik. Netice de akrabalarimla birlikte Saraybosna sehir merkezindeki Sirbistan Buyukelciligi’ne gittik. Çunku amcam Huseyin Aganoglu’nun dogdugu sehri gorebilmesi icin Sirbistan vizesi gerekiyordu. Fotograflar cekildi, gereken islemlere baslandi. Ancak burokrasi burada pesimizi birakmadi ve vize isinin kisa surede sonuclanamayacagi anlasildi. Dolayisiyla amcam vazgecmek zorunda kaldi.

Visegrad Koprusu’nu ziyaretimizden sonra kenarinda, cektirdigimiz fotograflarin bizim icin ayri bir hatirasi oldu. Çok mutluyduk. Ancak Saraybosna’ya dondukten sonra akrabam Nermina’ya cektigim fotograflari gosterdigimde ben heyecanla Visegrad koprusunu ne kadar begendigimi anlatirken onlarin yuzu asik bir sekilde beni dinlediklerini gordum. Ne oldugunu sordugumda yine bir aci haberle karsilastim. Bu koprude Sirp cetnikler hem 2. Dunya Savasi’nda hem de 1992 savasinda Musluman Bosnaklari katletmisler. Hatta o zamanlar bu kopruye Kanli Kopru adi verilmis. Drina nehrinin gunlerce kan kirmizisi aktigi rivayet edilir. Ne aci yarabbim. Hayvanlar bile icgudusel olarak ve sadece yiyecekleri bir canliyi oldururler. Bir insana boyle bir katliam yapacak bir insan dusunemiyorum. Onlar hayvandan da asagilik varliklar cunku.

Visegrad koprusunu ziyaret ettikten sonra, bizi orada bekleyen Sabahaddin Obucina beyefendi ile tanistik. Tanismadan sonra biz Zambak Tur grubundan ayrildik. Sirf, Huseyin Kansu’nun ricasi uzerine bizi alip babamin dogum yeri olan Priyepolye’ye goturmek icin 2-3 saatlik bir yoldan gelen bu beyefendi Priyepolye Islam Meclisi Baskani idi. Gercekten ilerlemis yasina ragmen hala bir delikanli gibiydi. Kiyafeti, kibarligi ve misafirperverligi ile bizleri etkiledi.

Arabaya ben, esim, kendisi de Priyepolye dogumlu olan Zehra Halam ve bize Bosnakca tercumeler konusunda yardimci olacak dostumuz Rifat Ahmetbeyoglu ile bindik. Aradan cok gecmeden Rudo kasabasindan gectik. Yillardir Osmanli Tarihinde cok onemli bir rolu bulunan Sokullu Mehmet Pasa’nin Sirp asilli bir devsirme oldugu, hatta kardesinin papaz oldugundan bahsedilir. Turkler buralarin tarihini eski Yugoslayva’daki Sirp tarihcilerden ogrendikleri icin bazi gercekleri bilememeleri normaldi tabii. Son donemde yetisen bazi Bosnak tarihciler Sokullu Mehmet Pasa’nin aslinin Rudo kasabasindan oldugunu iddia etmektedir. Ilerleyen zamanlarda bu mesele de yeni bilgilerin ortaya cikmasi belki de bilinenleri degistirecektir.

Rudo’yu gectikten sonra Sabahattin Bey bize eliyle bir binayi isaret etti. Yolun kosesindeki bir terk edilmis bir mola tesisinde savas esnasinda yasanan bir olayin anlatilmasi bizi dehsete dusurdu. Bosna Savasi esnasinda 1992 yilinda ici tamamen Bosnak Muslumanlarla dolu bir otobus bu mola tesisinde cetnikler tarafindan durdurularak yolcularin tamami katledilmis. Otomobilde buz gibi bir hava esti. Herkes suskundu, sehitlerin mubarek kanlari o topraklara sinmisti. Piril piril bir gokyuzu, gunesli bir gun, yemyesil bir tabiat olmasina ragmen katliamin manevi agirligi ve huznu hepimizin gonlune gelip oturmustu. Uc Ihlâs, bir Fatiha okuyarak yolumuza devam ettik. Babamin dogdugu topraklara ulasmak aslinda dusundugum gibi hic neseli baslamamisti.

Sirbistan sinirina ulastigimizda yanimiza gelen bir bay bir bayan sinir polisi pasaportlarimizi aldiktan sonra arabanin icerisine uzun uzun bakti. Tercumanimiz Rifat’a neden vizemiz bulunmadigini sordu. Yanimizdaki Rifat Bey ayrintili olarak elimizdeki Hususi Pasaporta (Yesil Pasaport) vize gerekmedigini anlatti. Onlarin gozlerindeki bakislari hic unutmayacagim. Davranislari hic de, hos geldiniz der gibi degildi cunku. Daha yarim saat once Rudo civarindaki katliam anlatildiktan sonra bir de buradaki soguk muamele savas zamaninda aslinda burada neler yasandigini anlamamiz icin yeterli ipuclariydi.

Her ne kadar Sirbistan 1992’deki Sirbistan degildi artik. Milosevic devrilmis, daha demokratik bir ulke haline gelmeye calisan bir ulke olmustu. 2009 eylulundeki Sirbistan hukumetinde Sancakli bir Bosnak bakan vardi. Sancak Muslumanlari Milli Konseyi Baskani Sancak Muslumanlarinin lideri Dr. Suleyman Ugljanin bakan olmustu. Savas zamaninda aranan ve ulkesinden cikmak zorunda kalip Ankara’ya siginan bu insan artik Belgrad’da bakandi. Sirf bu olay bile konjonkturun ne kadar degistigini gostermesi bakimindan yeterli bir ornektir.

Sirbistan topraklarina girdikten sonra bir baska heyecanlandim. Ne de olsa yillardir adini duydugum, acisini hissettigim, kavusma heyecani yasadigim ve ailemin koklerinin bulundugu Sancak bolgesine girmistim, artik. Her kavusma ayni zamanda gocun ne kadar aci bir kavram oldugunu bir kez daha hatirlatiyordu bana.

Saraybosna’dan beri baslayan yesillik bizden hic ayrilmamisti. Her taraf ya orman ya da yemyesil araziydi. Saraybosna’dan cikip Priyepolye’ye gelene kadar gecen uc saatlik bir zamanda yesil olmayan sadece kahverengi toprak olan bir arazi gormeniz neredeyse imkânsizdir. Gectigimiz yollarin neredeyse tamaminin yaninda ise mutlaka bir irmak akiyordu.

Ilk gececegimiz Sancak sehri Priboy’du. Burada babamla kardes cocugu olan Sucro Amca ile tanistik ve gorustuk. Amca ile ilk defa gorusmemize ve hatta varligini bile ilk defa duymamiza ragmen son derece samimi bir sekilde sarildik birbirimize. Eee kolay degildi goc, kolay degildi 77 senelik ayrilik. Bunu anlatmaya kelimeler kâfi gelmiyor. Sucro ile benim babam kardes cocuklari imis. Bunu duyunca o kadar uzuldum ki. Hadi benim bilmemem normal ama babam ile amcamin bile onlari hic tanimamalari ve baglantilarinin kopmus olmasi ne kadar aci bir olay aslinda.

Aslinda babamin babasi olan Ahmet dedemler 4 erkek kardesmis. Ahmet, Aliya, Mehmet ve Hasan. Bunlardan Hasan’in cocugu olmamis. Ahmet Dedem 1932 yilinda Istanbul’a goc etmis. Aliya Agincic Priyepolye Belediye baskanligi yapmis. Aliya, bizimle ayni arabada gelen Zehra Halam’in babasi. 2. Dunya Savasi sonunda 1944 yilinda cetnikler, Alman taraftarligi yaptigi iddiasiyla evinden alip sokak ortasinda sehit etmisler onu. Esi Esma cocuklari Murat, Kamil, Ayse, Muyesser ve Zehra’yi alip Saraybosna’ya goc etmis. Iste onlarla Saraybosna’da yasadiklarindan ve Turkiye’ye gelip gittiklerinden dolayi babamla tanisiyorlar ve gorusuyorlardi.

Ancak Sucro’nin babasi Mehmet Priyepolye’de yasamaya devam ettiginden dolayi ve ne kendisi ne de cocuklari Turkiye’ye gelmediklerinden dolayi hic tanisamamistik. Bu gezi vesileymis bu bulusmalara. Ayrilik ve Allaha Emanet sozleri bir baska huzunlendirdi bizleri. Ancak ayrilmanin verdigi huzun hemen dagildi. Çunku yaklasik 45 dakikalik bir yol sonrasi babamin dogum yerine kavusmanin verdigi heyecan ve kalp carpintisi daha agir basmisti cunku.

Priyepolye’ye ilk girdigimizde bizi Osmanli’nin bolgeye yadigâr biraktigi Saat Kulesi karsiladi. Arabadan fotograf cekilmek uzere indigimde 77 yillik hasrette sona ermis oluyordu aslinda. Evet babamin dogdugu sehre ayak basmistim. Saskinca ve telasla etrafa bakiyordum. Nereye bakacagimi bilemez bir haldeydim cunku. Fotograf cekildikten sonra Zehra Halam kendi dogdugu evlerinin oldugu Vakif Camii ve mahallesini isaret etti. Babamin mahallesi ise daha ileride Saranpo Mahallesiymis. Terzi olan Ahmed Dedem nerede calisiyordu acaba. Ne sartlar altinda goc etmeye karar vermisti. Beynimin icinde bu sorular dolasiyordu.

Priyepolye sehri Bosna-Sirbistan sinirina 45 km. mesafede bir kasabadir. Orijinal yazilisi Prijepolje’dir. Osmanli ise bu kasabaya Prepol demekteydi. Balkanlar’da dolasirken ya da tarihi arastirmalar yaparken cekeceginiz zorluklardan bir tanesi de yer isimlerinin farkli soylenisi ya da yazilisidir. Bosna-Hersek ve Sirbistan’da Roma Imparatorlugu zamaninda kurulan sehirlerin isimleri daha sonra Slav kabilelerinin bolgeye yerlesmesiyle degismistir. Osmanli Devleti bolgeyi fethedince kimi sehirler yeni kurulmus, kimi sehirler buyumus ve gelismistir. Osmanli daha once kurulu bulunan bir sehrin ismini genelde degistirmemis, telaffuz ederken kendi diline uyarlamistir. Sancak bolgesi sehirleri olan Prijepolje Prepol, Sjenitsa Senice, Novipazar ise Yenipazar seklinde kaydedilmistir. Plevlja’ya ise Osmanli Taslica demistir. Isyerimde hergun cesitli belgelerini gordugum bu sehirlerde bulunmak o kadar guzeldi ki.

Daha sonra babamin dogdugu mahalle olan Saranpo Mahallesi’ne gittik. Buradaki Ibrahim Pasa Camii’ni ziyaret ettik. Burada eskiden gorev yapan bir akrabamin Hafiz oldugunu ogrendik. Babamin evini buldum, fotograflarini cektim. Babamin sehit edilen Ali Amcasinin yaptirdigi cesmeyi gorduk, oradan su ictik. 1944’te sokak ortasinda oldurulen Ali Amca’nin mezar tasinin koyulmasina bile ancak komunizm devrinin bitmesinden sonra musaade edilmisti. Bu ne acidir yarabbim.

Babamin diger Amcasi Mehmet Bey’in torunu Ertekin ile tanistik. 77 yil suren ayrilik bitmisti artik. Sehrin ortasindan gecen Lim Nehrine indim, elimi yuzumu yikadim. Ne Ahmet Dedem ne de babam bu sehirden 1932 yilinda goc ettikten sonra bir daha bu sehri gorememisler. Bu Istanbul’daki tum akrabalarimiz arasinda sadece bana nasip olmustu. Uzuleyim mi, sevineyim mi, bilemedim. Hem huzun hem sevinc benimle bir aradaydi.

Goc kitabini yazdim ama alti gun suren Bosna-Hersek ve Priyepolye gezimde goc ne kadar aci bir kavrammis, goc acilarini hem de 77 yil sonra bizzat yasayarak bir kez daha ogrendim.

H. YILDIRIM AGANOGLU

15.10.2009

Hiç yorum yok: