aşağıdaki yazıyı sayın M. Halûk Akçam ın affına sığnarak sizlere
aktarıyorum.
KAFKASYA HAKKINDA
M. Halûk Akçam
19 Mart 2007
Dünyadaki Türk devletleri ve topluluklarının bayrakları ile ilgili
sayfaları yayınladığımda, konunun bu ölçüde ilgi odağı haline
geleceğini tahmin etmemiştim. Aradan geçen birbuçuk sene zarfında,
gerek övgü dolu mesajları ile beni onurlandıran gerekse Türk dünyası
ile ilgili yeni gelişmeleri benimle paylaşan değerli okurlarıma
ilgilerinden dolayı teşekkür ederim. Elbette ki bu arada farklı
görüşleri olan okurlarımın düşüncelerini de dikkatle değerlendirmeye
çalışıyorum. Bu çerçeve içinde, genellikle Kafkasya bölgesindeki
halkların Türk olmadıkları ve bayraklarının da yayınladığım
sayfalardan çıkarılması gerektiğini belirten görüşler, beni bu konuda
kısa bir açıklama yapmak zorunda bıraktı. Faydalı olacağını umuyorum.
"Türk bayrakları" sayfalarını yayınlamadan önce, konu ile ilgili yedi-
sekiz aylık bir araştırmam olmuştu. Esasen, lengüistik açıdan Türk dil
ve lehçelerini inceleme merakımın ve Türk kültür tarihi hakkındaki
araştırmalarımın dışında, politik nitelikli bayrak konusunun uzmanı
olmadığımı belirtmek isterim. Dolayısıyla, binlerce yıllık geçmişi
olan ve bugün dünyanın hemen hemen her yerinde görülen Türklerin
oluşturduğu devlet ve topluluklara ait bayrakların hepsini burada
yayınladığımı iddia edecek değilim. Ancak, listenin eksik olması, aynı
zamanda yanlış olduğu anlamına gelmez.
Bayrak, simgelediği ulusa veya topluluğa ait farklı bir politik
kimliği belirtir. Dolayısıyla, herhangi bir ulusun veya topluluğun
bayrağı olarak yayınlanmış resmin kaynağının hangi amaçla bu yayını
yaptığına öncelikle dikkat etmek gerekmektedir. Keza, yayının tarihsel
gerçeklerle ne ölçüde bağdaştığını da farklı kaynaklardan
karşılaştırma yöntemi ile ortaya koymak zorunluluğu vardır. Uzun bir
süreden beri politik çıkarların gündemde olduğu Kafkasya bölgesine
ilişkin araştırmada ise bu hususlara özellikle dikkat etmek gerekiyor.
Zira, ABD, Rusya ve AB entelijansları tarafından bu bölge ile ilgili
yoğun bir propaganda faaliyeti sürdürülmektedir. Özellikle, kullanımı
gittikçe yaygınlaşan İnternet kanalıyla, yanlış bilgilendirme ve beyin
yıkama yöntemlerini uygulayan yüzlerce websitesinin yayınları ve
serbest forumlara giren özel eğitimli kişilerin çabaları ile bu
propagandanın başarılı olduğu söylenebilir.
Kafkasya'yı tanımayanlar için, soldaki politik harita ve aşağıdaki
lengüistik açıdan bölgenin demografik yapısını özetleyen liste
yardımcı olabilir.
Uluslararası politik kabulleniş açısından, Abhazya (Apsnı), Acaristan
(Acara) ve Güney Osetya (İrıston), Gürcistan sınırları içinde yer alan
otonom cumhuriyetler olarak değerlendirilmektedir. Genellikle
Rusya'dan yardım alan bu otonom bölgelerde bağımsızlık arayışları
sürdürülüyor.
Adıgeya (Adıge), Karaçay-Çerkes, Kabar-Balkar (Kabartı-Malkar), Kuzey
Osetya (Cagat İrıstonı Alaniyı), İnguşetya (Galgay Mohk), Çeçenistan
(Nokhçiyçö) ve Dağıstan ise Rusya Federasyonu içindeki cumhuriyetler
olarak biliniyorlar.
Krasnodar ve Stavropol eyalet olarak Rusya'ya, Kalmukya ise cumhuriyet
olarak federasyona bağlı.
Menşei Türk dillerine göre olanlar:
KARAÇAYLILAR: 1943 kışında Stalin'in marifetiyle, 80000 Karaçaylı
kadın ve çocuk, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'ın meskûn
olmayan çöl kısımlarına sürüldü ve erkekler de Rus ordusunun ön
saflarında yerleştirilerek Nazilere kırdırıldı. Bu katliamda,
sürgündekilerin büyük bir kısmı açlık, sefalet ve salgın hastalıklar
yüzünden, savaşa zorlananlar da soğuk ve cephanesizlikten öldüler.
Ondört sene sonra, geriye kalan Karaçaylılar için Kafkasya'daki öz
vatanlarına dönme izni çıkarıldı. Günümüzde, Karaçay-Çerkes
Cumhuriyetinde yaşayan Karaçaylı nüfusu 185000 kadardır. Türkiye'de
Eskişehir ve Konya illeri çevresinde, Özbekistan'da, Kazakistan'da,
Rusya'da, ABD'de ve Almanya'da yaşayanlar ile birlikte toplam
Karaçaylı nüfusu 300000 kadardır. Karaçaylılar Türk ve Müslümandır.
Alanların soyundan geldiklerine inanırlar.
Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti 14100 km² olup başkenti Çerkesk'tir. 480000
nüfusun beşte ikisini oluşturan Karaçaylılar burada en büyük etnik
gruptur. İkinci sırada olan Çerkesler ise nüfusun dokuzda biri
kadardır. Ülkedeki Karaçaylı ile Çerkes oranı yediye ikidir. Kıpçak
Türkçesinin bir kolu olan Karaçay dili, Malkar dili ile büyük bir
benzerlik taşır. Nalçık ve Maykop kazılarından elde edilen bulgular,
Türklerin bu bölgeye beşbin yıl önce yerleştiklerini kanıtlamaktadır.
MALKARLAR: İkinci Dünya Harbi sırasında, Malkarlar da Karaçaylılar ile
birlikte Ruslar tarafından sürgün edilmişlerdir. Günümüzde, Kabardino-
Balkar Cumhuriyeti'nde 120000 Malkar Türkü yaşamaktadır. Bir milyon
nüfusu olan Kabardino-Balkar Cumhuriyeti'nin alanı 12500 km² olup
başkenti Nalçık'tır. Malkar dili Kıpçak Türkçesinin bir koludur.
Türkiye'de Konya ili çevresinde de yaşayan Malkarların dünya genelinde
nüfusu 150000 kadardır. Kafkasya'da yaşadıkları bölgenin adına (Malkar
Karaçaylılar ve Malkarlar önceleri Kafkasya'da, Kuban, Terek ve Kuma
nehirlerini kapsayan geniş bir alanda yaşamaktaydılar. 15. yüzyılın
sonunda bölgeye giren Kaberteylerin sürekli saldırıları yüzünden
Elbruz dağının (Mingi tav) etrafına çekilmek zorunda kalmışlardır.
Kıpçak kökenli bu iki Türk ulusu aslında dil ve kültür açısından
birbirine son derece benzer.
KUMUKLAR: Hazar kolundan gelen Kumuklar çoğunlukla Dağıstan'ın kuzey
ve doğusunda (420000) yaşarlar. En çok Sulak ile Terek nehirleri
arasında bulunurlar. Osmanlı döneminde Türkiye'ye sığınan Kumuklar ise
Tokat, Sıvas, Çanakkale gibi illerimize yerleşmişlerdir. Kumuk dili
Kıpçak Türkçesinin bir koludur. Kumuklar Türk ve Müslümandır.
