Avrupa Avrupa Dediğimiz

19 Haziran 2009 Cuma

Elveda Rumeli'deki Siyaset Yanlisligi

Elveda Rumeli dizisinin birkac hafta onceki bir bolumunde, Makedonya'da cikan toplu isyanin bastirilmasinda Ingiltere'nin Osmanli'yi koruduguna iliskin bir yaklasim var.
Rusya'nin Car II. Petro'dan itibaren var olan sicak denizlere inmesini engellemek icin Osmanliyi yasatma politikasi geregi Makedonya'daki genel ayaklanmanin bastirilmasinda Ingiltere'nin kuvvetli yardimiyla bastirildigi islenmektedir.
Ingiltere'nin yardimi askeri degil, bilfiil isyancilara karsi askerlerini gonderme seklinde degil siyasi mahiyetlidir: a) Rusya'nin ve Bulgar hukumetinin isyancilara destek vermesini engelleme ( ki cikacak bir Osmanli-Bulgar savasinda Rusya'nin Bulgarlari destekleme ihtimali yuksekti. Buna karsilik Ingiltere de Osmanli'yi destekleyecegini Rus ve Bulgarlara bildirerek, isyana Bulgar ve Rus destegini engellemistir.) b) Meseleyi Osmanli'nin ic isi olarak degerlendirerek/degerlendirterek (Rusya, Balkanlardaki Slavlarin hamisi oldugunu ileri suruyor ve Osmanli icindeki (ozellikle Balkanlardaki) Hiristiyan/Slav meselelerinde kendini taraf goruyordu), Osmanliya kendi ulkesinde egemenligini tesis ettirmistir.
Ancak buradaki (dizideki) sorun sudur. Genel olarak Ingiltere Osmanli'yi desteklemis olmakla birlikte bu destegi 1878 Berlin Konferansi'na kadar surmustur. Yani Ingiltere Osmanli'yi ayakta tutma politikasina bu tarihte/lerde son vermistir. Halbuki dizinin konusu 1900'e yakin tarihlerde gecmektedir. Osmanlinin isyani bastirmasinda Ingiltere'nin rolu olmussa da bu, muhtemelen Ingiltere'nin Osmanli'yi ayakta tutma dusuncesinden kaynaklanmamaktadir.
Osmanli/Turkiye genel olarak; (tam tarihler verilememekle birlikte) 1798-1878 arasinda Ingiltere; 1878-1918 arasinda Almanya; 1918-1936 arasinda Rusya; 1936-1947 arasinda tekrar Ingiltere ve 2. Dunya Savasi'ndan gunumuze kadar da ABD ile denge kurma politikasi takip etmistir. Gorulecegi uzere Osmanli'nin Ingiltere ile iliskisi 1878'lerden itibaren sogumaya baslamis (bunda Ingiltere'nin Hindistan yolunu guvenceye alma amaciyla 1878'de Osmanli topragi olan Kibris'i, 1882'de de yine Osmanli topragi olan Misir'i isgal etmesi oldukca etkilidir) Almanya ile yakinlasmistir (Ozellikle Kral II. Vilhelm'in yaklasimlariyla).
Halis AYHAN
Kirikkale Universitesi

Bulgaristan Türklerine çağrımız

Bulgaristan Türklerine çağrımız

Sayın okurlarım, iki hafta sonra 5 Temmuz Pazar günü Bulgaristan’da Genel Seçimler yapılacaktır.

Bizlere düşen görev “Ey Bulgaristan Türkleri, titre ve kendine dön” diyerek, onları birlik ve beraberliğe davet etmektir. Çünkü bundan evvel yapılan Genel Seçimlerde alınan neticeler, Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi (HÖH)’ni Hükümet Ortağı yapmıştır.

17 Haziran 2001’deki Genel Seçimlerde, Parti’nin Türkiye Temsilciliği’nin sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışmaları ve Türkiye’den Bulgaristan’a giden seçmenlerin oy sandıklarını tetiklemesiyle, Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi 21 milletvekiliyle Bulgaristan Cumhuriyeti Parlamentosu’na üçüncü parti olarak girmiş ve Hükümet Ortağı olmuştur.

Dört yıl sonra, 25 Haziran 2005’de yapılan Genel Seçimlerde yine Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH) 34 milletvekiliyle Bulgaristan Cumhuriyet Parlamentosuna üçüncü parti olarak girmiş ve yine Hükümet Ortağı olmuştur.

Bu Genel Seçimlerde, Türkiye’de kullanılarak HÖH’e giden oy miktarı 42.596 dır.

Mahalli Seçimlerde de alınan neticeler ümid verici olmuştur; 2003 yılındaki seçimlerde 18 Belediye Başkanlığı alınmışken, 28 Ekim 2007 Mahalli Seçimlerinde %30 oranında artış sağlanmış ve 31 Belediye Başkanlığı kazanılmıştır. Kırcaali ili Merkez Belediye Başkanlığı ile 7 ilçesinin tamamı (HÖH)’e oy vermiştir. İkinci Tur seçimlerde 10 Belediye Başkanlığı daha alınarak 2007 Mahalli Seçimlerde kazanılan Belediye sayısı 5’i koalisyon, 41’e yükselmiştir.

11 Kasım 2002 ve 22 Ekim 2006 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde, Partinin yönlendirilmesine uygun olarak, Cumhurbaşkanı Pırvanov desteklenerek, seçimde kilit rol oynanmış ve HÖH oylarıyla, Cumhurbaşkanlığı nezdinde, itibar ve geniş kadrolar elde edilmiştir.
Avrupa Parlamentosu Seçimleri’nde Türk Partisi değişik seçim uygulamalarına muhatap olmuştur; 2007’de 4 Türk Parlamenter Avrupa Parlamentosuna girmişken, 7 Haziran 2009 Seçimlerinde Parlamenter sayısı 3’e inmiştir. Çünkü önceki 2007 Seçimlerinde Türkiye’deki seçmenlerin oy kullanma hakkı 2009 Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde, “Avrupa toprağı olmadığı” gerekçesi ile Türkiye’de sandık açılmamış ve Parti’nin 392.650 olan oyu 364.254’e düşmüştür.

“Türkler Bulgaristan’dan atılmalı ve Çingeneler sabun yapılmalıdır” diyen ırkçı Ataka Partisi oy oranını %12’ye çıkararak, 307.985 oyla büyük bir sıçrama yapmıştır. Sağcı koalisyon Gerb Boyko Borisov’la birlikte, %24,48 lik oyla birinci sıraya yerleşmiştir. Avrupa Parlamentosu seçimleri, 5 Temmuz 2009 tarihinde yapılacak olan Genel Seçimlere ışık tutmakta, Boyko Borisov’un başkanlığına (Gerb, Ataka ve Ndsv) Koalisyon Hükümetini göstermekte ve bu durum da, bugüne kadar hakları yönünde mücadele veren Bulgaristan Türklerinin, ırkçı yaklaşımlarla hak kayıplarına uğrayabileceğinin sinyallerini vermektedir. Diğer Avrupa Ülkelerindeki gibi “çift vatandaşlık olmaz, birini tercih et” diyeceklerdir.

Ey Bulgaristan Türkleri, Titre ve Kendine Dön. 1989 göçünün 20. yıldönümünde, 5 Temmuz 2009 günü Türkiye’deki ve Bulgaristan’daki sandıkların başına koş. Bu konuda HÖH Türkiye Temsilcisi Enver Hatipoğlu’yla, en yakındaki derneğiyle bağlantıya geç. Türkiye’deki “Eğridereli Amca”nın söylediklerini yap. Koy cebine pasaportunu ve ister Türkiye’mizdeki sandığa, ister Bulgaristan’daki köyüne giderek oyunu kullan. Yılgınlığa kapılmış hemşehrilerini uyar. Senin haklarını, özgürlüklerini muhafaza edecek, geliştirecek olan Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisini en az 40 Milletvekiliyle Parlamentoya sok. Evladı Fatihan olarak, bu senin boynunun borcudur.
Geçmişte olduğu gibi, 5 Temmuz günü, bu büyük mücadeleden alnının akıyla çık.

Biz Anadolu Türkmenleri de sizlere güveniyoruz.

Ben de sizlere, Ankara’nın Yavrucuk Köyü’nden hayır dualarımı ve selamımı gönderiyorum.

Tanrı Türk’ü Korusun.

--
Ersin

18 Haziran 2009 Perşembe

GÖÇÜN 20.YILI ANISINA (1989-2009)

GÖÇÜN 20.YILI ANISINA (1989-2009) Bundan tam 20 yıl önce 1989'da yüzbinlerce Bulgaristan Türkü,Bulgaristan Devleti tarafından evinden,barkından,işinden-gücünden,toprağından,arkadaşlarından-dostlarından koparılarak zorunlu göç ile Türkiye'ye gönderildi. Tıpkı kendisi gibi göç etmek zorunda bırakılan 93 Harbi,Balkan Harbi,1934-1951,1970-1978 göçmenleri gibi. Oysa hiç biri vatan bildikleri Balkanları bırakıp gelmek istememişti.Ama emir büyük bir yerdendi. 1989 Göçü,Türklerin Balkanlardan geriye çekilişinin bütünü içinde değerlendirilmelidir.Eğer tek başına değerlendirmeye kalkışılırsa doğru sonuçlara varılamaz. Türklerin;Balkanlardan ve Bulgaristan'dan arındırılması planı sadece Bulgaristan'a ait değildir. Avrupalıların Serv'e hazırlık çalışmalarında Türkleri Avrupa'dan ve İstanbul'dan atma konusu ciddi olarak ele alınmış ve Türklerin başkentinin Konya'ya sürülmesi düşünülmüştür. Ancak bu dönemde Balkanlardan ve İstanbul'dan milyonlarca Türk'ün sürülmesinin fiziki zorluğu Avrupalıların gözünü korkutmuş ve bu fikirlerini, uygulamak üzere geleceğe yaymak zorunda kalmışlardır. Hatta Sevr döneminde Türkleri Balkanlardan ve İstanbul'dan sürme düşüncesinden vazgeçilmesine Lord Curzon çok üzülmüş ve Türkler hakkında “bu veba çıbanını şimdi söküp atmalıdır ” diye ifade etmiştir. İngiltere Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki “ Şark Komisyonu” nda Lord Curzon;Türklerin İstanbul'dan atılmasının (dikkat ediniz Balkanlar bile demiyor onların gözünde Balkanlar halolduğu için doğrudan İstanbul diyor ) Birinci Dünya Savaşının sebeblerinden biri olduğunu hatırlatarak “ Neredeyse beş asırdır Türk'ün Avrupa'daki varlığı Avrupa siyasetinde rahatsızlık,entrika ve yozlaşma kaynağı olmuştur...Türk'ün Avrupa'daki varlığı Balkan meselesinin halledilmesine ve Balkan halklarının özgürleşmesine engel olmuştur... “ diye görüşlerini açıklamıştır. Günümüzün Lord Curzon'larının ;Türk'ün bir sürü etnisitenin özgürleşmesini engellediğine dair açıklamalarını sizlerde izliyorsunuz. Bu Türk amma çok şeye engel !!! Aslında bu düşünce;Lord Curzon'un şahsi düşüncesi olmaktan öte Avrupa'nın Türkler hakkındaki uzun soluklu politikasının omurgasıdır. Lord Curzon aslında başımıza gelenlerle ilgili çok önemli ip uçları veren Avrupalı bir devlet adamıdır.Aynı Curzon tarafından,Türklerin yok edilerek ortadan kaldırılması ile ortaya çıkacak muhtemel sonuçların Avrupa'ya olumsuz yansıması konusunda tam olarak emin olamadıkları için “ Türk'ün dişleri sökülüp,her nevi tehdit gücü elinden alındığı takdirde,tam anlamıyla saygıdeğer olmasa da zararsız bir yaratık haline gelebileceği ve bir kez bizimle dostane ilişkiler kurunca da Avrupa'nın hırslarıyla bizim Şark'taki sömürgelerimiz arasında iyi bir tampon olabileceği “ öngörülmektedir.Bu düşünce günümüzde Merkel ve Sarkozy'nin hakkımızdaki ayrıcalıklı üyelik tarifinin yaklaşık 90 yıl önce yapılmış halidir. Şimdi Bulgaristan Türklerinin 1989 göçünü ve günümüzde Avrupa Birliğinin uygulamalarını Lord Curzon'un yukarıdaki görüşleri çerçevesinde hemde Avrupa'nın günlük düşünüp yaşamadığını gözönünde tutarak, değerlendirin. Avrupa'nın ve Avrupa'nın maşası olan Balkan Devletlerinin,Balkanlardan Türkleri arındırma ve asimilasyon projesi devam etmektedir,1989'da Bulgaristan Türklerinin geçmişte pek çok örneğinde olduğu gibi uğradığı,zulüm ve göç bunun gerçeğe dönüşmüş bir şeklidir. Herkes kabul eder ki;göç bir insanın yaşamı boyunca görebileceği en büyük travmalardan biridir.Bir mahalleden,bir mahalleye taşınmak bile bir insanın üzerinde türlü sıkıntılar yaratırken,doğup büyüdüğünüz toprakları ve maddi varlığınızı bırakarak meçhule doğru apar topar yola çıkmanız kelimelerle ifade edilemeyecek zorlukları içerir. Bulgaristan Türkleri 1989 yılında planlı bir oyunun içine çekilerek büyük bir sıkıntıya itilmişlerdir.Halen kendilerini toparlayamadıklarını ve kısmen de olsa sıkıntılarından kurtulamadıklarını biliyorum. Avrupa günümüzde AB aracılığıyla Bulgaristan'ı da kullanmak sureti ile Balkanlar'dan Türkleri arındırma ve Türkiye'yi parçalama ile Türkleri zayıf düşürme projesine devam etmektedir. Balkanlardaki en büyük Türk nüfusu Bulgaristan'da yaşamaktadır.1989 göçünden sonra Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile birlikte yeni bir zorunlu göç olma ihtimali zayıflamıştır.Şimdi Bulgaristan üzerinden uygulanan plan göç dışında farklı üç ayak üzerinde yürümektedir.Bunlar sırayla şöyledir; a-)Bulgaristan Türkleri, gönüllü asimilasyon sürecine sokulmuştur. Bulgaristan Türkleri; ekonomik zorluklar,tarım politikaları,eğitim meseleleri,din ve dil sorunu gibi nedenlerle her geçen gün erimekte,Türk Milli yapısından gün geçtikçe uzaklaşmaktadır. b-)Bulgaristan;Türkiye'den istenilen hiçbir kritere sahip olmamasına rağmen,Türkiye Türklerinin başta Balkanlar olmak üzere Avrupa'ya çıkışını engellemek için 2007 yılı başında Avrupa Birliğine tam üye olarak alınmıştır.Böylece başta vize ve ticaret olmak üzere çıkarılan problemler, Türklere Balkanlara ve Avrupa'ya çıkışda sorunlar yaşatmaya başlamıştır. c-)Avrupa tarafından birbirleri ile hiç alakalı olmamasına rağmen Bulgaristan Türkleri ve PKK yanlısı bölücüler arasında benzetme yapılarak, Türkiye'de suni bir azınlık yaratma çabasına düşülmüştür. Zorunlu göçün 20. yılı anısına toplantılara katılmak üzere Türkiye'ye gelen Bulgaristan Eski Cumhurbaşkanı Jelev ; Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan röportajda “ Azınlıklar eziliyorsa kimse özgür değildir “ , “ Asimilasyon utancımız “, “ Kürt sorunu dünyanın sorunu haline gelecek “ başlıkları ile aba altından sopa göstererek, bölücülük için gelinim sen anla demektedir. Bunlardan dolayı Bulgaristan Türklerinin 1989 yılında yaşadığı zulüm ve göçü tek başına zavallı Jivkov'un üzerine atarak gerçeklerden kaçmayalım. Jivkov büyük planın yani Türkleri Balkanlardan arındırma planının sadece uygulayıcı bir emir eriydi.Yerinde bir başkası da rahatlıkla olabilirdi. Türkiye Türkleri; yaşadığı ağır sorunların analizini iyi bir şekilde yapmak ve sorunlara çözüm bulmak istiyorsa Balkanları ve Balkan Meselesini asla ıskalamamak zorundadır. Bu manada Avrupa'nın Türkler hakkında çirkin emelleri dolayısıyla, Balkanlarda toprağa düşmüş,zulme uğramış bütün ecdadı saygıyla anıyor, Bulgaristan Türklerinin 1989'da çektikleri acıyı ve zorluğu kalbimin derinliklerinde en temiz duygularla onlarla paylaşıyorum. ÖZCAN PEHLİVANOĞLU www.trakyanethaber.com o.pehlivanoglu@superonline.com

14 Haziran 2009 Pazar

Bulgaristan eski Cumhurbaşkanı Jelu Jelev'den tarihi itiraf

Bulgaristan eski Cumhurbaşkanı Jelu Jelev'den tarihi itiraf

Yazar Balkan Günlüğü Gazetesi

Saturday, 13 June 2009

Bulgaristan'ın eski Cumhurbaşkanı Jelu Jelev, Bulgaristan'da yaşayan Türklerin zorunlu göçe tabi tutulmalarıyla ilgili, ''Soya dönüş süreci büyük bir suçtur. Bunun 100 binlerce kişiyle bir tür alay etme olduğunu, aynı zamanda manevi bir soykırıma eş değer olduğunu vurgulamak istiyorum'' dedi.

Jelev, Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneğinin (BALGÖÇ) Bursa
Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla düzenlediği ''Zorunlu Göçün 20. Yılı''
etkinlikleri kapsamında Tayyare Kültür Merkezi'nde (TKM) düzenlenen konferansta,
tarihin yeniden yazılamayacağını, ancak bundan bazı dersler alınabileceğini
söyledi.
Bulgaristan'dan Türkiye'ye yaşanan zorunlu göçün tarihsel sürecine
değinen Jelev, Türklerin zorunlu göçe tabi tutulmasıyla sonuçlanan bu dönemin
Bulgaristan'da ''Soya Dönüş Süreci'' olarak adlandırıldığını belirtti.
Jelev, şöyle konuştu:
''Soya dönüş süreci, komünist rejimin Bulgar halkına ve Burgaristan'a
karşı gerçekleştirmiş olduğu en büyük suçlardan, cinayetlerden biridir. Bu süreç,
doğrudan Bulgaristan Türklerine yönelik olmasına ve bu süreçte en çok onlar acı
çekmesine rağmen, 'soya dönüş süreci' vatanımızın alnına öyle bir utanç lekesi
sürdü ki, uzun yıllar bunun Bulgaristan Komünist Partisi'nin ve Todor Jivkov
rejiminin yaptırımı olduğunu anlatmak zorunda kaldık.''

-''BU GERÇEKTEN POLİTİK BİR AKILSIZLIKTIR''-
Jelev, komünist rejimin Bulgar halkına karşı da suç işlediğini dile
getirerek, şöyle devam etti:
''Soya dönüş süreci, büyük bir suçtur. Bunun 100 binlerce kişiyle bir tür
alay etme olduğunu, aynı zamanda manevi bir soykırıma eş değer olduğunu
vurgulamak istiyorum. Böyle bir yaptırımı ömrünü tamamlamış bir komünist rejimin
yapabileceğini vurgulamak istiyorum. Soya dönüş süreci, Bulgar Komünist
Partisi'nin ve Todor Jivkov'un bir yaptırımıdır. Bu Bulgar halkının davası
değildir. Bulgar halkı, diğer halk ve ırklara karşı bir düşmanlık beslemeyen bir
halktır. Bütün bunlara yabancı olan bir halktır. Soya dönüş süreci, çok çirkin
bulduğumuz bir kavramdır. Çünkü içerik ve uygulama yöntemi açısından Bulgaristan
Türklerinin soya dönüşünü değil, Bulgarların politik ve etnik açıdan
soysuzlaşmasını ifade eder ya da bunun bir ifadesi olarak algılanabilir.
Nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın, bu gerçekten politik bir
akılsızlıktır. 20. yüzyılın sonunda insan hakları, azınlık hakları, kişisel
özgürlükler konusu insanlığın ana meselesi olmuşken, ülkedeki en büyük azınlığı
asimile etmeye kalkmak, bunların adlarını değiştirmek, ana dillerini
konuşmalarını yasaklamak, ulusal kıyafetlerini, dini bayramlarını, gelenek
göreneklerini yasaklamak şeklindeki politikanın başarılı olabileceğine inanmak,
bütün dünya kamuoyunu inandırabileceğini düşünmek, gerçekten bir akılsızlık ve
politik bir adiliktir.''

-''TÜRKLERİMİZE BORÇLUYUZ''-
Her kötülüğün altında bir iyilik yattığını, bu süreçle ilgili yaşanan
protestoların Todor Jivkov rejiminin düşüşünü hızlandırdığını dile getiren Jelev,
şöyle dedi:
''Bugün Bulgaristan demokratik bir ülkeyse, piyasa ekonomisi olan bir
ülkeyse, Avrupa Konseyi, AB, NATO gibi uluslararası örgütlere üyeyse, tüm bunları
bir anlamda bizim Türklerimize de borçluyuz. 20 yıl önce Jivkov'un komünist
rejimine karşı insan haklarının iade edilmesi için mücadeleye giriştiklerinde,
onlar Bulgaristan'da demokrasinin yerleşmesine yardımcı oldular.''

-MESUT YILMAZ'IN KONUŞMASI -
Eski Başbakanlardan ve Rize Bağımsız Milletvekili Mesut Yılmaz da
Türklerin Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutuldukları dönemde Dışişleri Bakanı
olduğunu anımsatarak, Türk-Bulgar ilişkilerinin ve Bulgaristan'daki Türk
azınlığın sorunlarının, kendisini tüm siyasi hayatında takip eden sorunlar
olduğunu söyledi.
Cumhuriyetin ilanından 1989'daki zorunlu göç olayına kadar Türkiye'ye
Bulgaristan'dan yarım milyon soydaşın göç ettiğini kaydeden Yılmaz, 1989'dan önce
yaşanan göç hareketlerinin göç edenlerin arzusuyla ve iki ülke arasında yapılan
anlaşmalar uyarınca gerçekleştiğini savundu.
Yılmaz, şunları kaydetti:
''Ancak 1989'da o zaman ki Bulgar yönetimi, Türk asıllı Müslümanlara
zorunlu göç uygulaması yapmıştır. Onları toplu bir sürgüne mahkum etmiştir.
Komünist Bulgar yönetimi, Türk azınlığı asimile etmeyi başaramamıştır. Bu
asimilasyon projesinin başarısızlığa uğramasının 3 temel nedeni vardır. 1'incisi
zamanlama yanlıştı. Asimilasyon projesini dünyada özgürlük rüzgarlarının esmeye
başladığı dönemde yapmaya kalkıştılar. Bulgar yönetiminin asimilasyonu hayata
geçirmek istediği dönem, tarihin akışına ters bir döneme denk gelmiştir. 2'ncisi,
Jivkov yönetimi bu mezalime karşı Türk azınlığın gösterebileceği tepkiyi de
yanlış hesaplamıştır.
Onlar Türk toplumunun bu baskı politikasını, asimilasyonu kolaylıkla
kabulleneceğini, boyun eğeceklerini hesap etmişlerdir. Ama böyle olmamıştır. Türk
azınlık benliğine, diline, dinine, kültürüne sahip çıkmıştır. Uygulanan tüm
baskılara rağmen direnmiştir. 3'üncüsü ise Türk hükümetinin takınacağı tavrın
Bulgar yönetimince yanlış hesaplanmasıdır. Onlar Türk hükümetinin de bu meseleyi
çok fazla büyütmeyeceğini sanmışlardır. Türkiye tüm imkanlarını kullanarak
soydaşlarına sahip çıkmıştır. Başka ülkelerde yaşayan Türk azınlıkları, o
ülkelerle aramızda bir barış köprüsü olarak görüyoruz.''
Tayyare Kültür Merkezi'ndeki etkinlik kapsamında, zorunlu göçe ilişkin
bir de fotoğraf sergisi açıldı.

http://www.balkangunlugu.com/reading/

4 Haziran 2009 Perşembe

Reuters'ten korkutan rapor: Bulgaristan'da eski kâbus canlanıyor

Reuters'ten korkutan rapor: Bulgaristan'da eski kâbus canlanıyor

Sofya (BG-TÜRK), 03 Haziran 2009, 16:16


1989'da, Bulgaristan'dan göçe zorlanmışlardı. Trenlere, arabalarına doluşup ya da yaya olarak Türkiye sınırına yığılmışlardı. Bulgaristan'da yaşayan onbinlerce Türk, işte böyle göç ettirilmişti.


Uluslararası itibara sahip Reuters haber ajansı, o zulümden 20 yıl sonra, bugün Bulgaristan Müslümanlarının, aşırı milliyetçi grupların ırkçı ve ayrılıkçı tutumları nedeniyle giderek artan sorunlarına dikkati çeken özel bir haber yayımladı.

Anna Mudeva'nın haberinde, eski rejimin 20 yıl önceki baskı kampanyasına karşı başlattığı açlık greviyle direnişin öncülerinden olan 65 yaşındaki Mustafa Ömer'in, "eski kabus geri gelebilir" ifadelerine yer verildi.

Türkiye’deki basında geniş yer ayrılan Reuters haberinin devamında, Bulgaristan'da Türklere, özellikle komünist lider Todor Jivkov döneminde büyük baskılar uygulandığı ve sonunda da Türkiye'ye sürgüne zorlandıkları belirtiliyor. Onbinlercesi korkunç zulümden kaçmak için Türkiye sınırına yığılmış ve her şeyini geride bırakarak Türkiye'de yeniden hayata başlamıştı.

"ESKİ YARALAR AÇILABİLİR"

Bazı siyasi çevrelerin Müslüman karşıtı üslubunun etnik nefreti kışkırttığına dikkati çeken ve "eski yaralar açılabilir" diyen felsefeci, emekli öğretmen Ömer, "Hepimiz çok tedirginiz. Halk, aşırı sağcı partilerin üslubundan, Bulgaristan'ı tek etnik grubun ülkesi olarak görme amaçlarından ürküyor" dedi.

AŞIRI SAĞCI PARTİLERİN YÜKSELİŞİ, NEFRETİ TETİKLİYOR

"Komşuluk" adı verilen, Müslümanlar ve Hıristiyanların yüzyıllardır yan yana yaşama kültürünün, "Ataka" (Hücum) adlı aşırı sağcı partinin popülerliğinin artması ve Avrupa Parlamentosu seçimlerine yönelik kampanyalarda diğer sağ partilerin de Müslümanlara yönelik tutumlarının sertleşmesi nedeniyle çatırdamaya başladığı ifade edildi.

Haberde, Ataka lideri Volen Siderov'un, bir seçim konuşmasında, Müslümanlar hakkında söylediği, "Eğer yerimizde oturursak, Bulgar vatanseverleri gibi çalışmazsak bir gün ülkenin bütün bölgelerini işgal edecekler" şeklindeki sözlerine yer verildi. Bu partinin seçimde, "Türkiye'ye AB'de yer yok" sloganını da kullandığı anımsatılıyor.

CAMİ VE MÜSLÜMAN YAPILARA 100'DEN FAZLA SALDIRI

Yazıda, son 2-3 yılda camilere ve Müslümanların diğer yapılarına yönelik 100'ün üzerinde saldırı düzenlendiği de belirtiliyor.

MÜSLÜMANLAR MÜTEMADİYEN TERÖRİST GİBİ GÖSTERİLİYOR

Haberde, Müslüman dini liderlerin, baskıların, yabancı kökenli bazı dinsel eğilimlere sempatinin artmasına yol açabileceği yolunda uyardıklarına da işaret ediliyor.

Ajansa açıklama yapan Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü Genel Sekreteri Hüseyin Hafızov, "Böyle bir yönelimin engellenmesi için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Camileri ve dini törenleri kontrolümüzde tutuyoruz. Şimdiye kadar bunda başarılı olduk ancak mütemadiyen, teröristler, ülkenin güvenliğine yönelik tehdit oluşturan kişiler olarak gösterilmeye devam edilirsek bir gün bizim toplumumuzda da karşı tarafa karşı aynı tepkiyi gösterenlerin ortaya çıkıp çıkmayacağından emin olamam" dedi.

http://www.reuters.com/article/worldNews/idUSTRE55001C20090601

YAŞAR KALAFAT - BİLDİRİLERİM HAKKINDA BİLGİ

BİLDİRİLER

1.      “Karşılaştırmalı Anadolu — İran Türk halk İnançları”, Bildiriler İran 1377

2.      “Dedem Korkut Yurdu Bayburt ve Yöresinde Ulucanlar” IV. Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı,Bildiriler (5-6 Kasım 1998 Ankara) Ankara 1999, sh. 211 —217

3.      “Ortak Olan Türk Kültürü” II. Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı Bildiriler, 8-10 Aralık 1994 Ankara) Ankara 1998, sh. 473 —477

4.      “Adana ve Çevresinde Türbelerimiz” III. Uluslar arası Çukurova Halk Kültürü Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri, Adana, 1999 sh. 409 423

5.      “Hacı Bayram Veli ve Bayramı Türbeleri Etraffinda Oluşan Halk İnançları” Hacı Bayram Veli Sempozyumu (16 Kasım 1999. Ankara) Bildiriler

6.      “Anadolu ve Yakın Çevresi Türk Halk İnançlarında Olüm veya Halk İnançlarımıza Göre Yatır Ziyareti” Geçmişten Günümüze Mezarlıklar Kültürü ve Insan Hayatına Etkileri Sempozyumu, (18 —20 Aralık 1998 AKSM — İstanbul) İstanbul 1999. sh. 239—271

7.      “Altay Dini Hayatının Anadolu Türk Kültürü İtibariyle Önemi” El Oyun Folklor Etkinlikleri, Dağlık Altay Federe Cumhuriyeti, Koşağaç 7-9 Temmuz 2000; Erciyes, Mart 2000, S. 279 sh. 10

8.      “Sözlü Kültür Geleneğinde Folkiorik İslam” Üçüncü Bin yılın Eşiğinde Türk Uygarlığı Sempozyumu 2-4 Ekim 2000), Bişkek — Kırgızistan, Türksoy, Ocak 2001, S.2 sh. 56—58

9.      “Türk Halk İnançları Atlasında Kıbrıs” Üçüncü Uluslar arası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi, 13 —17 Kasım 2000 G. Magosa,

10.  Kıbrıs Türk Halklarında Halk Kültürü Halk İnançları) atlası”, Tarihsel ve Küresel Miras ve Geliştirme Perspektifleri Sempozyumu (15 Eylül 2000) UfaBaşkürdistan

11.  “Milli Estetiğimiz ve Nevruzi Yenigün Kültür Ş ölenleri”Uluslar arası Nevruz Sempozyumu (21- 23 Mart 2000) Ankara

12.  Dumuhammed Salih ile birlikte Hazara Türklerinde Karşılaştırmalı Halk inançları” Hazara Türkleri Lideri Abdulali Mezarı Sempozyumu (II. Mart 2000 — Ankara) Bildiriler, Ankara 2000, sh. 71—74; Atayurttan Anayurda Türk Dünyası, 5. 20 sh.3 1—53

13.  “Türk — Ermeni İlişkilerinde Strateji”Tarih Boyunca İnsanlık Ayıbı Katliamlar ve Sözde Ermeni Soykırımı, (26 Kasım 2000)

14.  “Halk İnançları — Destan İlişkileri” Geçmişten Günümüze Destan Sempozyumu(22 — 25 Nisan 2000)

15.  “BüyUtk Türk Dava Adam Mezari ve Günümüz Türk Dünyası’nın Durumu” Hazara Türkleri Sempozyumu (01.Mart. 2001), İstanbul

16.  “Kayseri ve Çevresi Örnekleri ile, Halk İnançlarımızda Korunma ve Kurtulma Yöntemleri” Kayseri ve Yöresi Kültür Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni, Kayseri 13-13 Nisan 2001

17.  “Halkın Değer Ölçtfierine/ Verilerine Göre Atatürk ve İnkilapları” Atatürk 4. uluslar arası Kongresi (25 29 Kasım 1999. Türkistan Kazakistan) Ankara 2000, sh. 431 —444

18.  “Kazakistan — Anadolu Karşılaştırmalı Türk Halk Suffizmi” El — Farabi Felsefesi Mirası Sempozyumu (28 —29 ekim 2000)

19.  “Baksicilik ve Kazakistan’da Türk Halk İnançları” Türk Kültürü, S. 441, sh. 49—56

20.  “Balıkesir ve Çanakkale Yöresinde Nurlu Kabirler” II. Balıkesir Kültür Araştırmaları Sempozyumu (31 Mayıs 02 Haziran 2000) sh...

21.  Türk Halk İnançlarında Karşılaştırmalı Ruh ve Ahiret Konulu İnançlar” PIAC (Permonent International Altaıstıc Comference) 3 — 8 Eylül 2000 Belçika

22.  “Türkmen Dünyasında Karşılaştırmalı Halk İnançları Çerçevesinde Karakeçi Türkmenleri”Türk Kültüründe Karakeçililer Uluslar arası Bilgi Şöleni Bildiriler 3 Haziran 1999 Şanlıurfa) Ankara 1999. sh. 34-43; Erciyes, Kasım 2000 S. 275, sh. 19—23

23.  Eskişehir ve Yöresinde Eski Türk İnançlarının İzleri” Vİİ!. Uluslar arası Türk Halk Edebiyatı Semineri 7-9 Mayıs 2000 — Eskişehir)

24.  “Balıkesir ve Yöresi Örnekleri ile Halk İnançlarımızda Basmak ve Basılmak Kavramları ve Mahiyetleri” Birinci Balıkesir Kültür Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, Balıkesir, 1999 sh.418-422

25.  “Atatürk — Halk Kültürü — Milli Kimlik” I. Uluslar arası Atatürk ve Türk Halk Kültürü Sempozyumu, 6- Ekim 2000

26.  “Etnik Sosyoloji açısından Kars ve Kafkasya” Kafkasya İstikrar Paktına DoğruSempozyumu, (28 30 Haziran 2000)

27.  “Giresun Yöresi Ornekleri İle Türk Halk Suffizmi” Giresun Kültür Sempozyumu (30 —31 Mayıs 1998) Bildiriler, İstanbul 1998. sh. 303 307

28.  “Trabzon Yöresi Ulucanları — İçişleri diyanet Başkanlığı Arşivine Göre” Trabzon Tarihi Sempozyumu (6-8 Kasım 1998) Trabzon 1999, sh. 631—641

29.  “Halk Kültürü — Milli Kültür İlişkilerinde Yenigün/Nevruz Kültür Şölenlerinin Yeri (Metod Teori Arayışı), Türk Dünyasında Nevruz — Uluslar arası Bilgi Şöleni Bildirileri (18 — 20 Mart 1999 Elazığ) Ankara, 2000 sh. 179 —185

30.  “Emperyalizm, Oriyantalizm, Misyonerlik ve Genel Türkiyet” Uçüncü Avrasya İslam Şurası, Ankara 2000, sh. 13 1-181

31.  Dedem Korkut Yurdu Anadolu’da Türk Uluları” Kıtab-ı Dede Korkud Destan’nın 1300 Yıllık Jübilesi— Sempozyumu (6- 8 Nisan 2000 Bakü — Ceyhan Azerbaycan)

32.  “Alanya Yöresinde Kilit — Bağ Kitlenmek Bağlanmak” Alanya, 9. Tarih ve Kültür Semineri, 19—21 Kasım 1999. sh.

33.  “Türk Halk İnançlarında Baba İyesi’nin Mitolojik Boyutu” VII. Milletlerarası Türkoloji Kongresi 08- 12 Kasım 1999) İstanbul, sh.

34.  “Halkın Bilimi dağar Ölçülerine, Verilerine Göre Atatürk ve İnkılapları” Atatürk 4. Uluslar arası Kongresi, Yeni — Kazakistan, (25 — 30 Ekim1999) Ankara, 2000 sh. 431 —435

35.  Halk Edebiyatı Halk inançları İlişkilerine Dair” Uluslar arası Türk Dünyası Halk Edebiyatı Kurultayı (25 —27 Mayıs 2000)

36.  “Kazakistan — Anadolu Karşılaştırmalı Türk Halk Suffizmi”El Farabi Felsefesi Mirası Sempozyumu 28—29 Ekim2000)

37.  (Dr. K. Kaya İmzası İle) “Kültür, Milli Kültür, Milli Bütünlük” Orhun Mart 1999, S. 13, sh. 43

38.  “Türk Dünyası Tarih Çalışmalarında Halk İnançlarının Önemi” Orhun Ekim 1999 sh. 20 sh. 40—41

40.  “Misyonerlik Halk Bilimi- Oriyantalizm ve Genel Türkiyat” Orhun Haziran 1999; S.16 sh. 36-37

41.  “Kerkük yöresi Türkmenleri ve Türkmen Halk İnançları” Türk Dünyası Araştırmaları, Şubat 2001 S. 130 sh. 171-185

42.  “Gagauz Türklerinde Halk inançları ve Bazı Karşılaştırmalar” Haftalık Trakya Gazetesi,1-7, 8-14, 23-28 Şubat 2001 S. 113, 114 ve 115

43.  “Gök Tengri İnancının Anadolu Türklerindeki İzleri” Erciyes, Şubat 1999 S. 254, sh. 5-6 Hacı Bektaş Veli Araştırmaları Dergisi Yaz 99, S. 10 sh. 199-203

44.  “Bazı Kültür Kodları İtibariyle Rumeli — Anadolu Türkleri Karşılaştırmalı Halk İnançları Haklaşmak, Hellaşmak” Erciyes, Mart 1999;Içel Kültürü S. 58. Temmuz 1998 sh. 26-28, “Türk Dünyası Tarih Dergisi Ocak 2001, sh. 34-36

45.  “Çalışmalarda Metot ve Teori” Tarla, Şubat 1999 s. 99/2 sh. 9/11

46.  “Nogay Türklerinde Halk İnançları” Birleşik Kafkasya Konseyi” Temmuz, Ağustos, Eylül 2000 sh. 11-12

47.  “Çuvaşistan — Başkürdistan — Tataristan” Türk Dünyası Araştırmaları, Nisan 1998, S. 113 sh. 69 -88

48.  “Urfa Yöresinde Türk inançlan Karakeçililer Zazalar ve Arapça Konuşanlar” Erciyes Aralık 2000 S. 276 sh. 6- 10

49.  “Anadolu ve Yakın çevresi Türk halk Inançlarında Ölüm veya Halk İnançlarımıza Göre Yatır Ziyareti” Geçmişten Günümüze Mezarlıklar Kültürü ve Insan Hayatına Etkileri Sempozyumu, (18 — 20 Aralık 1998 AKSM — İstanbul) İstanbul 1999. sh. 239-271

50.  “Altay Dini Hayatının Anadolu Türk Kültürü İtibariyle Onemi” El Oyun Folklor Etkinlikleri, Dağlık Altay Federe Cumhuriyeti Koşağaç, 7-9 Temmuz 2000, Erciyes Mart 2000 S. 279 sh. 10

51.  Dr.Yaşar KALAFAT “Etnik Sosyoloji açısından Kars ve Kafkasya” Türk Dünyası araştırmaları Ağustos 2001, s.133.54.129-154

YAŞAR KALAFAT - BİLDİRİLERİM

BİLDİRİLERİM

  1. ALANYA YÖRESİNDE; KİLİT-BAĞ-KİTLENMEK-BAĞLANMAK
  2. ATATÜRK-HALK KÜLTÜRÜ MİLLİ KİMLİK
  3. GÜNEY AVRASYA'DA ORTAK KİMLİK
  4. GÜNEY AZERBAYCAN'DA DİN
  5. NAHÇIVAN YÖRESİNDE ERMENİ MEZALİMİ VE GEZİ NOTLARI
  6. GÜNEY KAFKASYA'DA AZ BİLİNEN BİR TÜRKİSTAN
  7. HALK İNANÇLARI - DESTAN İLİŞKİLERİ
  8. TÜRK HALK İNANÇLARINDA "BABA İYESİ"NİN MİTOLOJİK BOYUTU
  9. HACI BAYRAM VELİ VE BAYRAMİ TÜRBELERİ
    ETRAFINDA OLUŞAN HALK İNANÇLARI
  10. KAZAKİSTAN-ANADOLU KARŞILAŞTIRMALI TÜRK HALK SUFİZMİ
  11. TÜRK HALK İNANÇLARINDA 
    METODİK PROBLEMLER "Erbil - Nahçıvan ve Türkiye Örnekleri"
  12. Altay Dini Hayatının Türk Kültürü İtibariyle Önemi
  13. SÖZLÜ KÜLTÜR GELENEGİNDEN FOLKLORİK İSLAM
  14. SÖZLÜ KÜLTÜR GELENEĞİNDE FOLKLORİK İSLAM
  15. ESKİŞEHİR VE ÇEVRESİ ULUCANLARINDA ESKİ TÜRK İNANÇLARININ İZLERİ
  16. III.Uluslar arası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi 13-17 Kasım 2000 
    Doğu Akdeniz Üniversitesi Gazi Magosa 
    KKTC
  17. HALK EDEBİYATI HALK İNANÇLARI İLİŞKİLERİNE DAİR

KİTAP TANITIMI - YAŞAR KALAFAT

  • Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançları İzleri Ankara 1990, 2.C. bsk. Ankara (Master tezi)
  • (Prof.Dr. Mehlika Aktok Kaşkarlı ile) Türko Kürtlerde Uygarlık ve Ağızlar Hakkında Düşünceler Kayseri 1991
  • (Doç Dr. Zeynelabidin Makas ile) Karşılaştırmalı Halk İnançları, Azerbaycan- Doğu Anadolu Samsun 1993
  • Makedonya Türkleri (Türkmenler, Torbeşler/ Türkbaşlar, Çenkeriler ve Yörükler) arasında Yaşayan Türk Inançları, Istanbul 1994
  • Kuzey Afganistan Türkleri (Özbekler TürkmenlerHazaralar-Afşarlar-Kazaklar) ve Karşılaştırmalı Halk Inançları İstanbul, 199
  • Kuzey Azerbaycan Doğu Anadolu ve Kuzey İrak’da Eski Türk Dini İzleri, Dini Folklorik Tabakalaşma, Ankara 1998
  • Güney Türkistan’dan Türkiye’ye Meseleler ve Türk Kültür Kimliği İstanbul, 1995
  • Manas’ın 1.000. Yılında Uluğ Türkistan Notları (Özbekistan —Türkmenistan Kırgızistan) Ankara, 1995
  • (Ahmet Doğan ile) Kuzey İrak’da Karşılaştırmalı Türk Halk inançları Ankara, 1995
  • İslamiyet ve Türk Halk İnançları Ankara, 1996
  • (Prof. Dr. Malik Muratoğlu — Cevdet Türkeroğlu ile) Ozbekistan Anadolu Karşılaştırmalı Türk Halk İnançları Istanbul, 1996
  • Karşılaştırmalı Bayır — Bucak Türkmen Halk İnançları Ankara, 1996
  • Anadolu Türk Halk Sufızmi - Zazalar Kırmanç ve Türkmenler. (Erzurum Ziyaret Yerlerinin Tasniffi ve Halk Bilimi İtibariyle Önemi), İstanbul 1997
  • Avrasya Türk Halk Sufızmi-1 (Kırgızistan — Özbekistan- Türkmenistan) Ankara, 19971
  • Abay’ın 150. Yılında İpek Yolu Güzergahları Bayır-Bucak/ Nahçıvan/ Türkmenistan/ Kırgızistan/ Kazakistan/ Özbekistan [Kuzey Afganistan (Güney Türkistan) Ankara, 1997
  • Güney Kafkasya / Sosyal Antropoloji Araştırmaları, (Kuzey Azerbaycan- Gürcistan Nahçıvan Gezi Notları ve Türk Halk inançları) Ankara, 2000
  • Türk Dünyası Karşılaştırmalı Türkmen Halk inançları Sosyal Antropoloji Araştırmaları (Afganistan, Özbekistan, Türkmenistan, Nahçıvan- Azerbaycan, Kafkasya, İran, ırak, Suriye, Anadolu, Makedonya,) Ankara, 2000
  • HALK İNANÇLARINDA KÜLTÜR KODLARI-I-, Ankara 2003
  • PİR-İ TÜRKİSTAN, AHMET YESEVİ SULTAN -I-
    (Sosyal Antropoloji Araştırmaları)
  • PİR-İ TÜRKİSTAN, AHMET YESEVİ SULTAN -II-
    (Sosyal Antropoloji Araştırmaları)
  • GÖKTENGRİ'DEN GÜNÜMÜZE ALTAYLARDAN - ANADOLU'YA KAMİZM , Ankara 2003

Ayhan Aydın - Bulgaristan Araştırma Gezisi (29.03.-03.04.2000)

Ayhan Aydın

Ahmet Hezarfen, Hakkı Saygı Baba, Haskova’dan Hasan Asar Baba ile CEM Vakfı adına, 29 Mart/3 Nisan 2000 tarihleri arasında yapılan gezi notları

29 Mart 2000

Büyük bir heyecan içinde Türkiye sınırını geçince, ilk tadılan zevklerin en büyüklerinden birisini yaşamanın kıvancını duydum, Bulgaristan’a girince. Sınır kapısında hiçbir sorunla karşılaşmadan, Bulgaristan’ı geçmemiz bizim için önemli bir başlangıçtı. Edirne’den sonra en büyük yerleşim birimi Svilengrat (Cesr-i Mustafa Paşa) orta büyüklükte bir il, görünümünde kısmen gelişmiş daha sonra rastlayacağımız gibi on yıldır devamlı gerileme içine giren Bulgaristan şehirlerine benziyor; belirgin bir hüzün var buradaki yaşamda, sokaklar canlı değil, işyerlerinde, evlerin önlerinde hareketsizlik var. İnsan sayısı oldukça az. Fabrikalar çalışmıyor, hatta birisi harabeye dönmüş. Daha önceki dönemlerde üretim yerleri olan binalar yıkılmış, dağılmış. Yine buraya 20 km. uzaklıktaki Harmanlı’nın durumu da hiç farklı değil. Ahmet Hezarfen’in belirttiğine göre burası tarihte önemli bir Türk yerleşim birimiymiş. Şimdi ise ıssızlık hemen göze çarpıyor. 50 km. sonra Haskov (Haskova)’ya varıyoruz.

Haskova

Daha önce edindiğimiz telefon ve adresle temas kurduğumuz Hasan Asar Baba’yı, Akpınar ve Mekedonya Mahalleleri’ni, arıyoruz. İlk adres sormayı Ahmet Hezarfen bir Bulgar’a yapıyor. Yaklaşmışız. Daha sonra bir okulun önünde küpeli, yaşları 13/15 civarında olan gençlere sorduğumuzda ise Türkçe yanıtlar alıyoruz. Onların tarifiyle kolayca buluyoruz, bizi yolda bekleyen Hasan Asar’ı, üç katlı ve bahçeli evinin önünde. Birçok çeşit çiçek ekilmiş bahçeye. Biraz konuştuktan sonra, yukarı çıkıyoruz. Türkiye’deki herhangi bir Türk ailesinin evine çok benzeyen eve ve hane sahiplerine hemen ısınıyoruz. Hemen hazır çaylarımızı yudumluyor, kısa bir sohbetten sonra; yorgunluğumuzu atmadan Otman Baba’ya doğru yola çıkıyoruz. Yolda sohbetlerimizle civardaki köy isimlerini, tepelerin, dağların isimlerini Hasan Asar Baba’dan öğreniyoruz. Buna göre, 30/40 km. uzağımızdaki Otman Baba’ya varmadan Hıdırellez Tepe, Tanrı (Asar) Tepesi’ni görüyoruz, yolda Bulgar köyü olan Tatar Köyü’nü geçiyoruz. Ve karşımızda bir tepenin eteğindeki Otman Baba Türbesi.

Otman Baba

Otman Baba Türbesi bir koruluğun da bulunduğu yüksekçe bir tepenin eteğinde. Oldukça iyi korunduğu ilk bakışta anlaşılan Türbe’ye vardığımızda açıkcası büyüleniyorum. İçinde Alevi-Bektaşi ulularının temsili resimlerinin bol bol bulunduğu türbe çok bakımlı ve temiz. Mumları yakıyoruz. Ahmet Hezarfen Kur’an okuyor, Hakkı Saygı Baba dualar ediyor. Hasan Asar Baba ise buna şaşıyor ve tüm duaların Türkçe olmamasını anlayamadığını söylüyor. Arapça’nın anlaşılmaz laflarının ne işe yaradığını kavrayamadığını söyleyen Hasan Asar Baba, Ahmet Hezarfen’den okuduğu surelerin Türkçe karşılığını kendisine iletmesini istiyor. Yine Türbe’nin önünde başka mezarların da bulunduğu bir başka küçük yapı daha görüyorum. Orayı da ziyaret ediyoruz. Türbenin tepeye bakan arka kısmında ise başka yapılar var. Ocaklar, ateşgedeler, kiler vs. bunların da iyi korunmuş olduğunu görüyoruz. Yine bunların yanında aşları yemek için ayrılmış sandalyeli, masalı üstü kapalı önü açık bir başka yapı daha var. Ben tamamen otlak arazisi olarak ayrılan ve türbe ile koruluktan bir çitle ayrılan tepeye çıkıp uzaktan vadinin resmini çekiyorum.

Bir Bulgar, Alevi-Bektaşi karışı olan Koçaşlı Köyü’nü geçip bölgedeki Alevi (Babai, Kızılbaş) köylerinden birisi olan Karalar (Gorno Krepost (Kale)) köyüne doğru ilerliyoruz. Bu arada Sünni daha doğrusu buradaki ifadeyle Sofu köyü olan Aydoğmuş’u görüyoruz. Yine Sünni Türk köyleri Akkaykoyran, Göktemezler, Doğancılar, Çitlik (Sünni-Alevi karışımı) köylerinden geçiyoruz. Hasköy’le Harmanlı arasında aslında birçok Türk köyü var: Saruhanlı, Habibçe, Yenicelili, Uzunca-ova, Sorgunlu, Alemdar, Akpınar, Mahmutlu, Temirezli, Tuğralı (Duralı), Elmalı, Salihli, Salihler, Seymen-Tırnavası, Tekke köyü.

Karalar Köyü

Karalar Köyü’nde Hasan Asar Baba’nın tanıdığı; Zakir Abdi Rakipli Abdi (91) Amca’nın evine gidiyoruz. Evin önünde eşi sandığımız ama gelini olduğunu öğrendiğimiz Fatma Ana’yla (72) ikisini çalışırken buluyoruz. Ziyaretimizden çok mutlu oluyorlar. Evlerine davet ediyorlar. Biz ise gün batmadan köyün içinde bulunan Hıdır Baba Türbesi’ni ziyaret için izin istiyoruz. Abdi Rakip’ten köyün babasını kendi evine çağırmasını rica ediyor, sohbet etmek istediğimizi söylüyoruz. Hıdır Baba Türbesi köyün içinde oldukça bakımlı küçük bir türbe. Horasan erenlerinden olduğu söyleniyor. Burada meftun olmuş, bu köyde yatırını yapmışlar.

Eve dönerken yolda Hasan Ferhat Baba’yla karşılaşıyoruz. Ferhat Baba’nın 8 yıldır baba olduğunu öğreniyoruz. Hemen yiyecek bir şeyler ve 6 gün boyunca tüm ziyaretlerimizde karşılaşacağımız doluyla, demle karşılaşıyoruz. Bol dualardan sonra Abdi Rakipli Abdi’den yüzyıllık sazından “Kur’anlar” dinliyoruz. Evet Kur’an’lar... Haskova bölgesindeki Babailer, Aleviler, Bektaşiler deyiş ve düvazlara Kur’an, diyorlar. Yine aynı şekilde Hasan Asar Baba ve Hasan Ferhat Babalar da deyişler okuyorlar. Alevilik hakkında söyleşiyoruz. Bir saat kadar kalıp yola koyuluyoruz.

Hasan Asar Baba’nın evine gittiğimizde daha önce telefonla haber verilen Ahmet Ali Osman Hamza Baba’yı bizi beklerken buluyoruz. O akşam gece yarısına kadar, sohbet ediyoruz, söyleşiyoruz. (Hasan Baba’dan Haskova Göveçler’de İbrahim Veli Baba’nın, Kırçaali Elmalı’da Kazeller’de Mehmet Ali Baba’nın olduğunu öğreniyorum.)

30 Mart 2000

Sabah erkenden Kademli Baba, Musa Baba ve Akyazılı’ya gitmek üzere yola koyuluyoruz. 44 km. ilerledikten sonra Stara Zagora, Eski Zagra’ya uğruyoruz, daha sonra 30 km. doğudaki Yeni Zagra’ya geçiyoruz buraya çok yakın olduğunu daha önceden öğrendiğimiz Kademli Baba Türbesi’ni aramaya koyuluyoruz. Onlarca km. dolanıp, çok uğraşmamıza Türk, Bulgar, Çingene birçok kişiye sormamıza rağmen Kademli Baba’nın yerini bulamıyoruz. Hayli köyler geçiyoruz, geri dönüyoruz, 2 saatimiz geçiyor. Hakkı Saygı burayı mutlaka ziyaret etmek istediğini söylüyor. Bulgar köyü Akkaynak, Trakya Köyü, Sirediks’i, Atmaköyü geçiyoruz. Sohbetlerimizde Hasan Baba’dan; Haskova Paşaköy Voyvodova’da Mühittin Baba ile Zakir Pir Sefa’yı öğreniyoruz. Haskova Koçeşli Zalitiks’de Süleyman Dede’nin, Göveçler’de İbrahim ve Nizamettin Dedelerin varlığını öğreniyoruz. Çingenelerin, Türklerin, Bulgarların ortak yaşadıkları Yeni Zagra’da Osmanlı’nın en büyük şayak fabrikasının olduğunu söylüyor, Ahmet Hezarfen. Paderova’yı Bitova’yı yani Kademli Baba’nın bulunduğu bölgeyi arıyoruz. Velhasıl çok uzun aramalardan, tariflerden sonra yanlışlıkla askeri bölgeye girmemize rağmen, askerlerin yardımıyla, yol göstermeleriyle türbenin eteğine geliyoruz. Türbe tüm dolanmamıza rağmen aslında şehir merkezine çok yakın bir alanda imiş. Yüksek bir tepenin başında olan türbenin ancak çatısını görüyoruz. 2-3 saatte ulaşabileceğimizi tahmin ettiğimiz, araç çıkmayan bu türbeyi ziyaret edemeden oradan ayrılıyoruz. Şimdiki hedefimiz ise Akyazılı.

İslimye’yi (Sliven)’yenin yani Çingenelerin yoğun olduğu ilçenin içinden geçerek kuzeye doğru ilerliyor, 30 km. doğuya doğru ilerleyip 4 yol ağzı bir kavşağa varıyoruz. Burada birer kola içtikten sonra Büyük Balkanlar’a adım atıyoruz. Buraya kadar olan ziyaretimizde insanlarda müthiş bir umutsuzluk, neşesizlik hissediyorum. “Baharın neşesi vurmamış yüzlerine / Garip garip bakar insanlar” defterime karaladığım dizeler oluyor. Kilometrelerce uzanan verimli topraklarda makine alet, edavat göremiyorum. Yine kilometrelerce uzanan alanlarda, bağların bozuk durduğunu, çalılaştığını görüyorum. Müthiş güzel bir tabiat, doğa ama işsizlik, çaresizlik pek yaman. (Yol boyu Hakkı Saygı, Ahmet Hezarfen, Hasan Asar’la söyleşiyoruz. Harmanlı’da Hamza Baba türbesinin olduğunu öğreniyoruz. Bulgarca birkaç kelime pişi; yaz, da; tamam, kaksi; nasılsın, dobrohutro; günaydın... Bulgar Yazar Peter Beron’un köyü Peron’dan geçiyoruz. Varbitsa Kasabası’nı, Alevi köyü Yenimahelle’yi, çok büyük bir Sünni Türk köyü Preslav (Eski İstanbulluk)’u, Büyük bir Sünni Köyü Yeni Akdere (Beorika), Sünni köyü Tutsa, Veleniva, Yankova (Nurcuların olduğu söyleniyor) Bulgar Hırsova, Sünni Doyuranlar’ı geçiyoruz.

Büyük Balkan Dağları’nda kuş uçmuyor, araba geçmiyor. Saatler boyunca süren yolculuğumuz aslında biraz riskliydi. Yollar o kadar kötüydü ki araba haşat oldu. Hele ağır kıştan sonra kırılan ağaçlar yollara kadar dökülmüş, o kadar bakımsız kendi haline bırakılmış bir orman vardı ki; binlerce ağaç kurumuş, kırılmış, yıkılmış ama hiç el değmemiş.

Şumnu

Bu zor yolculuktan sonra Şumnu’ya varıyoruz. Ahmet Hezarfen’in şehri. Okulu buradaki Nüvvapta okumuş. Orta büyüklükte bir ilçe merkezi görünümünde olan Şumnu’da Ahmet Hezarfen pek zorlanmadan yıllar önce okuduğu okulu buluyor. Buradaki öğrenci ve öğretmenlerle konuşuyor. Fotoğraflar çekiyoruz. Okul şimdi İmam Hatip okulu olmuş. Okulun karşısında büyük tarihi Tombul Camii’de ibadet eden insanları görüyoruz. Bulgaristan’da sayıları sınırlı olan benzin istasyonlarını bulmak da bir mesele. Şehir çıkışında benzin alıp yola koyulacakken yine büyük bir aksilik arabanın tekeri patlıyor. Birkaç saat oyalanmak zorunda kalıyoruz. Hele hele çok istediğimiz Musa Baba Türbesi’ni de bulamayınca akşam üzeri olan bu olay planımızı değiştiriyor. Varna’ya Akyazılı’ya gitmeyi bir gün sonraya bırakıyor; doğruca kuzeye Karalar, Akkadınlar köylerine doğru yol alıyoruz. Yani Deliorman’a. Bulgaristan’daki en yoğun Alevi-Babai-Bektaşi yerleşim bölgesine.

Çernik (Karalar)

Yine Madara’dan geçip Yeni Pazar’a uğruyoruz. Kuzeydeki diğer bir ilçemiz Mahmuzluk. Bir ilçe büyüklüğündeki Akkadınlar’a (Dulovo) vardığımızda akşam olmuştu. Akkadınlar’dan geçip hemen ayrı bir mahalleymiş gibi duran Karalar’a (Çernik’e) yani Hakkı Saygı’nın annesinin köyüne varıyoruz. Hakkı Saygı’nın dayısının kızına konuk oluyoruz. Yine, çiçekli, ağaçlıklı güzel bahçeli hanede ev sahibi Mehmet Ali Karakaş bizi çok iyi karşılıyor. 69 yaşındaki Karakaş’ın bilgili, ilerici, bir insan olduğu anlaşılıyor.

Hemen durmadan; yarinki programımızı yapıyoruz. İlk hedef sabah erken Akyazılı’ya ve Musa Baba’ya gitmek, civar köylerdeki babalarla bir toplantı yapmak ve özellikle Abdullah Baba ve diğer bilgili babalarla söyleşiler yapmak.

Hiç durmadan kalkıp Akkadınlar’daki Abdullah Baba’nın yanına gidiyoruz. Ahmet Hezarfan çok yorulduğu için gelemiyor. Perşembe olduğu için Abdullah Baba’yı cemde buluyoruz. Bizi kabul ediyor. Sohbet ediyoruz. gelen canlarla selamlaşıyoruz. Niyazlaşıyoruz. Planımızı uygun bulan Abdullah Baba bize yardım etme sözü veriyor. Diğer kendine bağlı ve civar köylerdeki babalara haber vereceğini söylüyor. Aynı hassasiyeti Mehmet Ali Karakaş da gösteriyor. Cemde istisnasız tüm kadın ve erkekler birbirleriyle selamlaşıp, niyazlaşıyorlar. Ana Sultan da Abdullah Baba’nın yanında hemen hemen tümüyle Abdullah Baba kadar saygı görüyor, hizmetlere katılıyor. Çerağlar yanıyor, sohbetler ediliyor. Ceme giren tüm çiftler musahipli. Burada kesinlikle musahipsizler ceme giremiyorlar. Bizi o kadar sıcak karşılıyorlar ki, bırakmak istemiyorlar. Eve dönerken; yine Hakkı Saygı’nın bir başka dayısının kızına konuk oluyoruz. Baba olan hane sahibi bizi bırakmıyor. Sohbet ediyoruz, söyleşiyoruz, berber olan babayla. Gece yarısına doğru kaldığımız eve dönüyoruz, hazırlanan lokmalardan alıyoruz. Saat bire doğru yatıyoruz. Ama Hakkı Saygı ile Mehmet Ali Karakaş sohbete devam ediyorlar.

Karalar Köyü; 700 Hane, 3000 kişi, Muhtar Ali İbream (İbrahim) (Alibram)

Akkadınlar Köyü; 1200 Hane, 5000 nüfus. Bu köyler tümüyle Alevi-Bektaşi.

31 Mart 2000

Akyazılı

Sabah yine çok erken kalkıp, yollara düşüyoruz. Bugün arabayı Hakkı Saygı’nın yiğeni Süleyman kullanıyor. Yari Bulgar, yarı Türk Mejden’ı, Kableşkovo’yı, Tervel yani Kurtpınar’dan, Koçmar’dan, Karapelit’ten geçerek Dobruc’a yani Pazarcık’a, Hacıoğlu’na uğruyoruz.

Balçık’tan sonra Balçığa yakın, yol kenarında olan Batova’daki Akyazılı Türbesi erkenden ziyaret ediyoruz. Aslında merkezi bir yerde, yol kenarında çok geniş bir bahçe içerisinde olan bu türbe Türk kültürünün Bulgaristan’daki simgelerinden birisi. Fakat içeri girince gerçekten çok hüzünleniyoruz. Kitabesi kırılmış, çatısı uçmak üzere olan türbenin diğer hizmet binalarının içinde kuzular otluyor. Çok büyük olduğu anlaşılan fırınlığın bir tek tepesi kalmış. Bahçesinin içinde büyük bir şadırvanı ve ayrıca çeşmesi olan bu yapının yaklaşık 500 yıllık olduğu anlaşılıyor. Ahmet Hezarfen kitabesinden burayı II. Beyazıd tarafından yaptırıldığının okunduğunu söylüyor. Bekçisini bulup türbeyi açtırıyoruz. İçi de dışı gibi harap olmuş bu 7 dilimli mimari üzerine oturtulmuş, Alevi-Bektaşi renginin tüm renklerinin olduğu, bir zamanlar çerağların yandığı bu mekanda kuşlar yuva yapmış. ... hüzünle ayrılıyoruz türbeden.

Güneye nazaran kuzeydeki toprakları ekilmiş, görünce seviniyorum. Böylesine güzel bir ülkenin harap olmasına içim dayanmıyor.

Alevi-Sünni Türklerin, Bulgarların giyimleri birbirlerine o kadar benziyor ki bunları birbirinden ayırmak mümkün değil. Yollar boyunca insanları hayvanlarıyla iç içe çalışırken görüyoruz. Kavga yaşam kavgası, herkes bir uğraş içinde. Kapılarının önünde oturup sohbet eden kadınlar yol boyu bize gülümsüyor. Tarlalarda, yollarda tek tip elbiselerle çalışan işçi kadınlar ise hayatın yükünü omuzlamış gibiler.

Musa Baba

Sonra bir gün önce patlayan tekerimizi tamir için Varna’ya gidiyoruz. Deniz kenarındaki bu şehir oldukça gelişmiş. Bir sanayi ve ticaret merkezi görünümünde. Oto tamir kulübelerinin yanında Türkiye’deki gibi seyyar satıcılar sarıyor çevremizi. Neyse ikinci el bir tekeri 25 levaya (sıfırların atılmasıyla leva 0.99 Mark olmuş, fakat tabii ki paradan sıfır atmak hiçbir şey ifade etmiyor, uluslararası alanda levanın değeri yine aynı) alıp, tekrar yola düşüyoruz. Hedef yine Musa Baba Tekkesi, amaç bir gün önce saat 16.00’da yapmayı planladığımız Babalar Toplantısı’na zamanında varmak. Doğudan tekrar batıya yöneliyoruz. Yeni Pazar civarındaki türbeyi uzun aramalardan sonra buluyoruz. Tekke Kolçası isimli köye yakın bir tepenin eteğinde bulduğumuz Musa Baba Türbesi’nin önünde bir gölet var. Yakın bir tarlada çalışan türbenin bakıcısı Ahmet Bey (Gacal lakaplı) anahtarı bize veriyor. Burası da oldukça bakımsız, küçük bir türbe. Alçak tavanı, kiremitli çatısıyla tipik bir ziyaret yeri. Önünde geniş bir bahçesi olmayan bu türbede bir tepenin eteğinde. Ziyaretimizi yapıyoruz; mumları Hakk-Muhammed-Ali aşkına yapıyoruz, gönlümüzün gamı gidiyor, okunan dualarla. Türbe’nin önünde bu arazinin sahibinin olduğunu öğrendiğimiz iki katlı bir binayı da görüyoruz. Bu türbenin hemen yakının da ise Gübürlü Baba Türbesi’ni var. Yine tekrar kuzeye hareket ediyoruz. Bir kısmında farklı güzergâh izlediğimiz yolla Mahmuzluk’a ve Karalar’a varıyoruz. Yemeğimizi yedikten sonra hemen cemevinin, caminin ve bir türbenin (yakın zamanda ölen üç kişinin mezarının bulunduğu yer) alana gidiyoruz. Ummadığım bir manzarayla karşılaşıyoruz.

Karalar’da Babalar Toplantısı

Yaklaşık 40 babanın ve zakirin geldiği toplantıyı açık havada yapmayı tercih ediyoruz.

Ziyaret nedenimizi, Anadolu İnanç Önderleri İkinci Toplantısı’nı, CEM Vakfı çalışmalarını anlattığımız toplantıda ben, Hakkı Saygı, Ahmet Hezarfen birer konuşma yapıyoruz. Konuşmamda özellikle Alevilik, dedelik, geleneksel inanç kurumlarımıza değiniyorum. Daha sonra katılımcılara söz veriyoruz. Konuşmaya pek istekli görünmeyen babaları çok sık ricalarla konuşmaya davet ediyorum. Ama belli babalar konuşuyor. Bizi büyük bir sevecenlikle karşılayan babaların ziyaretimizden çok memnun oldukları anlaşılıyor. Kendilerine dağıttığımız dergi ve kitapları büyük bir aşkla alan babalarla sıcak temasımız oluyor.
Baltacı Yeniköy’den Halim Süleyman Baba (20 yıldır baba) Latince Kur’an ve dini kitaplarla hutbeler istiyor. Akkadınlar’dan Şair Ali Bayram, Cem Dergisi ve diğer dergilerden istiyor. Karalar’ın köy imamı Ahmet Sakallı, televizyon kanalı açılmasını, radyo istasyonunun oraya kadar uzanmasını, imam hatip benzeri bir okulun olmasını istiyor. (Sünni kökenli imam, Bektaşiliğe intisap etmiş ama tam uyamamış görünüyor), Söğütçük Köyü’nden Muharrem Karagöz Baba (14 Senelik Baba), Baltacı Yeniköy (Bradvari) Merdan Hakkı Celil Baba, Sögütçüklü Hüseyin Akçaoğlu (14 yıl) Baltacı Yeniköylü Ali Rıza baba (13 yıldır baba), Akkadınlar’dan Abbullah Baba, Baltacı Yeniköy’den Recep Hakkı Baba, Karalar’dan Selman İbrahim (19 yıldır baba) Karalar’dan Aziz Halil, Karalar’dan Süleymanoğlu Ali Yusuf (3 yıldır baba) babalar söz alıp konuşuyorlar. Ortak yan, daha çok kitap, dergi, belge, bilgili insan isteği, orta çalışmalar yapılması, farklı törelerin birleştirilmesi, kendilerine sahip çıkılması vs.

Toplantıya katılan babalar; (tespit ettiklerimiz)

Söğütçük Muharrem Karagöz Baba (14 Senelik Baba),

Sögütçük Hüseyin Akçaoğlu (14 yıl),

Bradvari Baltacı Yeniköy Ali Rıza baba (13 yıl,

Bradvari Baltacı Yeniköy Recep Hakkı Baba,

Bradvari Baltacı Yeniköy Merdan Hakkı Celil Baba,

Bradvari Baltacı Yeniköy Alim Süleyman Baba (20 yıl,)

Bradvari Baltacı Yeniköy Ali İbrahim Baba (6 yıldır baba

Bradvari Baltacı Yeniköy Süleyman Hasan (18 yıldır baba)

Bradvari Baltacı Yeniköy Tahir Yaşar Kabu (15 Yıldır)

Bradvari Baltacı Yeniköy Halil Ali Ateş (1 yıldır baba)

Dulova Akkadınlar Bünyamin Salih İlyas (6 yıl)

Dulova Akkadınlar Ahmet Ramadan Nebioğlu (20 yıldır baba)

Dulova Akkadınlar Abdullah Hasan Abdullah (21 yıl)

Dulova Akkadınlar Veli Maksut Halis (8 yıldır baba)

Dulova Akkadınlar Abdullah Baba

Dulova Akkadınlar Şevket Rıza Ali (3 yıldır baba)

Çernik Karalar Selman İbrahim (19),

Çernik Karalar Aziz Halil

Çernik Karalar Süleymanoğlu Ali Yusuf (3)

Çernik Karalar Köy İmamı Ahmet Sakallı,

Çernik Karalar Ahmet Mehmet Salih (24 Yıldır baba)

Çernik Karalar Rıza Salimoğlu (8 aydır baba)

Çernik Karalar Mustafa Salih Murteza (12 Yıldır )

Çernik Karalar Nebi Hüseyin Sadık (15 Yıldır)

Çernik Karalar Seyyid Ali Salih Mehmet

Türkiye’den

Hıdır Çeken Bektaşi babası, 23 yıldır baba.

Konuşmalardan sonra akşam Karakaş’ın evinde toplanıyoruz. Toplantı’da özellikle Abdullah Baba’dan detaylı bilgi ediniyoruz. Söyleşimiz 5 saate yakın sürüyor.

Abdullah Baba’dan öğrendiğimiz göre;

Karalar’da 11 Baba

Dulova 10 Baba (2 Çarşambalı)

Söğütçük 3 Baba

Baltacı Yeniköy’de 10 Baba (2 Çarşambalı)

Kolebina 4 Baba (1 Çarşambalı)

var. Çarşambayı Hz. Fatma Ana’nın doğum günü olarak kabul ederlermiş. Pazarteliler Babailer, Aleviler; Çarşambalılar Bektaşiler.

Sevarlar (Ceferler’de) Tahir Baba, Salih Fıçıçı Baba, Kamber Dede

Bisertsi Kazcılar

Mıdrova Mesim Mahella Hüseyin Dede

Preslavstsi Yeniceköy Ahmet Baba

Ostrovo Adaköy 1 Baba varmış.

Rusçuk’da Aleviler var.

Karalar’da Mustafa Salim Murtaza Baba

Seyid Ali Milat Baba

Ali Yusuf Süleyman Baba

1 Nisan 2000

Hedefimiz Demir Baba, Yunus Abdal, Hekim Ali Baba Türbeleri; Sevar, Kubrat, Yeniceköy, Bisertsi (Kazcılar) köyleri.

Sabah erkenden yine yollara düşüyoruz. Bulgaristan’da yollar bozuk da olsa, dar da olsa, hemen tüm köy, ilçe, il yollarında rastladığımız bir uygulama çok güzeldi. Hemen tüm yolların kenarlarında iki yanlı, yollar boyunca ağaçlandırma yapılmıştı. Bu meyve ağaçlarının yaz aylarında çiçeklerinin hele meyvelerinin görülmeye değer olduğunu söylüyorlar Hakkı Saygı Baba ve Ahmet Hezarfen. Bu uygulamanın temelinin Mithat Paşa tarafından atıldığı söyleniyor.

Yörenin ilçe merkezi konumundaki Horasanlı Kemal Baba tarafından kurulan Kemaller (İsperih) (Akkadınlar’a uzaklığı 35 km., Karakoç (Oven), Sungurlar, Rahman Işıklar, Çiller (Kadiri-Bektaşi), Kasaba kadar büyük Okors (Bektaşilerin olduğu söyleniyor) köylerini geçiyoruz.

Tabiat bir harika, buralarda ekim-dikim işleri daha düzenli, ağaçlık, geniş ovalar, düzlükler var. Hayvanlar göletlerde su içiyorlar. Yolda; Üyüklü, Küçük Üyüklü, Kitencevo (Hıdır Köy Sünni, Alevi de var Hasan Asar Baba’nın bir tanıdığına uğruyoruz. Köy dümdüz bir ova içinde atlar, tavuklar geniş ovada yayılıyorlar), Ova Şarman (Çorap Baba’nın köyü, boşalmış (Türk-Kadiri), Selahattin Köyü (Sünni), Golyam Porovets Büyük Kokarca, Küçük Kokarca (Evengalistler var), Duraç Ludogortsi Türk-Tatar köyü, Işıklar Köyü (Musa Baba türbesi var) köylerini geçiyoruz.

Büyük Kokarca

Bu arada Büyük Kokarca (Golyam Porovets) Köyü’ne, Ahmet Hezarfen’in baldızının evine uğruyoruz. Ev o kadar temiz ve düzenli ki açıkçası şaşırıyorum. Burada bizim Türkiye’de bildiğimiz köy yaşamında farklı bir yaşam tarzı var. Köy olarak nitelendirilen tüm yerler düzenli, yolu, suyu, elektriği, sağlık ocağı, okulu vs. düzeniyle küçük ilçe görünümündeler.

Evin önü bir çiçek bahçesi gibi. Köy çok güzel, yemyeşil, evler düzenli. Bize kahve hazırlıyorlar. Ahmet Hezarfen burada da bir arkadaşını görüyor, çok duygulanıyor.

Yunus Abdal

Kemaller’den sonra, Yonkovo, Yunus Abdal Köyü’ne gidiyoruz. Yani Ahmet Hezarfen’in köyü. Ahmet Hezarfen kendi akrabalarını, arkadaşlarını, köylülerini görünce duygulanıyor, seviniyor, göz yaşlarını tutamıyor. Doğruca köyün yanındaki Yunus Abdal Türbesi’ne gidiyoruz. Nasrettin Hoca’nın türbesine benzeyen türbenin koruluk olan etrafını temizlemek üzere köylüler toplanmışlar. Buna “imece” (brigada) diyorlar. Tıpkı Türkiye’deki gibi. Koruluğu ve türbeyi temizleyen insanlar çok mutlu oluyorlar. Kırılmış mezar taşlarının tümü 7 dilimli. Çevrede birçok mezar taşı var. Tekrar yola koyuluyoruz. O kadar hızlı hareket ediyoruz ki, Ahmet Hezarfen kendi evine bile gidemiyor.

Hüseyinler Bektaşi-Sünni köyüymüş. Büyük bir Türk köyü Zevat Mithat Paşa’nın köyü. Kubrat (Balpınar) Türk-Bulgar Köyü ile Sevar (Caferler) Köyü yan yana.

Demir Baba Türbesi

Arzulayıp sana geldim,

Ol mübarek yüzün sürdüm,

Eşiğine başım koydum

Demir Baba Hu.

Şumnulu Dertli Katip

Yunus Abdal’dan sonra yine biraz dolandıktan sonra çok ünlü Demir Baba Türbesi’ne varıyoruz.

Türbe çok geniş bir vadinin hemen dibinde kurulmuş. Doğayla öyle uyum içinde bütünleşmişki, sanki bin yıllardır burada, bin yıllar daha burada kalacak, Türk, Alevi kimliğinin bir sembolü, bayrağı olarak.

Onlarca metre aşağıya, onlarca merdiven basamağından Ahmet Hezarfen’in inişi çok zor oluyor. Ama o kadar heyecanlı ki, o kadar mutlu ki, bu görülmeye değerdi. Bu değerli yazarımız, bir Bektaşi Babası bilgeliğindeki bu Türk aydını tüm insan sıcaklığını yansıtıyor. O burayla ilgili hemen tüm anlatıları biliyor. Bana tüm birimleri gösteriyor, aşkla, heyecanla; birçok binası yıkılan Demir Baba’nın ana yapısı sağlam kalmış. Kapısında bir Bulgar türbedar var. Ahmet Hezarfen onunla Bulgarca konuşuyor; türbedar Türk, Bulgar çok fazla insanın farklı yörelerden gelip burayı ziyaret ettiğini söylüyor. Bir taş duvarla çevrilmiş bahçenin içinde kiler ve çeşme var. Bu çeşmeden akan suyun şifalı olduğuna inanılıyor. Türbeyi ziyaretimizde hemen dikkat çeken bir hoca başlığının Demir Baba’nın mezarının başına geçirilmiş olması. Halbuki 7 köşeli türbe tüm otantikliğiyle, Alevilikle ilgili resimleriyle, mumlarıyla buranın Alevi mabedi olduğunu haykırıyor. Türbenin kapısında la feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikar yazılı. Daha sonra üstten dolanarak vadiyi ve türbeyi en iyi gören tepeye çıkıyoruz. Tüm vadi ayaklarımızın altında, türbe buradan daha net görülüyor. Bulgar gençleri geziniyorlar, piknik yapıyorlar. Ahmet Hezarfen Demir Baba’nın ayak izini, atının ayak izinin olduğuna inanılan çukurlukları bana gösteriyor. Çarçabuk oradan ayrılıyoruz. Yine bir Türk çobana Caferler’i sorarak.

Ca’ferler

Balpınar köyüne 10 km. uzaklıktaki Ca’ferler (Sevar) Köyü’nün dedesi Salih Fıçıcı’nın evine konuk oluyoruz. Ona büyük baba, deniyor. Yaşı doksanın üzerinde. Hasta yatıyordu. Onun yerine kardeşi Hüseyin Fıçıcı vekillik ediyormuş. Zaten hem dedesi, hem babası baba imiş, bariz dedelik etkileri var burada. Hüseyin Fıçıçı Ahmet Hezarfen’in okul arkadaşı çıkıyor. Dini konularda bilgili olan Hüseyin Bey iki el yazması eser getiriyor. Ahmet Hezarfen’le birlikte inceliyorlar. Kitapların önemli olduğu görülüyor. Birisi Buyruk’a benziyormuş. O kitap ve diğer kitabın bir köşesinde ise ilginç notlar var. Bir hatıra şeklinde kaleme alınan bu metinlerde; bu haneyi ziyaret eden önemli insanların imzaları var.

Diğer dedelerin isimlerini öğreniyoruz:

Sevar Ceferler

Salih Fıçıcı

Hüseyin Fıçıcı

Ali Hüseyin Kedik

Kamber Kadir

Musa Ramadan

Mehmet Salih

Nuh Şeremet

Köyde çarşambalı dedeleri ise şunlar

Hüseyin Karasan (Baş Çarşambalı Dedesi)

Tahir Makan

Mehmet Nebi

Mehmet Ali Mehmet

Hasan Hüseyin Öküzcü

Bize her konuda yardımcı olan Salih Fıçıçı’nın damadı Süleyman Muharrem Solak ve eşi Fatma Solak gerçekten bu yola gönül vermiş insanlar. Buraya gelişte beni hem sevindiren hem duygulandıran önemli bir olay oldu. Daha içeri girer girmez Fatma Solak, a! Ayhan Aydın diye ünledi. Ben buraya gelişimizi onlara birisinin haber verdiğini sandım; ama beni Cem degilerindeki fotoğraflarımdan tanımış. Bize sofra kurmaya hazırlanıyorlar. Bu arada Ali ve Hüseyin Babalarla söyleşi yapıyorum. Çarşambalı Hüseyin Baba eskiden birbirlerinden kız bile alıp vermeyen Çarşambalılar ve Pazartelilerin şimdi arasında hiçbir sorun ve fark olmadığını söylüyor. Tek farkın ibadette gün farkı olduğunu söylüyor. Burada çok güzel bir yemek yiyoruz. Bir büyük tepsi kaz etinden sonra, bir başka tepside fırında kuzu kızartma geliyor ki, müthiş lezzetli. Bu yemek gece yarısına kadar bize yetiyor.

Süleyman Bey’den iyice öğreniyoruz; Bisertsi yani Kazcıların Nasrettin Mahellesi’nin Sünni, Cevizli Mahellesi’nin Alevi yerleşim yerleri olduğunu, Mesim Mahallesi’nin de (Mıdrova)’nın babaları olan bir Alevi köyü olduğunu. Ayrıca 6/7 Mayıs tarihlerinde kutlanan Hıdırellez etkinliğinin de yörede sadece Ca’ferler’de kutlandığını da yine Süleyman Solak’tan öğreniyoruz.

Mesim Mahalle (Mıdrova)

Burada çok yaşlı Hüseyin Nebi Baba’yı, Hasan Asar Baba hemen buluyor. Baba oldukça yaşlı ve hasta. Öyle ki Baba’nın elleri titriyor. Hemen evinin önünde sohbet ediyoruz. Hanımı ve diğer kadınlar başımıza toplanıyorlar. 18 yıldır baba olan Hüseyin Nebi Baba diğer babaların isimlerini alıyoruz. Güzel bir sohbetle gönüllerini aldığımız bu insanlar o kadar cana yakın, o kadar cana yakınlar ki; Türk misafirperverliği, sıcaklığını içimizde hissediyoruz. Hüseyin Nebi Baba’dan, bu köyün 400 hane olduğunu, 2000 kişinin yaşadığını öğreniyorum.

Köydeki diğer babalar:

Selman Durmuş Baba

Murtaza Baba

Murtaza Baba

Ali Baba

Hüseyin Baba

Hüseyin Baba

Hüseyin Baba

Hasan Baba

Mümin Baba

Hekim Ali Baba Türbesi

Bize Ca’ferlerden refakat eden Süleyman Solak’ın da yardımıyla, biraz dolaşmamıza, kestirme olması amacıyla çok bozuk yollardan daha doğrusu tarlalardan, tepelerden dolanmamıza, geçmemize rağmen Bulgar Belitsa köyünü geçerek Denizler’e (Varnentsi) varıyoruz. Burası eskiden Alevi köyü iken şimdi Bulgar köyü olmuş. Türkler göçmüş ve dağılmışlar. Köy yakınındaki Hekim Ali Baba Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Demir korunaklarla çevrilmiş bulunan bahçesinde yedi dilim başlıklı mezar taşlarının olduğu türbe, oldukça harap halde. Arka tarafından kırılan camlardan içeri bakıyoruz. Üç yatır var. Neyse ki dışardan çektiğim fotoğraflar çıktı. Türbenin dışında yakın zamanda yapılan ama yıkılmaya yüz tutmuş, yemek pişirme yerlerini görüyoruz. Hekim olarak ünlenen Ali Baba’nın türbesinin içinde Haydar Baba’nın fotoğrafını gösteren Ahmet Hezarfen onu tanıdığını, çok bilgili bir baba olduğunu söylüyor.

Yeniceköy

Yine buraları çok iyi bilmesine rağmen Süleyman Solak’ın bile şaşırması bir başka Alevi köyü Yeniceköy’e ulaşmamızı engellemiyor. Burada köyün baş babası Ahmet Süleyman Baba’yı buluyoruz. 38 yıldır baba olan Ahmet Süleyman 82 yaşında. Sağlığı bozuk olmasına rağmen bizi kapıda karşılıyor, ziyaretimizden çok memnun olduğunu belirtiyor. dualar, güzel deyişler okuyor. Oğlu ve gelini bizlere çok sıcak davranıyorlar. Hemen bir kahve yapıyorlar. 220 hane olduğunu öğrendiğimiz köyün Çarşambalı babasının Yusuf Baba, “tarik ehli” diye nitelendirilen pazarteli babalarının da Sabri ve Süleyman Babalar olduğunu öğreniyoruz.

Romanya sınırına kadar olan yolculuğumuz Tutrakan Kasabası yani Tuna boylarından sonra yeniden güneye doğru yöneliyor.

Bisertsi (Kazcılar) Nasrettin Mahallesi

Buranının isminin farklı farklı oluşunun nedenini köye varışta da görüyoruz; zaman zaman Kazcılar geçiyor, zaman zaman Nasrettin Mahellesi’nin ismi tüm köy için kullanıyor. Ama Nasrettin (Bisertsi) dense de buradakiler de Alevilerle, Sofuların (Sünnilerin) mahallelerinin farklı farklı olduğunu öğreniyoruz.

Köyün baş babası Aliş Baba’nın evine misafir oluyoruz. 70 yaşındaki Aliş Baba 5 yıldır babalık yapıyormuş. Bizi evine, evin içindeki cem odasına alan Aliş Baba diğer babaları çağırtırken hanımı da bize çok yakın davranıyor; aynen Anadolu’da olduğu gibi kaç-göç yok. Tüm Bulgaristan seyahatimiz esnasında bunu görüyoruz. Meydanevi, cem odasında postlar serilmiş, Hz. Ali, Oniki İmamların resimlerinin asılı olduğu tablolar yer alıyor.

Diğer Babalar

Veli Baba

Adem Baba

Mehmet Baba

İbrahim Baba

İsa Mürsel Baba

Hüseyin Baba

Toplanmaları için babalara haber ulaştırılıyor, İsa Baba ve Adil Baba geliyorlar. Bu arada bir dönemin en hızlı komünisti Memiş Memişov Amca ise dikkat çekici karakteriyle beni şaşırtıyor. Bir roman kahramanını andıran Memiş Amca’nın tavırları çok ilginçti. Çok güzel şiirleri ve yazıları olduğunu öğrendiğimiz Memiş Amca, takım elbisesiyle, fularıyla, kibarlığıyla, nezaketiyle çok dikkat çekici. Dede postuna niyaz ederken; “yer anamız, gök babamız, güneş atamız... biz Şamanizm’den geldik... diyen Memiş Memişov Türk töresinin, gelenek ve göreneklerinin Deliorman’da, Bulgaristan’da yaşadığını söylüyor. Hakkı Saygı’nın Alevilikte Kur’an’nın yadsınamaz önemi olduğuna ilişkin konuşmaları, okuduğu Kur’an surelerini sıralaması Memiş Amca’nın bu görüşlere karşı çıkması her ikisinin tartışması sonucunu doğuruyor. Esas Alevilik Deliorman Aleviliğidir, diyen Memiş Amca; bize bir şey öğretmeye geldiyseniz yorulmayınız, asıl biz size gerçekleri öğretelim, şeklinde konuşuyor. Ve Hakkı Saygı ile Memiş Memişov’un konuşmaları ve tartışmaları hararetleniyor. İkisi birden ayağa kalkıyor. Mutlak bir kavga ortamı oluşuyor, araya Ahmet Hezarfen giriyor, tarafları yatıştırmaya çalışıyor. Zor da olsa bunu başarıyor.

Benim konuşmalarımı beğendiği anlaşılan Memiş Amca, (Maalesef Memiş Amca’yı bu ziyaretten sonra yazın bir hastalık sonucu kaybettiğimizi kızı Eğitimci Ruhşen Fer’den öğreniyoruz. Memiş Memişov’un binlerce kitaplık kütüphanesi, araştırmaları, şiirleri inşallah değerlendirilir) Aliş ve İsa Babalarla söyleşi yapıyorum. Bilgilerini derliyorum. Köyde 150 hane Alevi olduğunu öğreniyorum. 77 yaşında olan İsa Baba 2 yıldır babalık yapıyormuş. 15 çift yani 30 talibi olan İsa Baba, 16 yıl önce ölen Şakir Baba’dan sonra baba olmuş, yani 16 yıl sonra.

Gezimizin en uzun ve yorucu gününün gecesinde, yolda zaman zaman yağan yağmura rağmen, tekrar Ca’ferler köyüne dönüyoruz.

2 Nisan 2000

Sabah 6’da kalkıyorum. Hafif yağmur yağıyor. Hemen bir kahvaltı yapıyoruz. Kahvaltıda çay var, ama burada çay, ıhlamur. Kıpkırmızı ıhlamurlarımız hazır olduktan sonra taze köy peynirini bol bol yiyoruz. Dışarıdaki serinliğe karşın, insanların sevecenliği, temizliği, tüm fakirliklerine rağmen lezzetli ve temiz yemekleri beni mest ediyor.

Biz onlardan, onlar bizlerden ayrılmak istemiyorlar, gözümüz arkada kalarak, saat: 7’de yola çıkıyoruz. Hedef Kotel’e (Kazan) bağlı, Yablonova (Alvanlar) köyünü ziyaret etmek. Hasan Baba’yı, Mustafa Keloğlan’ı, Hüseyin Işık’ı bulmak temel hedefimiz. Razgart’tan önce bir Türk köyü olan Kuyucuk’u, daha sonra Çukurova Köyü’nü geçiyoruz. Eski Cuma yani Tirgovişte bir Türk kasabası. Arnavutköy’ü geçiyoruz, Eski Cuma yakınlarında, şehir merkezini bir tepeden gören yamacın eşiğinde çok bilinip, sayılan Kız Ana Türbesi’ni ziyaret ediyoruz.

Kızana Türbesi

Momina olarak isimlendirilen türbe oldukça iyi korunmuş bir durumda. Türbede bizi bir sürpriz bekliyordu. Adak kurbanı kesen bir Türk aileyle karşılaşıyoruz, Türbe önünde. Türk olan türbedar Halime Ana bize Kız Ana’nın hikayesini anlatıyor. Bu tepeye gelip kalan Kızana, babasının ısrarına rağmen geriye dönmüyor, hiç evlenmeden burada kalıyor. Herkesin yardımına koşuyor, çok temiz, saf olan Kızana’nın kerametleri olduğuna inanılıyor. Çok farklı yörelerden Alevisi, Sünnisi binlerce insanın ziyaret ettiği Kızana Türbesi’ne çocuğu olmayan, işi olmayan, hasta olanlar dilek diliyorlar, kurban kesiyorlar. Duvarlarda özellikle kadın giysileri dikkat çekiyor. Kurban eti pişiyor, kazanlar kaynıyor, bizim de yemeğe katılmamızı istiyorlar, çok ısrar edilince biraz bekliyoruz, ateş közüne atılan etlerden lokma ediyoruz. Ahmet Hezarfen Kur’an okuyor, Hakkı Saygı Baba dua ediyor. Orada bulunanlar bundan çok etkileniyorlar. En dikkat çeken nokta, ateşgedelerin, ocakların çok sağlam olması burada sürekli kazanların kaynadığı anlaşılıyor. Türbenin hemen aşağısında Türk mezarlığı görüyor, türbenin hemen üst tarafında yine bir Türk köyü var. Çok yüksek bir tepede bulunan türbenin eteğinden bir ova içindeki tüm Eski Cuma görülüyor.

Alvanlar (Yablonova)

Bir ilçe merkezi büyüklüğü kadar olan Alvanlar’la beraber bölgede Veletler ve Küçükler diğer Alevi köyleri. 30’dan fazla Türk köyünün olduğu bu bölgeye Gerlevo deniliyor.

Köyün merkezine Pazar kurulmuş. Tıpkı Anadolu’daki pazarlar gibi, insanlar alış-veriş yapıyorlar. Hasan Baba’yı çitlerle çevrilmiş evinde bulamıyoruz, pazara gittiğini öğreniyoruz. Biz de pazar yerine dönüp onu soruyoruz. Bu arada tesadüfen Elvan Vakfı Başkanı Hüseyin Işık’ı görüyoruz. Hemen orada yazarlar; Mustafa Keloğlan’ı, İbrahim Mehmet İğnebolulu’yu da buluyoruz. Çok gezip yorulmadan hepsini bir arada bulmamız bizi sevindiriyor. Pazar yerine çok yakın olan Hüseyin Aşık’ın evine yöneliyoruz, hemen her evin önünde olduğu gibi çiçekli bir bahçeden eve giriyoruz. Biraz sonra Hasan Baba, Hak ve Özgürlükler Partisi ilçe başkanı genç Cemal İdris de sohbete katılıyor. Onlarla söyleşimiz iki saat kadar sürüyor. Söyleşilerle yöre edebiyatı, inanç yapısı, türbeler, yaşamı hakkında çok önemli bilgiler ediniyoruz.

1000-1100 hane kadar olduğunu öğrendiğimiz köyde yaklaşık 3600 kişi yaşıyor.

Mustafa Keloğlan’dan Alevi Keşmekeşliği ve Bulgaristan’da Kızılbaşlık isimli kitabın Mehmet Beytullah tarafından Türkçe olarak Sofya’da çıkarıldığını öğreniyoruz.

Civardaki Sünni Köyler: Doğancılar, Topuzlar, Hamzalar, Karatlar, Karagözler, Rahmanlar, Velibeyköy, Kademler, Büyük Tekeler, Küçük Tekeler, Mutaflar...

Hasan Fedal Molla Baba’nın 9 yıldır baba olduğunu öğreniyoruz. Veletlerin ve Küçükler’in de babası olan Hasan Baba, her zaman değil, zaman zaman cem yaptıklarını söylüyor.

Hafif yağmur altında öğleden sonra hareket ediyoruz. hedef Paşaköy ve Haskova. (Yolda Hasan Asar Baba’dan Kırca Ali’deki Alevi köylerini ve babaların isimlerini öğreniyoruz: Mandacı (Bivolyani, Ebül Baba Türbesi var), Elmalı (Yabılkovets, Köyü, Kazeller Köyü, Kışla Köyü, Ketçalı, Mestanlı Köyleri. Haskova’ya bağlı köyler; Beyköy'de (Glomantsi) Muharrem Baba, Karamanlar’da (Kamantsi) Hasan Dede, Paşaköy’de Veli Dede.

Alvanlar’dan 22 km. ilerde Kozel (Kazan) kazası var. Yoğun yağmur altında ilerleyip, Mıglij’den güneye döndük. İslimye (Slimye), Yeni Zağra, Eski Zağra’dan Haskova’ya varıyoruz. Şehir merkezine girmeden Paşaköy’e hareket ediyoruz.

Alvanlar’daki Türbeler

Gül Baba

Arslan Baba

Koçlu Baba

Hasan Baba

Topuz Baba

Ali Baba

Hüseyin Baba

Hızır Nezir Baba

Baba Hasan

Alvan Baba

Paşaköy

Paşaköy’e (Voyvodovo) varırken; Alevi Musatlı (Orlovo) ve Beyköy (Golemantsi) leri geçiyoruz. Hasan Asar Baba’nın zakiri Pir Sefa’yı da yanımıza alıyoruz. Muhittin Baba’nın evine konuk oluyoruz.

Muhittin Selim Bekir Baba 71 yaşında. 25 yıllık baba. Bilgisi, tecrübesi yerinde. 68 yaşındaki Pir Sefa ise çok güzel saz çalıyor, bilgisi de oldukça kuvvetli. 400 hane olan köyün 50 hanesinin Alevi olduğunu öğreniyoruz. 10 çift talibi olan Muhittin Baba her zaman cem yapılmadığını söylüyor. Sohbet ve söyleşi hayli uzuyor. Her zaman ki gibi güzel ve lezzetli yemekler, dem söyleşiyi koyulaştırıyor. Hakkı Saygı’nın amacı aynı akşam Türkiye’ye hareket etmek. Bu yorgunluktan sonra tekrar yola koyulmayı ben uygun bulmuyorum. Yine gece yarısına yakın Haskova’ya Hasan Asar’ın evine ulaşıyoruz. Yorgunluktan hemen yatıyoruz.

3 Nisan 2000

Türkiye’ye hareket için 08.00’de hareket ediyoruz. yine aynı güzergah üzerinden yani Haskova, Harmanlı, Mustafapaşa üzerinden Edirne’ye giriyoruz. Şehre sapmadan doğruca İstanbul’a yöneliyoruz.

Sonuç

Sonsuz bir kıvanç ve mutlulukla Türkiye’ye döndüm. Benim için son derece önemli olan bu ziyaretten çok etkilendiğimi söylemem gerekir. Bambaşka bir dünyaya yolculuk yaptım, bambaşka bir dünyanın kapıları aralandı bu ziyaretle. Anadolu’daki birçok yöreyi ziyaretimden sonra çok önemli, Bulgaristan (Balkanlar)’da artık inceleme alanıma girdi. İnsanlarından, törelerinden, tabiatından, sohbetlerinden çok etkilendiğim bu öbür dünyayla ilgili araştırma ve incelerimi bu ziyaretten sonra daha da arttı. Tarihçi-yazar Ahmet Hezarfen’le birlikte hazırladığımız kitap için de oldukça bol malzeme de toparlamış olduk. Onlarca baba, dede, zakirle yaptığım söyleşiler ise çok önemli. Onlarca sayfalık ve bilebildiğim kadarıyla Türkiye’de fazla bilinmeyen, yapılmayan böylesine önemli söyleşileri de yayınlanması amacıyla düzenliyorum.

Bulgaristan’ı bir Türk yurdu yapan, Türk dilini, Türk töresini, gelenek ve göreneklerini yüzyıllar boyunca burada yaşatan Alevi-Babai-Bektaşilerin yaşadıkları bu yörelere yaptığımız bu seyahatin devamının mutlaka gerekliliğini gördüm. Yurt dışında yaşayan Türkler’in bu arada Bulgaristan’da yaşayan Türklerin de durumu her yönden çok kötü.

Türk tarihinin, Türk inançlarının, Türk kültürünün tüm zenginliklerini ortaya koymak bir milli görevdir. Kaybolup gitmeden, ulusal zenginliklerimizi salt Anadolu’yla sınırlandırmadan araştırıp, inceleyip, derlemeliyiz. Yazılı hale getirmeliyiz. Söyleşiler, fotoğraflar, kamera çekimleri... mutlaka gereklidir. Türbelerin onarılması Kültür Bakanlığı’nın bir görevidir. Kitap, dergi isteyen bu canlara derhal çok bol kitap ve dergiler gönderilmelidir.

Burada da aynen Anadolu’da, Orta Asya’da, Orta Doğu’daki Türk varlığı üzerinde oynan oyunlar gibi oyunlar oynandığı bir gerçektir. Bu oyun Arap emperyalizminin, İran uzantılarının oyunudur. Binlerce yıllık büyük Türk ulusunun kültürel kimliğini, eritip, parçalayıp yok edip, kendi kültürlerini yayma amacı güden bu zihniyet buralara da uzanmış. Türk köylerinden başarılı gençleri İran’a götürüp, eğitmek amacıyla yapılan çalışmalar, İslam Dini’ni korumak, kollamak adı altında yürütülen Arap sömürüsünü bizzat gözlerimizle gördük.

Ülkemizde kaç İranlı olduğunu bilememenin aczine yaşayan yöneticilerimizin Türklük adına yapacakları daha çok ama çok fazla şey var. İran Azerbaycan’ındaki, Horasan’daki Türk varlığından habersiz yöneticilerimiz, Bulgaristan’daki, Balkanlar’daki Türk varlığından da habersizler.

Türk töresini, Türk varlığını, kültürel değerlerini, gelenek, göreneklerini, Türk dilini hiç kimsenin ihmal ve istismar etmeye hakkı yoktur. Bunları hiçbir sınır, din, inanç farkı gözetmeksizin korumak ulusal bir görevdir.

Ziyaretteki İnançlarla İlgili Notlar

Aşağıda çok genel, sadece gezi esnasında edindiğim bazı bilgileri sizlere aktarıyorum. Geniş bilgileri yaptığım söyleşi metinlerini düzenledikten sonra aktaracağım. Daha detaylı bilgiler buraya yapılacak yeni gezi ve incelemelerle ortaya çıkacaktır.

· Kuzey Bulgaristan’daki Deli Orman Bölgesi’ndeki Aleviler cemlerini aksatmadan sürdürüyorlar.

· Genel olarak Bulgaristan’da Aleviler kendilerini Babai, Kızılbaş olarak; Bektaşiler de Bektaşi olarak nitelendiriyorlar.

· İnanç kümeleri genellikle Çarşambalı ve Pazarteli olarak ayrılmışlardır.

· Kuzey Bulgaristan Alevileri musahipliğe çok fazla önem veriyorlar; musahipsizler ceme alınmıyor. Musahiplik töreninde en az iki kurban kesiliyor. Özel dualar okunuyor. Dede tarik kullanıyor Güney Bulgaristan Haskova yöresinde; Paşaköy’de musahiplik pek bilinmiyor, diğer yörelerde fazla bilinmiyor.

· Cemlerde 4-7 hizmet biliniyor. 12 hizmet ve 12 post fazla bilinmiyor. En önemli cem hizmetleri zakirlik, çerağcı, gözcü (kapıcı)dır. Bir babanın baba olabilmesi için mutlaka bir hizmet sahibi olması gerekiyor.

· Türbeler, mezar taşlarının hemen tümü 7 dilimlilik üzerine; taçlar 7 dilim, türbeler, yapılar 7 köşegenli.

· Bir hizmetlinin baba olabilmesi için kendisinin bağlı olduğu babanın ölmesi gerekir.

· Bir kişi o cemdeki taliplerin oy çoğunluğu ve önerileri üzerine köyde baş baba olarak bilinen en yetkili baba tarafından seçiliyor. Baba seçilmenin de özel törenleri var.

· Genellikle babaların dedeleri, babaları, akrabaları da babalık yapmış oluyor.

· Güney Bulgaristan’da Kur’an olarak deyiş ve düvazlar biliniyor.

· Konuşmalar ve ibadetler öz Türkçe olarak yapıyorlar.

· Babaların bir kısmı dede olarak nitelendiriliyor.

· Babaların genellikle 15/30 çift talibi oluyor.

· Cemlerde babanın eşi, babayla birlikte posta oturuyor.

· Cemler babanın evinde özel bir bölümde, odada yapılıyor.

· İnsanlar cemlerde en çok Bulgaristan’daki uluları ve Hacı Bektaş Veli’yi anıyorlar. Kuzey Bulgaristan’da Musa Baba, Akyazılı, Hekim Ali, Demir Baba; Güney Bulgaristan’da Otman Baba cemlerde daha çok anılıyor.

· Muharrem Orucu biliniyor; 3-4-5 gün tutuluyor. Tutulma sıklığı zayıf. Kurban olarak tavuk veya horoz kesiyorlar.

· Nevruz olarak 21-22 Mart biliniyor. Yumurta pişirme yaygın.

· Hıdırellez fazla bilinmiyor.

· Güney Bulgaristan’da çok sıklıkla cem yapılmıyor. Kuzeye doğru yoğunlaşma oluyor.

· Adak kurbanları yaygın olarak kesiliyor.

· Türbelere bez, çaput bağlama geleneği devam ediyor.

· Erenlere, ululara, yalvarma, medet isteme, ziyaretler çok yaygın.

· Otman Baba’nın, Demir Baba’nın, Yunus Abdal’ın, Hıdır Baba, Kızana türbelerinin durumu iyi iken; Akyazılı, Musa Baba, Hekim Ali Baba türbelerinin durumları olukça bakımsız, içler acısı durumda. Akyazılı Türbesi neredeyse yıkılacak gibi.

www.alewiten.com, 3.12.2002