NOGAYLAR: Günümüzde, kuzey Dağıstan'da sadece 42000 Nogay bulunmasına
karşın, Nogay nüfusu oldukça geniş bir alana yayılır. Azak Denizi'nin
kuzeyinde, Kırım'da (Cedişkul, Camboyluk), Dinyester nehri civarında
(Bucak, Cedsan), Çeçenistan'da, Stavropol eyaletinde, Romanya'da
(Dobruca) yaşayan Nogayların 100000 kadarı da Türkiye'de Ceyhan,
Ankara, Eskişehir illeri ve Tuz Gölü civarında bulunmaktadır. Yakın
tarihte Rusların hışmına uğrayan Nogaylar özellikle Kırım'da büyük bir
katliamın kurbanı olmuşlardır. Dünyadaki Nogay nüfusunun yarım milyona
yakın olduğu kabul edilir. Dilleri gibi, Nogaylar Türklerin Kıpçak
kolundan gelirler ve Müslümandırlar. Dağıstan'dakiler Kara Nogay
olarak bilinirler. Nogay adı, Cengiz Han'ın torunu Nogay Han'dan
gelir.
TÜRÜKMENLER: 17. yüzyılda Türkmenistan'dan Kafkasya'ya ve Stavropol
eyaletine göçeden Türkmenler kendilerine Türükmen ve bazen de Türken
derler. Oğuz Türkçesi konuşurlar ve Müslümandırlar. 1958 yılında
nüfusun 15000 olduğu belirtilmiştir. Sonraki nüfus sayımlarında Rus
olarak kaydedildikleri için sayıları bilinmiyor.
AZERÎLER: Hun İmparatorluğu döneminden beri bölgede yerleşik
Azerilerin 8.5 milyonu bugün 86600 km² alanı kaplayan ve başkenti Bakü
olan bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşamaktadır. Diğer yandan,
dünyadaki Azeri nüfusu yaklaşık 35 milyon kadardır ve hepsi
Müslümandır. Türkiye'de bir milyon Azeri vardır. Ancak, en büyük
çoğunluk 24 milyon nüfus ile İran'ın kuzeybatısında yaşamaktadır.
Türkiye Türkleri gibi, Azeriler ve dilleri Oğuz Türklerinden gelir.
Azerbaycan dışında, özellikle Ermenistan (15000?), güney Dağıstan
(125000) ve Gürcistan'ta (310000) olmak üzere, Kafkasya'da yarım
milyonu aşkın Azeri yaşamaktadır. Rusların desteği ile, Ermeniler
1918'de 12000 ve 1992'de 20000 Azeriyi vahşice katletmişlerdir. Halen
de Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde Ermenilerin kışkırtıcılığı
devam etmektedir.
NAHÇIVAN ve GÖKÇAY TÜRKLERİ: Azerbaycan'ın sınırötesi parçası olan
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ndeki Azeriler ve Ermenistan sınırları
içinde kalan Zangezur bölgesi ile Gökçe gölün (Sevan) güneydoğusunda
yaşayan Azeri toplulukları, Ermeniler tarafından sistemli olarak
katledilmiştir. 1992 yılındaki büyük katliamdan sonra oldukça azalan
Gökçay Türklerinin bugünkü nüfusu bilinmemektedir. Ermenistan'ın
güneydoğusunda 8000 kadar oldukları tahmin ediliyor. Nahçıvan adı, 12.
yüzyılda bölgenin hakimi olan İldenizli Atabeyi Cihan Pehlivan'dan
gelmedir (Nakş-ı Cihan Pehlivan = Cihan Pehlivan'ın eseri). Bugün
380000 nüfusunun %98'i Azeri olan Nahçıvan Cumhuriyeti'nin alanı 5500
km² ve başkenti Nahçıvan Şeher (Babek)'dir. Nahçıvan'ın 11 km'lik
sınırı ile Türkiye'ye coğrafi bağlantısı vardır.
MESKET - AHISHA TÜRKLERİ: Bugünkü Türkiye'nin Gürcistan sınırındaki
Ahıska (Mesket) bölgesinden 1944 yılında Stalin tarafından Orta
Asya'ya sürülen Türklerin çoğu Kırgız, Kazak ve Özbek çöllerinde açlık
ve sefalet içinde telef oldular. Günümüzde nüfusu 350000 kadar olan
Ahıska Türkleri Müslüman ve Kıpçak boyundandır. Sürgünün etkisiyle
modern Kıpçak diline kayan Oğuz Türkçesi konuşurlar. Gürcistan'ın
güney kısmı uzun bir süre Kıpçak Atabeylerinin egemenlik alanı olmuş,
16. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğu'na dahil edilmiştir. Batıda
Acaristan, ortada Mesketistan ve doğuda da Borçalistan olan üzere bu
bölgeye Güney Kıpçak İli denirdi. 1829 Edirne anlaşması ile Ruslara
bırakılan bölgedeki Türkler sürekli soykırımına uğradılar ve 2. Dünya
Savaşı sonunda Stalin'in marifetiyle topluca sürgün edildiler. M.Ö. 6.
yüzyıldan beri Ahıska Türklerinin anavatanı olan bölge, günümüzde
Samtske-Cavaketi adı ile Gürcistan'a bağlıdır ve Ermeniler buraya da
göz dikmişlerdir.
KARAPAPAKLAR: Ermenistan ile Gürcistan'ın sınır bölgesinde, batı
Azerbaycan'ın kuzeybatı kısmında, Sulduz bölgesinde ve Türkiye ile
Gürcistan sınır bölgesinde yaşayan Karapapaklar'a Terekeme Türkleri de
denir. Bu sözcük, Arapçada Türkler anlamındaki "Terâkime"nin bozulmuş
halidir. İran'da yaşayanlar Azeri sayılmaktadır. Oğuz boyundan ve
Müslüman olan Karapapak nüfusu 300000 civarındadır. Karapapakların bir
kolu olan Borçalı Türkleri de Gürcistan'ın eyaletleri olan Kartli'de
ve Kakheti'nin güneyinde yaşarlar. Türkiye'de Kars, Ardahan, Adana,
Sıvas, Tokat, Amasya gibi illerimizde Karapapak nüfusu vardır.
Karapapak dili, Azeri Türkçesinin bir lehçesidir.
KALMUKLAR: Adları hernekadar geride kalan anlamında Türkçe "kalmık"dan
türemiş ise de, dillerinden ötürü batılılar Kalmukları Moğol halkından
sayarlar. Ancak, Kalmuklar Moğol olmadıklarını savunurlar. Oyratlar,
Buryatlar ve Halkalar gibi, Kalmukların soy olarak Türklerle yakın
bağları vardır. Kalmuklar, şamanizm ile karışık bir Budist inancını
benimsemişlerdir. Uygur dillerine benzeyen Kalmuk dilinin ne ölçüde
Moğol grubundan sayıldığı tartışmalıdır. Nüfusunun yarısı Ruslar
tarafından katledilen ve sürülen Kalmuklar, bugün genellikle
Kalmukya'da, Moğolistan'ın batı kesiminde, Sibirya'da ve Çin'in
batısında yaşarlar. Sürgündekilerin bir kısmı, örneğin
Kırgızistan'daki Sart Kalmuklar Türk dilini konuşurlar ve
Müslümandırlar. Bütün dünyadaki toplam nüfusları 600000 civarındadır.
Rusya Federasyonu'na bağlı cumhuriyet olan Kalmukya'nın nüfusu 300000,
alanı 76100 km² ve başkenti Elista'dır.
Menşei Kafkas dillerine göre olanlar:
I - KUZEY KAFKASYA
A - Kuzey-Batı Kafkasya
ÇERKESLER: Aslında bugün Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde 55000 ve Adıge
Cumhuriyeti'nde 5000 civarında olmak üzere, Kafkasya'da Çerkes varlığı
azınlıktadır. Ancak, Adıgeler, Kabarlar, Abhazlar, Abazalar ve
Ubıkhlara toplu olarak Çerkes dendiği düşünülürse, bu sayı elbette ki
artar. Esasen, tarih boyunca bütün bu kabilelere toplu olarak verilen
addan kaynaklanır "Çerkes" deyişi. Çerkesler önceleri Don nehri ve
Azak denizi ile Karadeniz'in kuzeydoğu sahilinden Kuzey Kafkasya'ya
kadar uzanan geniş bir alanda yaşayan iki milyonu aşkın nüfusa
sahiplermiş. Çok eski devirlerden beri var olan Çerkesleri, Romalılar
ve Bizanslılar "Kerketes" veya "Sirakes" gibi adlarla anmışlardır.
Çerkesler, 18. yüzyılın ortasından 19. yüzyılın ortasına kadar sürekli
Rus saldırıları ile boğuşmuşlar. Sonunda, Rusların katliamından
kaçabilenler Osmanlı İmparatorluğu'na sığınmışlar. 1864 yılındaki
sürgünde büyük bir kısmı telef olan Çerkeslerin yaklaşık bir milyonu
veya biraz fazlası Osmanlı toprağına sığınabilmiştir. Günümüzde,
nüfusu iki milyona yakın olan Çerkeslerin yarıdan fazlası Türkiye'de,
biri Düzce'den Çanakkale'ye ve diğeri de Samsun'dan Hatay'a kadar
uzanan iki geniş bölgede yaşıyorlar ve ana dilleri çoğunlukla
Türkçedir. Çerkes dili dendiğinde de genellikle akla Kabar ve Adıge
dilleri gelir.
Toplam iki milyona yakın Çerkes nüfusunun yarıdan fazlasını Kabarlar
(% 57.0), üçte birini Adıgeler (% 32.7), onda birini de Abhazlar (%
7.6) ve Abazalar (% 2.7) oluştururlar. Çerkeslerin yarıdan fazlası (%
51.5) Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan ve Türkçe konuşan
vatandaşlarımızdır. Kabarların % 56'sı, Adıgelerin % 50'si, Abhazların
% 30'u ve Abazaların % 24'ü ülkemizde yaşamaktadır. Abhazya'daki
Abhazlar (% 5.3) dışında bütün Çerkesler Müslümandır. Günümüzde,
Çerkeslerin toplam nüfusunun sadece üçte biri Kafkasya'da bulunuyor.
Çerkes çoğunluğunun Türkiye'de olmasının yanısıra, örneğin Adıgelerin
üçte biri bölgenin ötesindeki diğer ülkelerde yaşamaktadır.
KABARLAR: Adıgelerin bir kolu olarak kendilerine "Kabertey" diyen
Kabarlar yaklaşık bir milyon nüfüsa sahiptir. Karaçay-Çerkes (55000
Çerkes) ve Kabardino-Balkar (500000 Kabar) Cumhuriyetlerinde
yaşayanların dışında büyük bir kısmı Türkiye'de özellikle Kayseri-
Uzunyayla bölgesine yerleşmişlerdir. Az bir kısmı da Gürcistan'da
bulunmaktadır. Kabar dilinin Terek ve Besleney lehçeleri vardır.
Kabarlar Müslümandır. Bir milyon nüfusa sahip Kabardino-Balkar
Cumhuriyeti 12500 km² olup başkenti Nalçık'tır.
ADIGELER: Toplam nüfusu yaklaşık 600000 olan Adıgeler Müslümandır ve
büyük bir çoğunluğu Samsun, Balıkesir, Sakarya, Düzce, Kayseri, Tokat,
Kahramanmaraş gibi Türk kentlerinde yaşarlar. Kabileye göre lehçeleri
olan Adıge dilini konuşanların sayısı yaklaşık 300000 kadardır ve
Kafkasya'dakiler genellikle Bzeduğ ve Kemirgöy lehçelerini
kullanırlar. Türkiye'de ise genellikle Abzek ve Şapsığ hakimdir.
Adıgabze denilen bu dilin Besleney kabilesince konuşulan Kabertey
diline yakınlığı yüzünden, her ikisini de Çerkes dilinin batı ve doğu
dalları olduğunu düşünenler vardır. Nitekim, Kabarlar da kendilerini
Adıgelerin bir kolu olarak görürler. Çoğu kez Çerkes olarak anılan
Adıgelerin yaklaşık 120000'i Rusya'nın Krasnodar eyaleti içinde yer
alan Adıge Cumhuriyeti'nde (Adıgeya) bulunmaktadır. Yarım milyonluk
nüfusunun yaklaşık üçte ikisi Rus olan Adıge Cumhuriyeti'nin alanı
7600 km² ve başkenti Maykop'tur. Adıge'de azınlık olsalar da politik
yetki Ruslar tarafından Adıgelere verilmiştir.
ABHAZLAR: Toplam nüfusun yaklaşık 160000 olmasına rağmen, Gürcistan'da
otonom bir cumhuriyet sayılan Abhazya'da nüfusun sadece %44'ünü
oluşturan 95000 Abhaz yaşamaktadır. Günümüzde, Abhazların yaklaşık
üçte biri (50000) Türkiye'de Çoruh, Bolu, Sakarya gibi illerde
bulunuyor. Abhazya'dakilerin kıyı şeridinde oturanlar Rus baskısı
yüzünden Ortodoks Hıristiyan dinini kabullenmelerine karşın, iç ve
dağlık bölgedekiler ile Türkiye'deki çoğunluk Müslümandır. Kafkasya'da
Abhaz dilini konuşanlar yaklaşık 50000 kadardır ve burada Abzıva
lehçesi hakimdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkiye'ye yerleşmiş
olan Abhazlar'ın ana dilleri ise Türkçedir. Ancak, yaşlılar arasında
az sayıda da olsa bu dilin Bzıb ve Sadz lehçelerini bilenler vardır.
Abhazya 23 Temmuz 1992'de Gürcistan'dan bağımsız olduğunu ilan etmiş
ise de bu girişimi sadece Ruslar destekledi. Ayrılıkçı parlamentonun
18 Ekim 2006'da aldığı bağımsızlık kararını da Ruslardan başka
destekleyen çıkmadı. Başkenti Sukhum ve nüfusu tahminen 220000 olan
Abhazya yaklaşık 8600 km² kadardır.
ABAZALAR: Toplam nüfusu yaklaşık 50000 olan Abazalar, genellikle
Karaçay-Çerkes Cumhuriyetinde yaşarlar. Bir kısmı Adıge Cumhuriyetinde
ve yaklaşık 12000 kadarı da Türkiye'dedir. Müslüman olan Abazaların
dili Abhazcaya yakındır ve Aşkereva ile Tapanta lehçeleri vardır.
1991'den bu yana özerk bir Abazinya kurmaya çalışan Abazalar, 2006'da
Rus Federasyonu'nun izniyle başkenti Psız olan Abazinski'nin 2009
yılında ilan edileceği vaadini aldılar.
UBIKHLAR: Rusların 1864 yılında Çerkesleri toplu olarak sürdükleri
sırada, bütün Ubıkhlar Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar. Bugün
sayıları gayet az olmakla birlikte, Ubıkhlar Balıkesir ve Manyas
civarındaki köylerde çiftçilikle geçiniyorlar ve ana dilleri Türkçe
olup hepsi Müslümandır. Bu dili konuşan son kişi olarak merhum T.
Esenç'in 1992'deki vefatı ile Ubıkhça tarihe karıştı.
B - Kuzey-Orta Kafkasya (Nakh kolu)
ÇEÇENLER: Yaklaşık birbuçuk milyon Çeçenin büyük çoğunluğu
Çeçenistan'da yaşamaktadır. Çeçenler Müslümandır. Kadiri ve Nakşıbendi
tarikatlarına ilgi duyarlar. Çeçenler kendilerine Nokhçı derler.
Dağıstan'da ve Moskova'da yoğunlaşmış olan Çeçenlerin bir kısmı da
Türkiye'de, özellikle Sivas, Muş ve Mardin kentlerinde yaşamaktadır.
Çeçen dili, Vaynakh da denilen Nakh dil grubunun en önemli koludur.
Rus Federasyonu'nda yer alan Çeçenistan 15300 km² olup başkenti
Grozni'dir ve ülke nüfusunun (1300000) % 95'ini Çeçenler
oluşturmaktadır. İçkerya ise, bağımsızlık için savaşan Çeçenlerin
kendi cumhuriyetlerine verdikleri isimdir ve başkentlerinin adını da
Caharkale olarak değiştirmişlerdir. Bağımsızlık savaşında bugüne kadar
ikiyüz binden fazla Çeçen, Ruslar tarafından katledilmiştir.
İNGUŞLAR: Kendilerine Galgay adını veren İnguşların nüfusu yaklaşık
450000 kadardır. Stalin döneminde Sibirya ve Kazakistan bölgelerine
sürüldüklerinde büyük bir kısmı telef olan İnguşlar Müslümandır.
Çoğunluk (380000) İnguşetya Cumhuriyetinde yaşar. Bir kısmı halen
Kazakistan, Çeçenistan ve Türkiye'de bulunmaktadır. İnguş dili, Nakh
dil grubunun önemli bir koludur. 4000 km² kadar bir alanı olan
İnguşetya'nın nüfusu yaklaşık yarım milyon ve başkenti Magas'tır.
KİSTLER: Gürcistan'ın kuzeydoğusunda, Argun ile Aksay havzalarında ve
Grozni çevresinde yaşayan Kistlerin nüfusu yaklaşık 7500 kadardır.
Kistler Müslümandır. Kist dili Nakh dil grubuna aittir.
BATSLAR: Gürcistan'ın kuzeyinde yaşayan Batsların nüfusu yaklaşık 3600
kadardır. Batslar Müslümandır. Sadece konuşulan bir dil olan Bats
dilinin Nakh dil grubuna ait olduğu varsayılır.
C - Kuzey-Doğu Kafkasya
AVARLAR: Nüfusu 900000 civarında olan Kafkas Avarlarının tamamına
yakını (860000) Dağıstan'ın dağlık kısmında yaşar. Başta kuzeybatı
Azerbaycan olmak üzere, Çeçenistan, Kalmukya, Gürcistan ve Türkiye'nin
Marmara bölgesinde, Balıkesir ve Tokat'ta yaşayan Avarlar da vardır.
Kuzey ve güney kabilelerine göre belirlenen iki ana kolda onbeş
lehçesi olan Avar dili, daha çok Nakh dil koluna ait dillere benzer ve
kuzeydoğu Kafkas dillerinin Avar-Andi-Tsez alt grubunu oluşturur.
Tarihteki büyük Türk imparatorluklarından birini kurmuş olan Avarlar
ile Kafkas Avarlarının akrabalığı konusu oldukça tartışmalıdır. Kafkas
Avarları Müslümandır. Yaklaşık üç milyon nüfusu olan Dağıstan
Cumhuriyeti'nin alanı 50300 km² ve başkenti Makaçkale'dir. Dağıstan'ın
tarihi kahramanı olan Şeyh Şamil Avarlardandır.
Avar dilinin hakim olduğu kuzeybatı ve batı Dağıstan'da yine aynı dil
grubuna giren Andi lehçelerini konuşan az sayıda halklar da vardır.
Andi, Botlik, Godoberi, Karata, Akvakh, Bagvalal, Tindi, Çamalal gibi
Müslüman küçük gruplardan oluşan bunların toplam nüfusu 50000
kadardır. Tsez veya Dido adını alan üçüncü alt grup ise güneybatı
Dağıstan'da yerleşik yaklaşık 15000 kişi tarafından konuşulan Tsez ile
birlikte Hinukh, Bezta, Kvarşi, Hunzib dil veya lehçelerini kapsar.
Müslüman olan bu kabileler okur-yazar değillerdir.
LEZGİLER: Yaklaşık 750000 nüfusu olan Lezgilerin yarısı güney
Dağıstan'da, üçte biri kuzey Azerbaycan'da ve altıda biri de dağınık
olarak Kafkasya'da ve Türkiye'de Tokat ile Balıkesir civarında
yaşamaktadır. Lezgiler Müslümandır. Kuzeydoğu Kafkas dillerinden
sayılan Lezgice, aslında lehçe niteliğindeki on dilden oluşan bir dil
grubuna aittir. Grubun diğer dilleri veya lehçeleri, kabile adlarına
göre şöyle sıralanır: Tabasaran, Mıhabişdı (Rutul), Yıkbı (Tsakur),
Agul, Udi, Arçi, Budukh, Krız ve Kınalug. Lezgi dili ile birlikte bu
gruptaki dilleri konuşanlar yaklaşık bir milyon kadardır ve genellikle
Dağıstan'ın güneyi ile Azerbaycan'ın kuzeyinde yaşarlar. Nüfusu 10000
olan Udiler dışında hepsi Müslümandır. Lezgiler genellikle Türkçe
konuşurlar.
DARGALAR: Yarım milyon kadar olan nüfusunun büyük bir çoğunluğu
(480000) Dağıstan'ın ortasında yaşayan Dargalar Müslümandır. Lezgi
diline yakın olan Darga dilinin Kaytag, Kubaçi, İtsari, Çirag
lehçeleri vardır. Kaytag kabilesinden olanlar genellikle Türkçe
konuşurlar.
LAKLAR: Yaklaşık 140000 kadar Lak güney Dağıstan'da ve 20000 kadarı da
ülkenin orta kısmında yaşamaktadır. Az bir kısmı da kuzeybatı
Azerbaycan'da bulunur. Gazi-Kumuk da denilen Lak dili Lezgi diline çok
yakındır. Laklar Müslümandır.
II - GÜNEY KAFKASYA
GÜRCÜLER: Toplam beş milyon nüfusun dört milyonu Gürcistan'da
yaşamaktadır. Türkiye'de beşyüz bin Gürcü vardır. Genellikle Artvin
ili çevresinde, Çoruh nehrinin batısında, Ordu'da, Sakarya'da
yaşarlar. Diğerleri ise Rusya, ABD ve AB ülkelerindedir. Türkiye'deki
Gürcülerin Müslüman olmasına karşın, diğerleri Ortodoks Hristiyandır.
1828/29 ve 1877/78 Türk-Rus savaşlarında Rus katliamından kaçan
Müslüman Gürcüler, başta Artvin ve Ardahan olmak üzere doğu Karadeniz
sahilindeki muhtelif illere yerleşmişlerdir. Çveneburi olarak da
anılan göçmen Gürcüler, Türk kökenli olduklarını savunurlar.
Güney Osetya, Abhazya ve Acaristan dışında 54300 km² alanı olan
Gürcistan'ın nüfusu bu alanda dörtbuçuk milyon ve başkenti Tiflis'dir.
Üçe ayrılan güney Kafkasya dil ailesinde, Kartvel grubunda Gürcü dili
ve lehçeleri, Zan grubunda Megrelian ve Laz dilleri, üçüncü kolda da
Svan dili vardır. Başka bir hipoteze göre de Gürcü (Kartul) dili,
Megrelian (Margalur) ve Svan (Luşn) dilleri ile güney Kafkasya'nın
Kartvelian dil ailesine dahildir. Gürcü dilinin bir lehçesi sayılan
Kivrul (Gruzi) dili ise sayıları az olan Gürcistan Yahudileri
tarafından konuşulmaktadır. Gürcü ulusunun, Kartvel, Megrel ve Svan
adını alan etnik gruplardan oluştuğu varsayılır. Ancak, Müslüman
Gürcüler kendilerini ayrı tutmayı yeğlerler.
LAZLAR: Lazur adını verdikleri dilleri Megrellerin Margalur diline
benzediğinden, Lazlar güney Kafkasya kökenli sayılırlar. Tamamına
yakını Türkiye'de, özellikle Karadeniz Bölgesi'nin doğu kesimindeki
kıyı şeridinde, Rize, Arhavi, Hopa, Artvin'de ve bir kısmı da Sakarya,
Kocaeli, Bolu gibi yerleşim alanlarında yaşayan Lazlar Müslümandır.
Acaristan'da da küçük bir grup oluşturan Lazların yeryüzündeki toplam
sayısı ikiyüz bin kadardır. Gürcüler ile etnik bağı olmayan Lazlar,
Kartvel kimliğinin dışında kalan Megreller ile birlikte, dilleri
açısından güney Kafkasya'nın Zan grubunu oluştururlar. Laz dilinin
Hopa, Arhavi, Düzköy, Pazar ve Ardeşen gibi yerleşim alanlarına göre
belirlenen lehçeleri vardır. Laz dilinin fazla kullanılmaması ve bu
farklı lehçeler arasında anlaşmanın zor olması yüzünden Lazlar
genellikle Türkçe konuşurlar.
ACARLAR: Sovyet döneminde Müslüman Gürcüler olarak nitelenen Acarlar,
Kıpçak Türkleri ile Gürcülerin birleşmesinden oluşmuş bir halktır. 12.
yüzyılda Kıpçakların Gürcistan ve çevresine yerleşmeleri ile, gerek
Gürcü asilleri gerekse halkı ile Kıpçaklar arasında yıllar boyu süren
evlenmeler sonunda, zaten Gürcüler bir anlamda yarı Türk sayılan bir
ulus haline gelmişlerdi. Daha sonra, Gürcü asimilasyonuna
başkaldıranları ve Hıristiyanlığı benimsemeyenleri dışlayan bir
politika uygulandı. Güneybatıya sürülen Müslüman Kıpçak-Gürcüler,
Batum civarına yerleştiler. 1479-1878 arasında Osmanlı
İmparatorluğu'nun bir parçası olan Acaristan, daha sonra Rus
mezaliminden etkilenmiş ve Acarlar sürgüne uğramıştır. 1918'de
Acaristan tekrar kurtarılmış ise de 1921 Kars antlaşması ile
Türkiye'nin garantörlüğü altında olmak kaydıyla Gürcistan'a bağlı
özerk cumhuriyet konumuna gelmiştir. Acaristan'ın alanı 2900 km² olup
nüfusu 400000 kadar ve başkenti Batum'dur. Yoğun bir misyonerlik
faaliyetine ve süregelen devlet baskısına rağmen, Acarlar günümüzde de
Müslümandır. Acar dili Gürcücenin bir lehçesi olarak kabul edilse de
Acarlar genellikle Türkçe konuşurlar.
Menşei diğer dillere göre olanlar:
OSETLER: Bilimsel açıdan kanıtlanmamış bir varsayım ile, Osetlerin
Alanlar, Sarmatlar ve İskitler ile tarihsel bağları olduğu ve bunların
da İran kökenli kavimler sayılması gerektiği söylenir. Oset dili de
Kuzeydoğu İran dil grubunun tek kolu olarak kabul edilir. Bu gruptan
sayılan Yagnubi dilini ise doğu Tacikistan'da sadece 2000 kişi
konuşmaktadır. Osetçe konuşanların sayısı da günümüzde gittikçe
azalmaktadır. Osetlerin çoğunluğu Ortodoks Hıristiyan dininden sayılsa
da önemli bir kısmı Müslümandır. Yaklaşık 700000 civarında nüfusu olan
Osetlerin beşte dördü, adına İrıston dedikleri ve kuzey bölümü Rus
federasyonu, güney bölümü de Gürcistan sınırları içinde sayılan
Osetya'da yaşarlar. Türkiye'de elli bin Müslüman Oset, Kars, Bitlis,
Yozgat, Erzurum, Sarıkamış, Muğla, Antalya dolaylarında bulunmaktadır.
Kuzey Osetya'nın alanı 8000 km², nüfusu 780000, başkenti
Vladikafkas'dır. Nüfusun üçte ikisini (490000) Osetler oluşturur.
Güney Osetya'nın alanı 3900 km², nüfusu 100000, başkenti
Tskinvali'dir. Burada da nüfusun üçte ikisini (65000) Osetler
oluşturmaktadır. Kafkasya'nın jeopolitik öneminden ötürü, Güney Osetya
günümüzde büyük güçlerin savaş alanlarından biri olmuştur.
TATLAR: Yaklaşık 15000 Tat Dağıstan'da, 25000 kadarı da Azerbaycan'da
yaşamaktadır. Dillerinden ötürü İran kökenli bir ulus olduğu
varsayılan Tatların % 95'i Müslümandır ve bunlara genellikle "Dağlı"
derler. Geri kalanlar ise Dağıstandaki Hıristiyan ve Musevi Tatlardır.
"Dağçıfıtı" veya Dağlıçıfut" denilen Musevi Tatlar Azerbaycan'ın
kuzeydoğusundaki Oğuz boyları arasında da yaşarlar. Kafkasya
Yahudileri, Dağ Yahudileri veya Cuhuro gibi adlar verilen bu
Musevilerin Hazar Hanlığından kaldığı varsayılır. Konuştukları dil de
Yahudice unsurlar taşıyan Tat dilidir. Tati denilen Tat dilinin İran
dil grubunun batı kolunda yer aldığı öne sürülür. Musevi azınlığın
dışındaki Tatların Kafkasya'da Pers ordusundan kalan kişilerden
türediği düşünülmektedir. Tat adını bu ulusa Türkler vermiştir.
ERMENİLER: Kendilerine Hay derler. Tarihsel geçmişleri hakkında
yeterli belgeye dayanmayan ve masal niteliğindeki hikayeler bir kenara
bırakılırsa, Kafkasya'nın güneyinde yer alan küçük bir bölgede yaşayan
Ermeniler, geçmişte kısa süreli dönemlerde küçük krallıklar
kurmuşlarsa da, genellikle başka devletlerin egemenlik alanı içinde
varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hıristiyan dünyasından ayrı olarak,
kendilerine mahsus bir Hıristiyan inancını benimserler. 16. yüzyılda
Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi Devleti arasında paylaşılan bölge,
daha sonra Osmanlıların Ermenilere otonomluk bahşettiği bir yer
olmuştur. 19. yüzyılda Rusya'nın işgaline uğrayan Ermenistan, 1. Dünya
Savaşında Ruslarla birlikte Osmanlı ordularına karşı savaşmıştır. Bu
savaşın sonlarında, Rusların himayesindeki Ermenilerin doğu Anadolu'da
ve Azerbaycan'da Türklere uyguladıkları katliamda binlerce kadın ve
çocuk vahşice öldürülmüştür. Rus arşivlerindeki belgelere göre,
katledilen Türklerin sayısı yarım milyondan fazladır. Keza, Osmanlı
arşivlerinde bu katliam ile ilgili ikiyüz kadar toplu mezarın kaydı
vardır. Sadece Erzurum'da, iki sene içinde ellibin Türk, Ermeni
çetelerince öldürülmüştür. Ancak, batılı ülkelerin politik çıkarları
gereğince, daha sonra bu katliamın Ermenilere yapıldığı şeklinde bir
hikaye uyduruldu.
1991 yılında SSCB'nin çöküşü ile bağımsızlığını ilan eden
Ermenistan'ın alanı 29800 km², nüfusu 3250000 ve başkenti Yerevan'dır.
İran ve Türk dillerinden çok sayıda kelime barındıran Ermeni dili
hakkında bir sürü spekülasyon yapılmıştır. Hind-Avrupa dil ailesinden
sayılan izole bir dildir. Günümüzde, 70000 civarında Ermeni Türkiye'de
yaşamaktadır. Keza, Müslüman Ermeni olan Hemşinliler İstanbul,
Sakarya, Düzce, Kocaeli, Zonguldak, Rize, Artvin kentlerinde yaşarlar
ve konuştukları Hemşince dili Anadolu Türkçesinin bir lehçesidir.
İstanbul, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon gibi kentlerde yaşayan
Ermeniler ise Hıristiyandır.
SLAVLAR: Kafkasya bölgesinde Slav kökenli Rusların ve Ukraynalıların
sayısı her ülkede azınlıkta olmak üzere muhteliftir.
Tarihsel Özellikler
Tarihsel açıdan baktığımızda, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında
kalan ve genellikle yaşam şartları zor olan dağlık yapıdaki bu coğrafi
köprünün, asırlar boyunca göçlere aracılık ettiğini görmekteyiz.
Dolayısıyla, Kafkasya bölgesindeki günümüz insanlarının binlerce yıl
önce gökten zembille inmiş veya burada mantar gibi bitmiş bir ulustan
türediğini varsayan iddiaların bilimsel açıdan pek bir değeri olmuyor.
Asya'daki gerek politik yapılanmaya gerekse iklim koşullarına ilişkin
değişiklikler, bu göçlerin daha çok doğudan batıya doğru ve genellikle
istilacı amaçtan çok zorlayan koşullar yüzünden olmasına yol açmıştır.
Bu dönemde, Türklerin en yoğun olduğu Hazar Denizi ile Baykal Gölü
arasındaki bölgeden de - Hazar'ın kuzeyinden ve güneyinden olmak üzere
- Doğu Avrupa'ya, Anadolu'ya, Orta Asya'ya Türklerin göç etmek zorunda
kaldıkları bilinen bir gerçektir. Bu göç sürecinin aralıklı olarak çok
uzun bir süreyi kapsaması ve her ara dönemde Kafkasya bölgesine
yerleşen yeni bir Türk ulusunun kendine has kapalı bir kültür
oluşturması sonucunda da günümüzde bölgede farklı gibi görünen çok
sayıdaki topluluklar ortaya çıkmıştır. Elbette ki, bu asırlar boyunca
süren aralıklı göçler ile, Türk olmayan başka uluslar da Kafkasya
bölgesine yerleşmişlerdir. Ancak, demografik yoğunluk olarak
bakıldığında, göçlerden en çok Türk uluslarının etkilendiği
görülmektedir.
Bu aralıklı göçlerin ne zaman başladığını incelersek, Mezopotamya'daki
ilk kültür birimlerinin oluştuğu devirlerde, Sümer uygarlığının ortaya
çıktığı dönemde bile bunların varlığını görebiliriz. Dolayısıyla,
sözkonusu migrasyon sadece son bir-iki bin yıllık bir oluşumdan ibaret
değildir. Nitekim, Asya'nın kültürel tarihinin en eski devirlerine ait
bulgularda Türk izlerine rastlayan Rus araştırmacıların, SSCB
döneminde ve öncesinde yayınlanmış çok sayıdaki bilimsel makalesinde
bu kanıt niteliğindeki belgeler görülebilir. Asya'da Türk kültürünün
ilk varlığı, Hazar Denizi'nin doğusundaki arkeolojik kazılarda bulunan
artefaktlara göre M.Ö. 7400-7250 arasındaki bir döneme rastlar.
Asya'daki Türk varlığının bu kadar uzun bir süreyi kapsamadığına
ilişkin iddialar ise, bu araştırma sonuçlarının hemen ardından ortaya
çıkmış politik amaçlı bir propagandaya dayanmaktadır. Osmanlı
İmparatorluğu'ndan doğan genç Türk Cumhuriyeti'nin ulusal birliğe
verdiği önem, Lenin sonrası Sovyet iktidarını pek mutlu etmemişti. M.
Kemal Atatürk'ün önderliğinde yeniden canlanan ulusal Türk kimliği,
Ruslar açısından ayrı bir önem taşıyordu. SSCB sınırları içinde
yaşayan Türkler, zaten nüfus olarak Sovyet rejimini rahatsız edecek
bir yoğunluğa sahiplerdi. Dolayısıyla, buna bir de binlerce yıllık
geçmişi olan tarihsel kimlik eklendiğinde ortaya çıkabilecek
potansiyel tehlikeyi farkeden Ruslar, yoğun bir asimilasyon hareketi
başlattılar. Türk uluslarına farklı isimler veren, kendi dillerinde
eğitimi yasaklayan, kültürel miraslarını unutturan bu geniş çaplı
hareketin yanısıra, 2. Dünya Savaşı sırasında Rus ordusunun ön
saflarında kırdırılan veya özellikle Stalin döneminde sürgünde
öldürülen Türklerin sayısını da unutmamak gerekir. Elbette ki Kafkasya
halkları da bütün bu asimilasyondan ve mezalimden aynı ölçüde
etkilendi.
Tarihte ve günümüzdeki Türklerin varlığını önemsiz veya asılsız gibi
gösterme çabasının elbette ki saldırgan devletlerin çıkarları
açısından çok yararlı bir amacı vardır. Genetik değerlendirmelerden
antropolojik araştırmalara kadar geniş bir akademik yelpaze içinde,
amaca uygun raporların yayınlanması için sarfettikleri paranın ve
oluşturdukları kuruluşların miktarına baktığımızda, bu işi ne denli
ciddiye aldıklarını görüyoruz. Tarihi kendi çıkarları doğrultusunda
yazmayı uygun bulanlar, tarihsel gerçekleri toplumlardan gizlemek için
her olanağı kullanacaklardır. Zira, gerçekler su yüzüne çıktığında,
uyanan toplumları yönetmenin ne denli zor olacağını gayet iyi
biliyorlar.
Ancak, insanları sürekli olarak aldatmak mümkün değildir. Örneğin,
eski Çin kayıtlarında geçen Mete Han adını kasıtlı olarak Modun Şan
diye okutmak için yıllarca sarfedilen bütün çabalara rağmen, sonunda
gerçeğin duyulmasını engelleyemediler. Bu kez de teknolojik üstünlüğün
yarattığı olanağı kullanarak, genetik açıdan bir sürü akıl dışı
örnekleme ile yine tarihteki Türk varlığı ile bugünkü Türk
toplulukları arasındaki güçlü bağı yok etme çabasını sürdürüyorlar. Bu
garabet iddialara göre ne geçmişte ne de günümüzde Türklere has ne bir
ırk ne de bir kültür vardır! Bu denli gözüdönmüşlüğün ardındaki telaş
ve korkunun sebebini araştırdığımızda da büyük bir potansiyel
oluşturan Türklerin birleşmeleri halinde ortaya çıkacak politik
durumdan kimlerin zarar göreceği noktasına geliyoruz.
Kafkasya bölgesine ilişkin propaganda da hiç kuşkusuz aynı zihniyetin
eseridir. Bölgedeki her beş kişiden dördünün kültürel ve etnik kökeni
ile Türklerin kültürel ve etnik kökeni arasında son derece kesin
bağlar vardır. Ancak, bunu kanıtlamak için bilimsel kaynaklara dayalı
bir rapor sunmaya kalkıştığınız anda ırkçı, şovenist veya sahtekar
gibi bir sürü iftiranın hedefi haline gelirsiniz. Diğer yandan, bu
bölgenin insanlarını yüze yakın farklı etnik gruptan sayan ve bunları
birbirine düşman edici propaganda yapan bir yaklaşım içinde olursanız,
o zaman bu gerçek dışı tezinizi maddi olarak destekleyen bir sürü
uluslararası kuruluşun kahramanı olursunuz.
Örneğin, yakından tanıdığım Alman toplumunda bu çabanın somut
örneklerine bizzat tanık oldum. Türkiye'den Almanya'ya giden Kafkasya
kökenli vatandaşlarımız yoğun bir Türk düşmanlığı ve etnik
ayrılıkçılık kışkırtıcılığına maruz durumdadır. Bu maksatla kurulmuş
şu veya bu etnik kitleyi hedef alan derneklerde yapılan propaganda ise
daima aynı çıkar çevrelerinin amacına uygun olarak hazırlanmaktadır.
Keza, bu derneklerdeki propagandaya katkıda bulunanlara da sosyal
yardım adı altında para verilmektedir. Öğrendiğim kadarı ile, Avrupa
Birliği'ne dahil bütün ülkelerde benzeri dernekler AB kültür
dayanışması çerçevesinde maddi destek almaktadır. Nitekim, Türkiye'de
de benzeri kuruluşlar vardır ve yine dış kaynaklı maddi destek ile
varlıklarını sürdürmektedirler. Provokasyon amaçlı bu propagandanın en
çok Çerkesler üzerinde yoğunlaşmış olması ile Çerkes nüfusunun yarıdan
fazlasının Türkiye vatandaşı olması rastlantı değildir. Kısacası,
bütün bu gelişmelere uyanık bir göz ile baktıktan sonra düşünmekte
yarar var.
Sovyet rejiminin çökmesinden sonra, bu çöküşte büyük rolü olan ABD ve
İngiltere'nin desteği ile, beş Türk "Sovyet Cumhuriyeti" derhal
bağımsızlığını ilan etti. Hernekadar teşvikçiler daha sonra
vaadettikleri yardımı yapmayıp bu yeni Türk devletlerinin zor koşullar
altında varlıklarını sürdürme çabalarından faydalandılar ve bu arada
Kazakları da kısmen Ruslara kaptırdılar ise de, sonuçta bu
cumhuriyetler kurulmuş oldular. Ancak, Kafkasya'da bu operasyon anında
başarılı olamadığı için, daha sonra Rus Federasyonu'nun toparlanması
ve devreye Almanya ve Fransa'nın da girmesiyle bölgede kaotik bir
ortam oluştu. Zira, coğrafi açıdan bölge küçük ve verimsiz gibi
görünse de, yeraltı kaynakları ve özellikle petrol sevkiyatı dikkate
alındığında Kafkasya'nın neden bu denli paylaşılamaz olduğu
anlaşılacaktır.
Onbeş seneyi aşkın bu süre içinde Kafkasya bölgesinde yaşanan
olayların geçmişi muhakkak ki eskiye, Osmanlı-Rus dönemindeki
yapılanmaya dayanmaktadır. Ancak, global olarak dünyanın politik
yapısı bugün farklıdır ve dolayısıyla bölgede uygulanan yeni
stratejinin argümanları değişiktir. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti'ni
zayıflatarak ve ardından parçalayarak bölgedeki hakimiyetlerini
perçinleyeceğini zannedenler, bu yanılgılarının eseri olan strateji
gereğince her olanaktan yararlanmaya çalışıyorlar. Örnek bir
bağımsızlık savaşı ile kendi sınırlarını dünyaya kabul ettirmiş
Türkiye'yi müttefiki olarak ilan eden ABD, ilginçtir ki başından beri
Türkiye'nin sınır bütünlüğünü tanımamakta ısrarlıdır. Keza, kendi
bünyesine alma vaadi ile akılalmaz entrikalar çeviren Avrupa Birliği,
Türkiye'deki her türlü etnik kışkırtmanın her zaman en faal destekçisi
olmaktadır. Bunların yanısıra, Türkiye'nin başına bela ettikleri
eşkiyanın yarattığı terörü de hem politik hem de askeri alanda açıkça
desteklemektedirler. İşte, bu "dost" devletlerin ağzını sulandıran bir
başka bölge de Türkiye'nin komşusu olan Kafkasya'dır ve aynı oyunu
orada da oynuyorlar.
Bu kirli oyunda, hem Ortadoğu hem de Kafkasya politikası açısından
Türkiye'nin ele geçirilmesi önemlidir. Gerek yeraltı ve yerüstü
kaynakları gerekse jeopolitik konumu bakımından Türkiye ayrı bir önem
taşımaktadır. Hazar Denizi çevresindeki petrol rezervleri ve özellikle
Asya'daki potansiyel Çin tehlikesini batıdan abluka altına almak
açısından da Kafkasya bölgesi önemlidir. Dolayısıyla, "demokrasi
getirmek" ve "bağımsızlık kazandırmak" adına saldıran bu güçler, asıl
amaçlarına ulaşıncaya kadar Kafkasya bölgesinde yaşayan insanları acı
ve gözyaşına boğmaya devam edecekler. Diğer yandan, Kafkasya'nın
başına üşüşen çakallar sadece ABD ve malum Avrupa devletlerinden
ibaret değildir. Bölgeyi kendi malı zanneden Rusya, elbette ki burada
baş çakal rolünü kimseye kaptırmak istememektedir.
Bu saldırganlar, Kafkasya bölgesinde yaşayan insanların etnik
kimlikleri, dillerinin kökeni, hangi bayrağın altında kimlerin
toplandığı, hayattan ne istedikleri gibi konuları sadece tek bir amaç
uğruna değerlendirirler: Onları ilgilendiren tek şey, "acaba biz bu
insanları kendi amacımız uğruna nasıl kullanabiliriz?" sorusuna
bulacakları yanıttır ve bunu da hiç acımaksızın yaparlar.
Bu çerçeve içinden baktığımızda, Kafkasya bölgesinde yaşayanların
Çerkes, Çeçen, Türk veya filanca etnik kökenli olmasının ne gibi bir
önem taşıdığını daha iyi anlayabiliriz. Kafkas halkı, kendi etnik
kimlikleriyle ilgili değer yargıları ne olursa olsun, sonuçta bu
saldırganların gözünde sadece kullanılacak birer aletten ibarettirler.
Diğer bir deyişle, bağımsızlık veya demokrasi gibi klişe sözlerle
yaklaşan sözde dostlarının gözünde bu insanların aslında başka bir
değeri yoktur. Dolayısıyla, eğer kendi amaçları doğrultusunda bir işe
yarayacak ise, elbette ki önce Çerkes, Çeçen, Gürcü, Laz ve saire
olarak bu insanları gruplara ayırarak bölmeyi yeğleyecekler. Ardından
da birbirlerine düşman olmaları için aralarına nifak sokacaklar.
Ancak, eskiden beri uygulanan bu "böl ve birbirine kırdırarak sömür"
yöntemini şimdi çok geliştirdiler. Nasıl olduğunu merak edenler, bu
etnik kimlik uğruna yapılanları soğukkanlı bir biçimde gözden
geçirdiklerinde gerçeği görebilirler. Kim kime ne vaadediyor, bu
vaadlerde bulunanlar kimlerden besleniyor, bu arada acı çekenin payına
ne düşüyor, diye bir kez olsun düşünmekte fayda vardır.
Elbette ki, çeşitli etnik gruplara ayrılıp bölünerek zayıflamanın
alternatifi olarak Türk kimliği altında birleşip güçlenmenin
faydasından bahsetmiyorum. Bu gibi politik bir yaklaşım ile kendime
ilke edindiğim bilimsel yaklaşımın bağdaşması olanaksızdır. Ayrıca,
Kafkasya bölgesindeki insanların birleşerek politik bir zafer
kazanması veya birbirlerine kırdırılarak telef olmaları bana ne zarar
verir ne de bir çıkar sağlar. Burada önemli olan, gerçeği
görebilmektir. Dolayısıyla, her insanın gerçeği görebilmesi için çıkar
gözetmeksizin çaba sarfetmenin gereğine inanırım. Gerçeği gördükten
sonra seçiminizi yaparsanız, yaşam sizin için daha verimli olur.
Türk kültürünün tarihsel geçmişi ve etkinlik alanı dikkate alınırken,
bunu sadece basit bir dil-din-ırk birliğine indirgeyerek
değerlendirmek yanlıştır. Nitekim, sözünü ettiğim bölücülük
propagandası da bu indirgeme yanılgısını günümüzde maksatlı olarak
kullanarak amacına ulaşmaya çalışıyor. Kültür birliğinin içinde
elbette ki dil, din, ırk gibi unsurlar vardır. Ancak, sadece bu üçünü
kıstas olarak alırsanız, sonunda büyük bir alana dağılmış ve çok
eskiden beri varolan bir kültürü, farklı ve bağımsız parçalara ayırma
yanılgısı içine düşersiniz. Örneğin, Yakutları veya Karaimleri
Müslüman olmadıkları için Türk saymamaya başlarsınız. Kafatası ölçme
saplantısına kapılınca da Trakya Türkleri ile Hakasya Türklerinin
tamamen farklı ırklardan olduklarını kabullenmek zorunda kalırsınız.
Oysa, bilimsel açıdan geçerliliği olmayan bu gibi varsayımlar tamamen
yanlıştır. Keza, özellikle Rusya'da anadili Rusça'dan başka dil
bilmeyen yüzbinlerce Türk yaşamaktadır. Yıllarca süren asimilasyonun
etkisiyle dil bağından zorla koparıldılar diye, yaşamları ile Türk
kültür tarihinin canlı belgeleri olan bu insanların Slav ırkından
geldiğini kimse iddia edemiyor.
Rusların hışmına uğrayan Kafkas halkının içgüdüsel olarak Türklere
sığınma eğiliminin kökünde ümmet birliği inancı veya Osmanlı'nın
kudretinden faydalanma isteği mi vardır, yoksa aralarındaki kültür
birliğinin başat karakteri yüzünden mi bu sürülenler kendi
kardeşlerinin yurduna kaçmışlardır, diye meseleyi ele almakta fayda
vardır. Kardeşlik bağının somut kanıtlarını görmek için, Kafkasya
bölgesinin uzak tarihine ilişkin gerçek belgelere ulaşmak ve bunları
bilimsel yöntemle inceleyerek sonuca varabilmek elbette ki uzmanlık
gerektiren bir iştir. Ancak, uzman olmayınca da her söylenen lafa
kanmak kolaylaşıyor. Dolayısıyla, etnik kimlik kavgasına
sürüklenenlerin sırtından kimlerin neler kazanacağına dikkat ederek
işe başlamak daha akıllıca olur.
Bu sitenin amacı herhangi bir polemik yaratmak olmadığından, zihni
bulanmış bazı Çerkes okurlarımın ısrarlı isteklerini hoşgörü ile
karşılıyorum ama bayraklarını "Türk Bayrakları" sayfalarımdan
çıkarmıyorum. Ülkemizde yaşayan yaklaşık bir milyon nüfusa sahip
Çerkes kökenli Türklerin içinden sadece beş kişinin itirazı, veya on
kişinin kurduğu bir web sitesinin propagandası elbette ki fazla
önemsenecek bir mesele değildir. Zira, bu gafiller öyle bir
aldatmacanın esiri olmuşlardır ki kendi içlerinde bile birbirlerini
saf Çerkes olmamakla suçlayarak, "bölerek kırdırma" tuzağında
debelenmekten başka bir şey yapmıyorlar. Bunlardan uzak durmayı
yeğleyen ve Kafkas kültürünü yaşatma çabası içinde olanların yararlı
faaliyetlerini ilgi ile izliyorum ve hepsine saygı duyuyorum. Keza,
ülkemdeki bütün Kafkas kökenli yurttaşlarımı da cân-ı gönülden
severim. Benim gözümde hepsi Türktür ve dolayısıyla çok asil
insanlardır. Ancak, zihni bulandırılmış olan bu üç-beş kişinin de
dikkat etmesi gereken bir konu var:
Günün modasına uyarak, sürekli provokasyonların etkisiyle Türk
olmadığını savunan bu kişiler eğer kültürel açıdan kendilerini farklı
olarak nitelemek istiyorlar ise, anadili olarak hangi dilde
konuştuklarını, ibadet olarak hangi dini benimsediklerini, gelenek ve
görenek olarak kimlere benzediklerini, yaşam biçimlerindeki ortak
özelliklere en çok kimlerde rastladıklarını hatırlamaları iyi olur.
Eğer ırkçılık adına bunu savunuyorlar ise, aile ağaçlarını
incelediklerinde herbirinin soyunda kaç Türk olduğunu görmelerinde
fayda vardır. Eğer milliyetçilik adına bunu savunuyorlar ise, Türkiye
Cumhuriyeti'nde bu vatanın ekmeğinden suyundan havasından sebeplenen
her vatandaşın Türk olduğunu ve bununla da gurur duyduğunu unutmamak
gerekiyor. Onun bunun kışkırtmasına kanıp "ben Türk değilim" zannına
kapılanlar, buyursunlar gitsinler her nereye ait iseler. Kafkasya'da
kendi soydaşları kan ağlarken, Türkiye'de yan gelip yatarak "biz Türk
değiliz!" diye nutuk atmakla olmuyor bu işler.
---oOo---
Ek not: Bu makalemin yayınlanmasından sonra, konu ile ilgili gelen e-
mail sayısı arttı. İlginize tekrar teşekkür ederim. Ancak, Kafkasya
kökenli olduğunu belirten üç-beş kişinin yazılarında ne yazık ki
genellikle Türk milletine, Türklüğe ve şahsıma yönelik küfür, hakaret
ve tehditlerden öte kayda değer bir şey bulunmuyor. Birtakım takma
isimler ardına gizlenmekle cesaret bulan bu vatandaşlarımızın elbette
ki IP adreslerini ve e-mail kayıtlarını tesbit edip ilgili makamlara
bildiriyoruz. Zira, yurttaşlık görevimizdir. Ancak, gönül isterdi ki,
bilimsel nitelik taşıyan karşı tezler ile konuyu zenginleştirsinler ve
onların bu çalışmaları sayesinde biz de aydınlanmış olalım.
Kaynakça göstermemi isteyen okurlarım için kısa bir liste hazırladım.
Bu konuda oldukça zengin bir bibliyografya bulmak mümkündür. Burada
ise sadece dijital ortamda, İnternet kanalıyla hemen önünüze gelecek
bazı siteleri veriyorum.
Öncelikle, "Wikipedia" adlı sitede konu ile alakalı zengin malzeme
bulunmakla birlikte, bu sitenin her türlü görüşe açık olması
bakımından, bazı açıklamaların bilimsel açıdan güvenilirliği
kuşkuludur. Nitekim, aynı başlık altındaki bir makalenin, farklı
dillerdeki Wikipedia sitelerinde oldukça farklı versiyonlarına
rastlayabilirsiniz. Deneme açısından şu adresleri karşılaştırmalı
olarak gözden geçirmekte fayda vardır:
Vikipedi, özgür ansiklopedi --- http://tr.wikipedia.org/
Wikipedia, The Free Encyclopedia --- http://en.wikipedia.org/
Wikipedia, die freie Enzyklopädie --- http://de.wikipedia.org/
Wikipédia, L'encyclopédie libre --- http://fr.wikipedia.org/
Keza, aşağıdaki sitelerde bulacağınız makaleler, linkler ve özellikle
referans olarak gösterilen eserler yararlı olabilir.
Dil açısından kaynakça arayanlar, şu sitelerde bol miktarda güvenilir
bibliyografya bulabilirler:
Thesaurus Indogermanischer Text- und Sprachmaterialien ---
http://titus.uni-frankfurt.de/
Ethnologue, Languages of the World --- http://www.ethnologue.com/
(Sergei Starostin's) The Tower of Babel --- http://starling.rinet.ru/intrab.php?lan=en
Department of Linguistics at the University at Buffalo ---
http://linguistics.buffalo.edu/
Joshua Project, Unreached People of the World --- http://www.joshuaproject.net/
World Language Phyla/Family Mapping --- http://www.gmi.org/wlms/users/huffman/
Caucasian Languages --- http://linguarium.iling-ran.ru/publications/caucas/alw_cau_content.shtml
Bayraklar ile ilgili kaynaklar:
Vexillology, Flags of The World --- http://www.fotw.net/
Flags of the World --- http://www.crwflags.com/
Flaggenlexikon --- http://www.flaggenlexikon.de/
The Flag Research Center --- http://www.flagresearchcenter.com/
World Flag Database --- http://www.flags.net/
Encyclopaedia Heraldica --- http://eh.lenin.ru/
Genel olarak Kafkasya ile ilgili kaynaklar:
CIA World Factbook --- https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/index.html
The Red Book of the Peoples of the Russian Empire --- http://www.eki.ee/books/redbook/
Unpresented Nations and Peoples Organization --- http://www.unpo.org/
Perry-Castañeda Library Map Collection --- http://www.lib.utexas.edu/maps/
Caucasus --- http://www.grid.unep.ch/product/map/images/caucasus_envsec2_popdensit...
Caucasus --- http://www.hunmagyar.org/turan/caucasus/index.html
Gene Expression --- http://www.gnxp.com/
Circassian World --- http://www.circassianworld.com/
Balkarians and Karachais --- http://www.geocities.com/Tokyo/Pagoda/7675/chapt1.html
Doç.Dr. Ufuk Tavkul --- http://www.kafkas.gen.tr/
Kafkas Vakfı --- http://www.kafkas.org.tr/
İlgilenenlere daha fazla kaynak bulmak mümkündür. Yeter ki, anlamsız
küfür ve tehdit saçmalığını bırakıp bilimsel araştırmaya eğilim
gösteren okurlarımız olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder