Avrupa Avrupa Dediğimiz

28 Mayıs 2009 Perşembe

BALKANLAR VE ADALARDA TURK - MUSLUMAN SOYKIRIMI

BALKANLAR VE ADALARDA TURK - MUSLUMAN SOYKIRIMI

Zalim, emperyalist, Hiristiyan Batililar hem kendileri soykirim yapmislar, hem de bu kelimeyi icat ederek sucu baskalarinin uzerine atmislardir.

En cok konusulan "Naziler'in yaptigi Yahudi soykirimi"dir. 6.000.000 Yahudi'yi gaz odalarinda zehirliyerek, firinlarda yakarak oldurdukleri soylenir...

Simdi bir dusunun!.. Bizim Avrupa'da 2.000.000 km. kareye yakin topragimiz vardi. Taa Polonya'dan, Cekoslovakya' dan, Macaristan'dan, Yugoslavya'dan, Bulgaristan' dan, Yunanistan'dan, Romanya'dan, Arnavutluk'tan kovulduk, oldurulduk, surulduk, kucucuk Trakya'da ve Anadolu'da kalabildik. Hâkim, idareci unsurduk!.. Buna ragmen "6 milyon kaybimiz var," diyebildik mi?

6 milyon insani saymasi bile zordur. Onlari zehirliyecek gazi, yakacak benzini, gomecek topragi bulmak, hele harp sirasinda neredeyse imkânsizdir.

Siz hic Avrupa'nin bir yerinde boyle bir kiyima isaret eden toplu mezar bulundugunu duydunuz mu?

Bulunanlar ucer beser yuzluk, tas catlasa bin kisilik yerlerdir. Bin kisilik mezar bile olsa, ondan tam 6.000 tane gerekir ki, 6.000.000 Yahudi'yi gomesin!..

Ne Israil, ne Avrupa ve Amerika'daki Yahudi tarihciler(!) bu 6 milyon Yahudi'nin isim listesini verememistir. Tam tersine, boyle bir kiyim olmadigini, bunun bir propogandadan oteye gitmedigini soyleyen pek cok bilim adami, hatta Yahudi bilim adamlari vardir.

Bir onemli nokta da, "soykirimi Naziler'in yapmis olmasi"dir!..

Naziler kim?..

Zalim, emperyalist, hiristiyan Almanlar!..

Ama dikkat edin, hic bir Batili "Alman" demez!.. hep "Naziler" der!.. Boylece kimliksiz, dinsiz, hatta hayalî bir guruh suclanir. Sanki Naziler uzaydan geldiler, Yahudi soykirimi yapip, sonra birden yokoldular!. . Simdiki Almanlar son derece masum!..

Bu yuzden AVRUPA BIRLIGI'nin basini cekmesine, hatta HITLER'in NAZI IMPARATORLUGU' nu, AVRUPA BIRLIGI adi altinda yeniden kurmasina kimse ses cikarmiyor!..

Dikkatli bakin!.. Bugunku AVRUPA BIRLIGI, HITLER'in MUSSOLINI ve FRANCO ile isbirligi yaparak olusturdugu AVRUPA'dir!

Kisacasi, Iran Cumhurbaskani Ahmedinejad, "YAHUDI SOYKIRIMI YOKTUR," derken, son derece hakliydi!.. 2007 yilinda topladigi konferansta bu gercegi butun delilleriyle ortaya koymustur.

Ayni sekilde, Ermeniler'in ve onlara arka cikan emperyalist Hiristiyan Batili devlet ve sozde bilim adamlarinin one surdugu "1.5 milyon Ermeni katledildi," iddiasi da tamamen uydurmadir!..

En buyuk delili, 1925 yilinda, yani sozde katliamdan sadece 10 yil sonra, Paris'te toplanan konferansta, Bogos Nubar Pasa, "Ermeni kaybinin 250.000 oldugunu, buna hastalar, yaslilar ve sefaletten olenlerin dahil oldugunu" belirten bir mektup sunmustur.

Ermeni delegenin verdigi rakamin abartili oldugu kesindir, buna ragmen 250.000 sayisi verilebilmistir. Sonra bu olay unutulmus, Turk askerinin Kibris'a ciktigi 1974 yilina kadar agza bile alinmamistir. Ondan sonra da her on yilda artarak once 500.000, sonra 1.000.000, daha sonra da 1.500.000'a cikmistir!..

Halbuki 1915 yillarinda Turkiye'de yasayan Ermeniler'in sayisi bile 1.5 milyon degildi! Butun bunlar zalim, emperyalist, Hiristiyan Batililar'in 1096'da baslayan Hacli Seferleri'nden beri yaptiklari TURK ve MUSLUMAN SOYKIRIMI'ni ve diger halklara uyguladiklari soykirimlari ortmek icin on plâna cikarilan olaylardir!

Zalim, emperyalist, Hiristiyan Batililar'in baskalarina uyguladiklari soykirimlarin haddi hesabi yoktur.

- HACLI SEFERLERI'nde ANADOLU'da, ARABISTAN'da (ki o zaman Selcuklu Devleti'nin topragi idi) ve KUDUS'te yaptigi TURK ve MUSLUMAN katliami,

- 1450'lerdeki KAZIKLI VOYVODA'nin Musluman Turkler'e, hatta kendi halkina yaptigi katliam,

- 1390'lardan itibaren artan ve 1492'de zirveye cikan ENDULUS'teki (Ispanya-Portekiz) MUSLUMAN soykirimi,

- 1492'de baslayan ISPANYA ve PORTEKIZ'in basini cektigi AZTEK, MAYA ve INKA soykirimi ve koleciligi,

- 1500'lerden baslayip 1900'lere kadar suren HOLLANDA, FRANSA ve INGILTERE'nin yuruttugu KIZILDERILI soykirimi,

- 1700'lerden baslayip 1960'lara, hatta gunumuze kadar suren HOLLANDA, BELCIKA, ITALYA, PORTEKIZ, FRANSA ve INGILTERE'nin AFRIKA kitasinda yuruttugu zenci koleciligi, somurgecilik ve katliami,

- HOLLANDA'nin bugunku ENDONEZYA, MALEZYA ve SINGAPUR'da yuruttugu somurgecilik ve katliam,

- INGILTERE'nin Pasifik adalarinda ve AVUSTRALYA, YENI ZELANDA'da yuruttugu somurgecilik ve aborigin (yerli halk) soykirimi,

- INGILTERE'nin bugunku PAKISTAN, BANGLADES ve HINDISTAN'da yuruttugu somurgecilik, TURK, MUSLUMAN ve HINDU katliami,

- Yine INGILTERE'nin CIN'de yuruttugu inanilmaz somurgecilik ve CINLI katliami,

- RUSYA'nin KORKUNC IVAN (1400'ler) ile baslayan ve DELI PETRO (1700'ler ile devam eden TURK BOYLARI ve MUSLUMAN katliami,

- BALKANLAR'da RUSYA'nin, SIRBISTAN'in, YUNANISTAN'in 1877'den itibaren yaptigi TURK ve MUSLUMAN soykirimi,

- 1823'den itibaren MORA YARIMADASI'nda, EGE ADALARI'nda, bilhassa GIRIT ve KIBRIS'ta yapilan TURK ve MUSLUMAN soykirimi,

- ANADOLU'da ve bugunku ERMENISTAN, GURCISTAN ve AZERBEYCAN'da ERMENILER'in yaptigi TURK ve MUSLUMAN soykirimi,

- YUNANLAR'in TRAKYA ve ANADOLU'da 1919-1922 yillari arasinda yaptiklari TURK ve MUSLUMAN soykirimi,

- INGILTERE, FRANSA ve AMERIKA'nin GUNEYDOGU ASYA'da (eskiden Hind-i Cinî diye bilinirdi) bugunku VIYETNAM, KAMBOCYA, LAOS ve TAYLAND'da uyguladigi katliam,

- Hiristiyan Bati destekli ISRAIL'in FILISTIN'de yapmakta oldugu MUSLUMAN ARAP katliami,

- AMERIKA BIRLESIK DEVLETLERI ve INGILTERE'nin 1991'den beri IRAK'ta ve AFGANISTAN'da uyguladigi MUSLUMAN ARAP ve TURKMEN katliami.

Zalim, emperyalist, Hiristiyan Batililar bununla da yetinmemisler, sozde somurgeciligin sona erdigi 1960'li yillardan itibaren kurulan sozde bagimsiz ulkelerde cesitli etnik gruplari birbirleri aleyhine kiskirtmislar ve cikardiklari ic savaslarda bu halklarin birbirini kirmasina sebep olmuslardir. Bunlardan ilk akla gelenler,

- KAMBOCYA'da KIZIL KMERLER'in uyguladigi katliamda ulke nufusunun yarisina yakini yok edilmistir.

- NIJERYA'da, KONGO'da, ANGOLA'da, LIBERYA'da, CAD'da, KENYA'da ve daha pek cok yerde AFRIKALI KABILELER birbirini kirmistir.

Ornek olarak 1960'larda NIJERYA, BIAFRALILAR'i ablukaya almis, acliktan olume mahkûm etmisti.

1990'larda TUTSULAR ve HUTULAR birbirlerini inanilmaz vahsetle katlettiler.

Bunlar ve bilhassa TURKLER'e yapilan zulum ve soykirim, hic unutmamamiz gereken ibret verici olaylardir...

MUSTAFA KEMAL ATATURK'un,

- "Millî hayatimizda yediden yetmise hepimizin bilmesi gereken zafer gunlerimiz olmakla beraber, ACISINI DUNYA DURDUKCA ICIMIZDEN ATAMIYACAGIMIZ MILLÎ FELÂKET GUNLERIMIZ DE VARDIR... 1877 Rus Harbi sonu buyuk muhaceretleri! .. TURK'UN AVRUPA'DAN ÂDETA KOKUNUN KAZINMASI ISTEGIYLE HORTLAYAN HACLI ZIHNIYETININ GIRISTIGI TOPLU KATLIAMLAR!.. 1912 Balkan Savasi ve TURKLER'e reva gorulen zulum ve ISKENCELER!.. Tarihin bu aci miraslari her TURK'un kalbinde unutulmamak uzere dunya durdukca muhafaza edilmelidir, " ifadesi, VASIYET'tir!. .

Her yil bu aci gunler hatirlanmali, sehitlerimiz hayir dualarla yâdedilmelidir! ..

Yine ATATURK'un,

- "Milletimizin kalbinde HISS-I INTIKAM olmali!.. Bu alelâde bir intikam degil; hayatina, ikbaline, refahina dusman olanlarin mazarratlarini izaleye matuf bir intikamdir," (16.3.1923) sozu geregi, yuregimizde dusmanin artniyetine direnebilecek gucte bir INTIKAM hissi bulundurmak zorundayiz.

AC ve ACIKTA birakilan TURKLER'i, ve onlarin ACLIKTAN kemirdikleri AGAC KABUKLARI'ni goreceksiniz! .. Ta insan elinin yetisebildigi yerlere kadar!... O cok reklâmi yapilan nazi kamplarinda bile boyle bir zulum uygulanmamistir!

Iste bunun icin 1800'lerden beri BALKANLAR'DA, ADALARDA ve daha sonra 1919-1922 tarihleri arasinda ANADOLU ve TRAKYA'da YUNAN ISGÂLI sirasinda uygulanan TURK ve MUSLUMAN SOYKIRIMI'ni, bir nebze olsun anlatmak istiyoruz... Asagida okuyacaklariniz, cereyan etmis olan vahset ve zulmun BINDE BIRI bile olmadigini unutmayiniz!

***

Asagida okuyacaklariniz, KADIR MISIRLIOGLU'nun muhtesem eseri TURK'UN SIYAH KITABI - YUNAN MEZALIMI adli kitaptan son derece kisaltalarak alinmistir. Kolay anlasilmasi icin OSMANLI TARIHI kitabindan ilâveler yapilmistir.

SIRP ISYANI (1804-1816) Sirbistan'da kurulmus olan âdil duzen zamanla bozulmus, ahali kalelerde oturan yeniceri dayilarinin keyfî davranislarina maruz kalmislardi...

1794'de Belgrad valiligine gonderilen Haci Mustafa Pasa reayayi koruyucu tutumundan dolayi Sirplar arasinda "baba" diye anilmaya baslamisti. Ancak keyifleri kacan yeniceriler 1801'de Haci Mustafa Pasa'yi oldurduler, ve ulkede bir baski rejimi yarattilar.

O donemde sadece Sirbistan'da da degil, ulkenin dort bir yaninda eskiyanin, agalarin, âyânin, derebeylerinin ve yeniceri dayilarinin zulmu ve baskisi vardi. Devlet bunlarla basa cikamiyordu. Ama bu baski ve zulum hic bir zaman toplu katliam, toplu irza tasallut ve toplu talan seklinde degildi.

Ne varki, isyanlar ile birlikte durum degisti. Turkler ve muslumanlar hep ezilen taraf oldu!

Yeniceri dayilari daha sonra Knez adi verilen Sirp ileri gelenlerinden bir kacini ldurduler. (1804) Bunun uzerine Sirp isyani basladi. Asiler KARA YORGI adli Knez'i baskan sectiler.

KARA YORGI, Sirp Millet Meclisi'ni (Skupcina) topladi. SKUPC INA, KARA YORGI'yi Bas Knez secerek Sirbistan'in istiklalini saglayincaya kadar Osmanli Devleti ile savasmaya karar verdi. Bu adam dagda eskiyalik, Avusturya ordusunda askerlik yapmis biri idi. Yenicerilere karsi gerilla taktigi uygulamaya basladi. "Padisaha sâdik bir kul oldugunu" ilan ederek muslumanlarin bile destegini sagladi.

Bu siralarda Ruslar, Eflâk ve Bogdan'a girdiler ve 1806-1812 Osmanli-Rus Savasi de basladi.

Car, Sirp asilerine, Turklere karsi beraber savasmak icin anlasma teklifinde bulundu.

Sirp asileri, Ruslardan gordukleri destek ve tesvikler sonucu, Bosna'ya hucum ettiler. Drina Nehri'ni gecen Sirplar; Bosna'ya ait Yadar, Rodiyavana ve daha birkac nahiyeyi aldilar ve hatta Kuzey Bosna'da bulunan Bogurdelen Kalesi'ni zapt ederek halkini kilictan gecirdiler.

Bogurdelen katliamindan sonra, Drina bolgesinde bulunan daha birkac Bosna arazisi ve halki Sirp asilerinin hucum, yagma ve baskisina mâruz kaldi.

Bu olaylar sonucu, Karadag ve Sirbistan'da yasayan cok sayida Musluman, Bosna'ya iltica etmek zorunda kaldi. Ancak tum bu gelismelere ve saldirilara ragmen Bosna halki, Bosna'yi korumak icin saldirilara karsi koydu ve mucadelesini surdurdu. Hatta, Banyaluka ve civarinda Sirplar lehine reaya tarafindan baslatilan bazi ayaklanmalari da bastirdi.

Sirplar'in ve KARA YORGI'nin gercek amacini baslangicta anlayamayan Bosnalilar, bu amaci kisa surede fark ettiler ve Sirp saldirilarina karsi genel bir harp hazirligina basladilar.

1807 yilinda kaptanlar, beyler ve diger Bosna ileri gelenleri eyaletin merkezi olan Travnik'te toplanarak Vali MEHMET HUSREV PASA'ya Bosna'yi ve dinlerini olunceye kadar savunacaklari na dâir soz verdiler.

Toplanti ve alinan kararlardan sonra, ihmal edilen kalelerin tahkimatina baslandi. Hudut bolgelerinde zarar goren halka, mal ve canlarinin guvenligini korumalari icin silah dagitildi.

Sirbistan'a karsi hazirliklar devam ederken 1808 yilinda Sirplar, Bosna'daki Ortodoks reayi ayaklandirmak icin tesebbuse gectiler ve bunda sinirli da olsa muvaffak oldular. Ozellikle Gradikca halkinin ayaklanmaya katilmalari butun Sava Nehri boyunca bircok Hiristiyan halkin da bu ayaklanmaya katilmasina sebep oldu.

Bosna beyleri bu isyanlari yer yer bastirmaya muvaffak oldular. 1809 yili baharinda Ruslarla harp yeniden baslayinca, Sirplar Karadaglilar'la birlikte Bosna-Hersek' te taarruza gectiler.

KARA YORGI, 1806 yilinda oldugu gibi, bu defa da Karadag ile birlesmek umidiyle Yenipazar istikametinde hucumlarini artirdi. Gladnica'yi ve Bosna'dan Rumeli'ye giden yollarin kavsak noktasi olan Senice'yi ele gecirdi. Bosna halki ve beyleri, Sirp saldirilarina karsi mucadelelere devam ederken, Osmanli Devleti, Nis'te bulunan Serasker HURSID PASA'yi Sirp problemini cozmek icin gorevlendirdi.

Bosna Valisi IBRAHIM HILMI PASA ve 30.000 kisilik Bosna Ordusu (Ordunun dortte birini Hristiyan reaya teskil ediyordu.) ile Nis'ten hareket eden Serasker HURSID PASA, koordineli olarak Sirbistan'a hucuma gectiler.

Bosna ve Osmanli birlikleri, 10 Temmuz 1810'da Drina'yi gecti ve Belgrad uzerine yurudu. Ancak, Ruslar'in Sirplar'a yardimi sebebiyle Belgrad ele gecirilemedi. 1810-1811 yilini her iki taraf hazirlikla gecirdi.

Sirbistan sorunu, giderek Rusya ve Avusturya arasinda bir anlasmazlik konusu halini almaya basladi. KARA YORGI, gelisen durumdan da istifade ederek Aralik 1808'de kendisini butun Sirplar'in baskani ilan ettirdi ve verasete dayanan Sirp monarsisini kurdu.

Avusturya Basbakani Metternich, dogmakta olan Sirbistan hakkinda sunlari soyledi: "Dogmakta olan Sirbistan, Rusya ile Avusturya arasinda bir oyuncaktan baska bir sey degildir. Boyle olmaktan ise Sirbistan'in Turkler'de kalmasi daha hayirlidir."

Sonunda Rusya'nin baskisi ile Kuzey Sirbistan'a muhtariyet addedilebilecek imtiyazlar tanindi. Milos Obrenovic adli bir domuz tuccarini Bas Knez sectiler. (1812)

Daha sonra MILOS OBRENOVIC isyan etti, ve Sirplar 1829 Edirne Anlasmasi ile yari bagimsizlik elde ettiler.

Bu isyanlar sirasinda Turk ve Musluman ahali buyuk kayiplara ugradi ve sag kalanlar goc etmek zorunda kaldilar.

YUNAN ISYANI (1815-1930) OSMANLI DEVLETI'nden koparak ilk devlet haline gelen YUNANISTAN'dir.

Sultan 2. Mahmud zamaninda Ruslar'in tesviki ile MORA'da isyan cikarmislar ve Turkler'i oldurmeye baslamislardi. Aslinda YANYA'da TEPEDELENLI ALI PASA vardi ve Rumlar'i kontrol altinda tutuyordu. Rumlar cogunluk olarak Mora, Tesalya ve Ege Adalari'nda bulunmaktaydi ...

Eski Grek medeniyetine sempati duyan Batili ulkeler, ve Ortodokslar'i hakimiyetine almak isteyen Rusya'nin tesviki ile Mora'da isyan cikti. Zaten 1758-1774 Rus harbi sirasinda bazi Ruslar Mora'ya yerlesmis ve milliyetci kiskirtmalara baslamisti...

Etniki Eterya Cemiyeti 1814 yilinda iki Rum ve bir Bulgar tarafindan kurulmustu. Amaci Yunan Patrigi'nin idaresinde Bizans Imparatorlugu' nu yeniden kurmakti.

Rus Cari'nin harp yaveri Aleksandr Ipsilanti cemiyetin esas yoneticisi idi. Aleksandir, aslinda Rum olup, Turkler'e ihanet ederek Rusya'ya kacmis olan Konstantin Ipsilanti'nin oglu idi. Etkili mevkie gelmesini de, o donemde Rus Disileri Bakani'nin Rum asilli olmasina borcluydu!

O donemde Mora, Tepedelenli Ali Pasa'nin idaresinde idi... Pasa'nin doktoru Rum oldugu ve Pasa onu akillica kullandigi icin, Rumlar'in faaliyetinden haberdar idi. Komitacilarin Yanya Rum despotuna yazdiklari mektubu eline gecirmisti. Despotu cagirmis, mektubu uzatmis, "okusaniz da bir dinlesem," demisti!.. O an despota korkudan nuzul indi ve oldu!

Ali Pasa, Babiâli'yi de isyan hazirligindan haberdar etti... Ancak Sultan 2. Mahmud'un muhurdari olan Halet Efendi, hem Rumlar'la menfaat iliskisi oldugu icin, hem de Ali Pasa kendisine gondermekte oldugu hediyeleri kestigi icin, konuyu onemsiz gosterdi!.. Ustelik Ali Pasa aleyhine tezvirlerde bulundu. Ingiliz elcisinin isyan uyarmasi uzerine, Mora'ya birini gondermek zorunda kaldi, ama gonderdigi kisi Etniki Eterya gizli uyesi Nikola Moruzi idi!.. O da Rum ahalinin sadakatini bildiren raporlar duzdu! Bu arada Ali Pasa Ovlonya mutasarrifi Ibrahim Pasa'yi hapsetmis, onun sancagini da kendi idaresine almisti. Sultan 2. Mahmud bu densiz olaya cok hiddetlendi ve Ali Pasa'nin cezalandirilmasi ni istedi. Halbuki Tepedelenli Ali Pasa eskiden bir cete reisi olmasina ragmen, pek cok yararliligi gorulmus dirayetli bir devlet adami idi. Ogullari, torunu da devlet hizmetinde pasa olmustu. Rumlar'i da tam denetim altinda tutuyordu. Kendisine Yanya disindaki yerlerden el cekmesi emrolundu. Pasa af diledi. Ancak Halet Efendi affin kabulune engel oldugu gibi, Pasa'nin vezirligini de geri alindi. Bunun uzerine Pasa isyan etti!.. Uzerine Hursit Pasa komutasinda ordu gonderildi. Rumlar hem Tepedelenli Ali Pasa'nin itibardan dusmesi, hem de ordunun onunla mesgul olmasini firsat bilerek isyan vaktinin geldigine karar verdiler. Ipsilanti, once Eflâk ve Bogdan'da (Romanya) isyan baslatti. Devlet boylece musgul durumda kalinca, Mora Rumlari da isyan ettiler. (1820) Patras Patrigi Pol Germanos butun Rumlar'i Turkler'e karsi savasa davet etti. Tuccar Rumlar'in 600 kadar gemisi vardi. Bunlar Ege adalarina isyani yaydilar. Islâm ahali ve askerler kalelere kapanarak kendilerini savunmaya koyuldular. Fakat merkezden yardim gormedikleri icin, kaleler teker teker asilerin eline gecti. Asiler ele gecirdikleri sehirlerde muslumanlari oldurduler, mallarini yagma ettiler. Istanbul'da Fener Patrigi Gregoryos'un hem Etniki Eterya uyesi, hem de isyanin tesvikcilerinden oldugu anlasilinca, Patrikhane'nin orta kapisina dinî elbiseleri ile asildi. Onunla birlikte bir cok metropolit asildi. Patrigin asilmasi, Rumlar'i kinlendirdi. O tarihten beri Orta Kapi kapalidir ve Rumlar "ayni yerde bir musluman din liderini asmadikca" kapiyi acmayacaklarini beyan ederler!.. Eskiden Heybeliada Ruhban Okulu'nun bitiren papazlar bu kapi onunde ayni yemini tekrarlardi! Bu arada Tepedelenli Ali Pasa ele gecmis ve idam edilmisti. Bu, o bolgede buyuk bir otorite kaybi yaratti. Hursit Pasa serbest kalan ordusuyla isyancilarin uzerine yurudu, ancak yeterli olmadi. 1826'da, butun bu karisIkliklarin arasinda yenicerileri topa tutarak ortadan aldirmis ve boylece ordusuz kalmis olan Sultan 2. Mahmud, Misir valisi Kavalali Mehmet Ali Pasa'dan yardim istedi. Mehmet Ali Pasa, "Girit ve Mora valiligi kendisine verilmesi" kaydi ile oglu Ibrahim Pasa'yi gorevlendirdi. Ibrahim Pasa 400 gemi ve 16.000 kisilik bir ordu ile geldi, Osmanli kuvvetleri ile birlesti ve dort yildir bastirilamayan isyani hizla bastirdi. (1827) Ancak buyuk devletler mudahale ettiler. Ruslar ve Ingilizler 4 Nisan 1827'de Sen Petersburg Protokolu'nu imzaladilar. Buna gore Yunanistan, Osmanli Devleti'ne bagli muhtar bir devlet haline gelecek, ve butun Turkler Mora'yi terkedecekti! .. Daha sonra Fransa'nin da katildigi ayni yonde Londra Muahedesi imzalandi. (6 Temmuz 1827)Osmanli Devleti baskiyi kabul etmedi. Bunun uzerine bu uc devletin donanmalari Osmanli ve Misir donanmalarinin bulundugu Navarin'i bastilar, ve Turk gemilerini batirdilar, 10.000'den fazla askerimizi ne oldugunu anlamadan oldurduler. (20 Kasim 1827) Boylece Meternich'in ifadesiyle "Navarin ile tarihte yeni bir devir" baslamis oldu!.. Ortada bir harb yokken Turk donanmasinin yakilmasi uzerine Osmanli Devleti tzminat ve tarziye (ozur) istedi. Tabii kabul edilmedi. Fransizlar Ibrahim Pasa kuvvetlerinin Misir'a goturulmesi icin gemiler yolladi ve 30.000 asker ile Mora'yi isgal etti. Rusya Osmanli Devleti'ne harb acti! (1828) Tarih kitaplarimizda "reformcu, devrimci" diye adlandirilan Sultan 2. Mahmud, iste devletimizin basina boyle buyuk gaileler acmistir!.. Dirayetli Alemdar Mustafa Pasa'nin oldurulmesine goz yummasi, Tepedelenli Ali Pasa'yi isyana sevkedip oldurtmesi, Yeniceri ordusu zamansiz ortadan kaldirmasi, cevresindeki ihtirasli kisilerin telkinlerine kapilmasi, Rus savasinda maglup olup agir sartlar tasiyan Edirne Antlasmasi'ni imzalamak zorunda kalmasi (1829), Cezayir'in Fransa tarafindan isgal edilmesi (1830), daha sonra gereksiz yere Misir'la savasip devleti Rusya'nin himayesine muhtac etmesi (Hunkariskelesi Antlasmasi ile) ve nihayet 33. DERECEDEN MASON MUSTAFA RESIT PASA'nin tesviki ile, tumuyle Ingiliz Buyukelcisi Canning tarafindan hazirlanmis olan, kapitulasyon niteligindeki 1838 Ingiliz Ticaret Antlasmasi'ni imzalayip Tanzimat'in yolunu acmasi, ulkeyi batirmistir! Yunanistan'in Mora yarimadasi ve Kiklat Adalari'nda kurulusu da, bu Edirne Antlasmasi sonucunda oldu. MORA YARIMADASI VE ADALAR KATLIAMI : 1820 "Mora Isyani" sirasinda, isyancilarin parolasi: "Hicbir Turk kalmayacak, ne Mora'da, ne de dunyada" idi. Nisan ayinda ayaklanma, genellesmisti. Her yerde, daha onceden kararlastirilmis bir isareti almis gibi, koyluler ayaklanmakta ve yakalayabildikleri butun Turkleri, erkegi ile kadini ile cocuklariyla kiyimdan gecirmekte idi."Hicbir Turk kalmayacak, ne Mora'da, ne dunyada!" agizdan agza dolasarak bir kokten kazima savasinin baslangicini ilan eden sarki boyle diyordu. Mora'nin Musluman nufusu 25.000 kisi olarak hesaplanmisti. Ayaklanmanin patlak vermesinden sonraki uc hafta icinde, kentlere kacabilenler disinda bir tek Musluman birakilmamisti. ( Thomas Gordon, History of The Greek Revolution s.149 Edinburg and London, 1832) Buna ragmen Avrupa baskentlerinde "Turkler'in zalimlikleri" anlatildi ve masum Yunan halkinin ozgurlugu icin yardim kampanyalari baslatildi ve gonulluler toplandi, canavar ruhlu isyancilara katildilar! W. Allison Philips adli bir Ingiliz tarihcisinin kaleminden : - "Yunanistan' da Turkler'in telef edilmesi, savas zamanlarinin olagan telâfati degildi. Turklerin hepsi, kadinlar ve cocuklar da aralarinda olarak, Yunan cetelerince alinip goturuluyor ve olduruluyordu. Tek istisna az sayida kadinla cocugun kolelestirilmesiydi. "
"Uc gun boyunca zavalli (Turk) yerlesimciler bir vahsiler guruhunun sehvetine ve zulmune teslim edildiler. Ne cinsiyet ne de yas yonunden bir esirgeme yapildi. Kadinlar ve cocuklar oldurulmeden once iskenceden gecirildiler. .. Kiyim oylesine b uyuk olcudeydi ki (cete reislerinden) Kolokationes' in kendisi bile, kasabaya girdiginde, Yukari Hisar kapisindan baslayarak "atimin ayagi hic yere degmedi" demektedir. Ilerledigi zafer kutlama toreni yolu, (Turk) cesetlerinden bir hali ile dosenmisti."
(The War of Greek Independence, 1821 to 1833, New York, 1897, s.60–61; Justin Mc Carty, Olum ve Surgun s.9 (Ceviren Bilge Umar, Inkilâp, Istanbul –1998)

Sakiz Adasi'nda bulunan, Nea Moni Manastiri'nda sergilenen "Turklerin eseri" olarak sergilenen o kuru kafalar, Rumlar tarafindan katledilen Turklere aittir. Bunun tesbiti de DNA arastirmalari ile mumkundur saniyoruz. Sakiz Adasi'nda, Mora Isyani sirasinda Rum eskiyasi; yogun olarak yasadiklari bolgelerde Turklere saldirilar duzenledikleri gibi, 1921 yilinda da Sisam adasinda silahlanarak, irili ufakli 77 parca donanma ile Sakiz'a hucum ettiler. O sirada Sakiz Muhafizi olarak Mehmet Emin Vahit Pasa gorev yapiyordu. Yaninda sekiz yuz kadar adami olan pasanin yardimina Aydin Vilayeti merkez sancagi olan Sigla Sancagi Beyi Ilyaszade Haci Ilyas Aga kumandasinda alti yuz kadar asker geldi. Vahit Pasa bu gucu yeterli gormeyerek Bâbiâli'den ayrica asker gonderilmesini istedi ise de Bâbiâli; Istanbul'da bulunan Sakizli Rum tuccarlarin verdigi yalan teminata kanarak kuvvet gondermedi. Kisa zaman sonra da eskiyalar, alti bin kisilik bir gucle Sakiz'a ciktilar. Butun Sakizli Rumlarlar ayaklanarak bunlara katilinca, askerler kasabayi birakarak kaleye cekildi. Gunlerce suren bir catisma basladi. Sakiz kasabasi catisma ve yangindan harabeye dondu. Olay haber alininca Izmir'den ve diger sahillerden Cesme Limani'na cok sayida Turk birikti. O tarihte Izmir mevki kumandani Camgozoglu Suleyman Aga idi. Suleyman Aga; Bâbiâli'ye sormadan olusturdugu gonullu kitasini kendi adamlarindan Yusuf Bayraktar isminde bir kahramanin emrine vererek yardima gonderdi. Ancak Yunan gemileri aradaki bogazi tutmus olduklarindan ilk anda Sakiz'a gecemediler. Bu ablukayi iki kisi yarabildi. Bunlardan biri Cesmeli Omer Reis'ti. Teknesine aldigi doksan iki kisi ile bir gece yarisi gizlice Sakiz'a gecti. Digeri ise Cesmeli Ali Reis'in hazirladigi gemilerle ablukayi yaran ve mufrezesiyle birlikte Sakiz'a cikan Yusuf Bayraktar'di. Bu sayede Rum eskiya; Sakiz Kalesi'ni alamadi. Bu arada adanin Fransa Konsolosu; Vahit Pasa'ya giderek yardim onerdi. "Sakiz sahilinde duran Fransiz gemisiyle, Ilyas Aga ve digerlerini Anadolu yakasina gecirmeye ve gemiden muhimmat vermeye hazir oldugunu" soyledi. Ancak amaci; kale icindekilerin guclerini anlamakti. Vahit Pasa; oldukca sert bir cevap verdi : "Basim sIkisirsa cephaneleri ates verir, butun memleketi yakarim!" O gunlerle ilgili halk arasinda yayilan bir soylenceye gore; Yusuf Bayraktar; Sakiz'da, Rumlar tarafindan ablukaya alinir. Ortaligin zifiri karanlik oldugu bir gece yarisi gerceklesen bu ablukada tek basina carpisan, ancak takati kesilen Yusuf Bayraktar'i yarilan bir duvarin icinden cikan aksakalli bir ihtiyar kolundan tutarak ablukanin disina goturur. Savasin baslamasindan yaklasIk uc hafta sonra Istanbul'dan Nasuhoglu Ali Pasa Kumandasinda gelen Osmanli donanmasi Sakiz onune demir atti. Eskiya gemileri Sakiz'in arka tarafina kactilar. Bunun uzerine Cesme sahilinde bekleyen Aydin'dan gelen bir Zeybek kitasi ile Manisa Sancak askeri adaya cikti. Kale cevresindeki siddet bir catismada eskiya alt edildi. Otuz top ellerinden alindigi gibi pek cok gemileri de ele gecti. Sakiz daglarina kacan bazi cetecileri Zeybek ve Manisa kitalari; Alaiyeli Abdi pasa kumandasinda bir tarama hareketi yaparak temizledi. Yapacak bir seyi kalmayan Yusuf Bayraktar mufrezesi Izmir'e dondu. Bu basarinin ardindan Vahit Pasa; civar adalardaki eskiyanin da temizlenmesi geregini ileri surdu. Ancak Amiral Nasuhoglu Ali Pasa bu teklifi kabul etmedi ve gorevinin Mora isyanini izlemek oldugundan soz ederek, diger adalar icin donanmadan gemi ayirip veremeyecegini soyledi. Amiral; Vahit Pasa'yi, Vahit Pasa da amirali Bâbiâli'ye sIkâyet etti. Saray entrikalari Sonucunda Vahit Pasa gorevden affini istemeye mecbur oldu. Istanbul yonetimi Vahit Pasa'nin Anadolu yakasina gecmesine izin verdi ve Alaiyeli Abdi Pasa, onun yerine Sakiz kumandani olarak atandi. Ancak sonradan gelisen olaylar, Vahit Pasa'ya hak verdirmistir. Hem Mora'da, hem Sakiz Adasi'nda hem diger adalarda Turk ve musluman halka buyuk bir katliam ve surgun uygulanmistir. Sonra Turkler'in kafataslari "Turkler'in kestikleri Rum kafataslari" diye sergilenmistir! GIRIT ADASI : 1645 yilinda, Sultan Ibrahim zamaninda Hanya kalesinin fethi ile baslayan Girit savasi, 25 yil surmus, 1669 yilinda ve 4.Mehmet zamaninda Fazil Ahmet Pasa'nin adanin cogunu fethetmesiyle sonuclanmistir. Nihayet 1715 yilinda Damat Ali Pasa'nin Suda, Spinalunga ve Granbusa kalelerini de almasiyla adanin tumu Turkler'in eline gecti ve ondan sonra imtiyazli bir eyalet olarak varligini surdurdu. Mora Isyani sirasinda Girit Rumlari kurduklari Heteria cemiyetinin propogandasi ile isyan ettiler. Daglik koylerde yasayan Rumlar Turkler'le meskûn kasaba ve koylere hucum ettiler, silahsiz erkeleri oldurduler, kadinlara, kizlara saldirdilar, evleri yagmaladilar. Misir Valisi Kavalali Mehmet Ali Pasa'nin oglu Ibrahim Pasa 1925 yilinda Mora isyanini bastirinca ada duruldu. Ancak 1830 yilinda Yunan kralliginin kurulmasi ile Girit Rumlari tekrar isyan ettiler. 1831 yilinda Mehmet Ali Pasa'ya Girit valiligi verilince isyan bastirildi. Mehmet Ali Pasa 1840 yilinda yerini Mustafa Naili Pasa'ya birakti. Ancak Yunan multecilerin tahrikleri ile adada yer yer isyanlar basladi. 1866 yilinda Ruslar'in Hanya konsolosunun da tesviki ile Rum papaz ve ogretmenlerin kiskirttigi Rumlar teskilatlanarak buyuk bir isyan baslattilar. Hatta bir hukûmet kurarak adanin Yunanistan'a ilhakini ilân ettiler! Avrupa devletlerinin baskilari ile tavizler pespese geldi. Once sancaklarda mutasarriflari n yarisinin Islam, yarisinin Hiristiyan olmasi kabul edildi. 93 Harbi sirasinda (1877) tekrar isyan eden Rumlar'a "ozerk" denecek kadar serbest bir idare sistemi saglandi. Devlet ricâlinin bir kismi,simdikiler gibi "ver, kurtul" zihniyetinde idi, ancak Sultan 2. Abdulhamid bunu siddetle reddediyordu. Rumlar bir turlu dek durmayinca, 1889 yilinda Sâkir Pasa adaya gelerek umumî afilan etti, ancak Rum haklari da fermanla onemli olcude kisitlandi. 1896'da saldirilar ve catismalar tekrar adaya yayildi. Kustah Yunan prensi George adaya gemiler gonderip asker cikardi. Osmanli Devleti'nin mudahalesiyle gemileri geri cekti, ancak askerler adada kaldi. Ancak buyuk devletlerin baskilari ile adadaki Osmanli askeri sayisi azaltildi ve Osmanli sancagi ancak Hanya kalesinde dalgalanir oldu. Adanin valisi olarak da Prens George secildi. Boylece ada fiilen kaybedilmis oldu! Prens George 1900 senesinde Hanya kalesindeki Osmanli sancaginin yerine Yunan bayragi cektirdi. 1908 yilinda adanin Rum millî meclisi Yunanistan'a ilhaki kabul etti. 1910 yilinda musluman mebuslari meclise kabul etmemeye karar verdiler! Ada Balkan Harbi'ni muteakip Londra veBukres antlasmalari ile resmen Turkiye'nin elinden cikmis oldu. (1913) Tahmiscizâde Mehmed Mâcid "Girit Hatiralari" kitabinda soyle yaziyor: - "TURKLER'e âit buyuk koyun surulerinin yayildigi yesil otlaklarin arasindan neseyle akip giden derelerin fisiltilarinda, sanki hunhar Girit palikaryalari nin oldurdukleri, diri diri yaktiklari TURK kizlarinin, besIkteki TURK yavrularinin yurekleri yakan iniltileri, bugun hâlâ yankilar yapiyor!.." - "Gok gurultuleri âdeta 1283 (1867) tarihinde patlak vermis olan isyani bastiran, veeskiya surulerini imha eden Serdar Omer Pasa'nin emrindeki 100.000 TURK askeri ile yerli mucahitlerin top ateslerinin gurultulerini andiriyor!.." - "Adanin batisindaki Seline kazasini susleyen yuzbinlerce zeytin agaclarinin dallari, sanki 1312 (1896) senesinde Kadano koyunde albay Vassos kumandasindaki 17.000 kisilik dusman kuvveti tarafindan kusatilan ve tam 45 gunluk bir mukavemetten sonra, ecnebî (Hiristiyan Bati) askerlerinin mudahalesiyle Hanya kalesine cekilen 700 kadar TURK'un kahramanlik hatirasi karsisinda hurmetle sallaniyor!" - "Yine o tarihte Akrator yarimadasinda bulunan Isternis koyu eskiyalar tarafindan kusatilmak uzre iken, koydeki TURK aileleri daha once davranrak kacip sehre siginmislardi. Fakat koyun yardimsever zenginlerinden Mehmed Aga kacmaga muvaffak olamayip, karisi ve cocuklariyla birlikte evinde mahsur kalmisti. Bir kac gun devam eden mudafaasi sirasinda, pencerelerden yagdirdigi kursunlarla cânilerden bir kacini yok eden Mehmed Aga, bilâhare namusunu eskiyalara cignetmemek icin son kursunlarini karisiyla kizlarina sIkarak onlari oldurmus, ve nihayet kendisi de intihar etmisti!" - "23 Ocak 1312'de (1897) Hanya'da Rumlar'in muslumanlar uzerine kursun yagdirmaga ve muslumanlarin da buna siddetle karsilik vermesiyle âniden patlak veren kavga, kanli isyan hareketine butun Rumlar'in katilmasi luzumunu ihtar eden bir isaret teskil ediyordu! Gercekten 2-3 gun zarfinda isyan adanin her yerine yayildi. Her tarafta silah sesinden, koyleri sehirleri bir ates yiginihaline ceviren yangin catirtisindan, yaralilarin, dul kadinlarin, sehit yetimlerinin iniltisinden baska bir sey isitilmiyordu! " - "Adanin dogusundaki Istiye kazasindan gelen vatandaslarimiz Rum barbarlari tarafindan camilere kapatiliyor, dinamit veya petrolle atese veriliyordu! 3-4 gun icinde 1000'den fazla TURK kardeslerimiz en vahsi, en alcakca bir sekilde imha edildi." - "Hanya'da bulunan Fransiz konsolosu Blanc,Turkluge asiri derecede dusman idi. Fransa Dis IsleriBakanligi'na cektigi telgrafta Istiye civarinda meydana gelen fecî katliamin guyâ TURKLER tarafindan Hiristiyanlar' a karsi yapildigi yolunda malûmat vermek gibi alcakca bir harekete tevessul etmisti! Blanc'in cektigi bu telgraf, Fransa kamuoyunu TURKLUK aleyhine galeyâna getirdi ve o gun Paris Universitesi' ndeki TURK ogrencilere saldirida bulunuldu." - "Adaya cikan itilaf devletlerine mensup taburlarin, ozellikle Fransiz mustemleke mufrezelerinin muslumanlara karsi giristigi araliksiz tecavuzler pek siddetli, pek alcakca, ve pek terbiyesizce idi. Hele bir gun Provilia koyundeki Fransiz karakolu erlerinden biri^Gani bir asabiyetle silahina sarildigi gibi, 'TURK, TURK, TURK!' diye bagirip kosarken, yolda her rastladigi muslumana ates ediyordu! Bu azgin canavar Ali Sahane adli bir zavalliyi sehit ettigi gibi, 4-5 masum TURK kardesimizi de olum derecesinde yaralamisti!" - "Beyannâme ilan edildigi gunde (4 Ocak 1898) adada 100.000'e yakin TURK vardi... Onu ilan eden (Emperyalist Hiristiyan Bati Avrupali) devletler, Girit eskiyasini aciktan aciga desteklemislerdir. Beyannâmede sehirlerde mahsur kalmis koylu TURK ahalinin koylerine donebilecekleri acikca belirtildigi halde, o yolda hic bir adim atilmamistir!" - "TURKLER'den bir cok zevatin baslarindan fesler kapilip yirtilmak, Musluman evlerinin kapilarina siddetle vurularak TURKLUK, MUSLUMANLIK hakkinda en cirkin kufurler ve tehditler savurmak,sapkalari ni yoldan gecen Islâm kadinlarinin semsiyelerinin uzerine ativermek, minare alemlerine nisanalarak binlerce kursun sIkmak, ezan okuyan muezzini tasa tutmak, aksakalli yaslilarimiza yol ortasinda saldirmak, merkep kopek gibi hayvanlari Mehmet, Mustafa, Hasan gibi isimlerle cagirmak, Ramazan gunlerinde Muslumanlar'a zorla sarap icirtmek, istavroz cikarttirmak, resmî dairelerde calisan butun TURK memurlarin gorevlerine son vermek, Muslumanlar'in zeytinliklerini, bag ve bahcelerini yagmalamak, Hiristiyanlar arasinda eksIk olmayan hirsizlik olaylarini Muslumanlar'in uzerine atmak, din kardeslerimin kaatillerini, yakalanmis olmalarina ragmen beraat ettirmek veya 4-5 ay sonra serbest birakmak... gibi ihanet ve hiyânetler ard arda devam ediyordu." - "Ahh, hic hatirimdan cikmiyor...Sevgili mehmetciklerimiz 1314 (1898) Ekiminde adadan ayriliyorlardi. .. Birdenbire evimizin onune gelen bir bando takimi 'Siz TURKLER'i kesiniz! Zâlimi parcalayiniz!' anlamindaki eski Yunan marsini calmaya basladi!" Zulum ve eziyet adanin Yunanistan'a gecmesi ile de bitmez!.. - "Istiklâl savasini muteakip, Anadolu'dan goc eden Rum muhacirlerin Hanya'ya geldikleri gunlerde, bir cete reisi Provilia koyunde oturan Havva ismindeki guzel bir kizi, once Hiristiyan yapmak, sonra da onunla evlenmek sevdasina dusmus...Bir aksam arkadaslariyla kizi zorla kacirip uzak koylere goturmus. Kiza Hiristiyanligi kabul etmesini ve kendisiyle evlenmesini teklif etmis. Fakat bu dindar ve iffetli TURK kizi yapilan teklifi siddetle reddetmis. Bunun uzerine tam kirk gun olumle tehdit edilerek dovulmus, elbiseleri parca parca edilmis. Nihayet muslumanlarin sIkâyeti uzerine konsoloslarin mudahalesiyle kizin ailesine iadesi saglanmis." Rahmetle andigimiz Mehmed Mâcid'in su ibret verici sozleriyle Girit meselesini bitirelim: - "GIRIT ADASI, ne MELIK MOLLA EBU ABDULLAH ES-SAFIR'in PADOL tepesinde aglayarak KRAL FERDINAND'a teslim ettigi (ENDULUS'UN SON KALESI) GIRNATA gibi,
Ne de ARNAVUT HASAN TAHSIN PASA'nin emri altindaki 40.000 askere bir kere bile silah patlatmadan BALKAN ordularina teslim ettigi SELÂNIK gibi, savunmasiz olarak dusman tarafindan zaptedilen bir Musluman memleketi degildi!"
- "GIRIT ADASI ancak INGILTERE, FRANSA, RUSYA ve ITALYA'nin askerî mudahalesi uzerine, TURK askerlerinin adadan uzaklasmak zorunda kalmasindan, ve yerli halkin savunma silahlari ellerinden alindiktan sonra, YUNANISTAN'a peskes cekilebildi!"

BALKAN HARBI (1912) : Balkan Savasi; Bulgaristan, Sirbistan, Yunanistan ve Karadag'in Osmanli Devleti'ne harp ilan etmesi ile baslamistir... Bulgar Krali Alman asilli Ferdinand, "Hiristiyanlari esaretten kurtarmak icin Turkler'e harb acmak zorunda kaldiklarini" soylemisti. Savas sirasinda Yunan ve Bulgar sansurune ilâveten Rus sansuru de etkili idi. Sadece Hristiyanlarin hissiyatini oksayan haber ve yazilara imkân taniniyordu. Turkler zulum ve vahsete kalkismis gibi gosterilerek dunya kamuoyu aldatilmakta idi. Gercekleri ortaya koymaya calisan Piyer Loti ve Klod Farer onceleri hakarete ugramislar ve kendilerine inanilmak istenmemisti! Ancak butun sansure ragmen Balkan devletlerinin giristikleri tuyler urpertici zulumler en sonunda gizlenemeyecek hale gelmis, bir cogu resmî vesIkalar her tarafta gorulmeye baslamisti. Saldirgan carikli komitacilarin din gayretinden ziyade; yagma, talan, irza tecavuz, ve kinlerini tatmin etme pesinde olduklari meydana cikmisti. Bu zalimler musluman evlerinden tatmin olmadiklari takdirde, hiristiyan evlerine de saldiriyorlardi ! Musluman kadinlari zorla hiristiyan yapmak icin olum ve irza gecme tehdidi ile kiliselere goturuyorlar, istemeyerek hiristiyan olanlara dahi sonradan tecavuz ediyorlardi! Balkan ordulari, tipki 2. Mahmud doneminde Yeniceriler'in ortadan kaldirmasinin yarattigi bosluk gibi, Mesrutiyet ve particiligin yarattigi bosluk icinde olan Osmanli ordusunun zaafindan istifade ederek, 15 gun icinde hudutlarimizi gecmis, Turk beldelerini yagma, talan ve tahribe koyulmuslardi. .. Gectikleri yerlerde evleri, ekinleri yakiyor coluk-cocuk, genc-ihtiyar demeden ele gecirdigi koyluleri cesitli iskencelerden sonra olduruyorlardi.. . Genc kiz ve kadinlari ise oldurmeden evvel doverek, zorlayarak irzina geciyor, bir kismini da kiliselere goturerek zorla Hiristiyan yapiyorlardi. Reddedenleri, digerlerinin gozleri onunde yavas yavas, en âdi usullerle olduruyor, geri kalanlara korku saliyorlardi.. . Memeleri, tenasul uzuvlari kasatura ile kesilen, saclarindan asilan kadinlar... gozleri oyulan, kulaklari, burunlari, dilleri kesilen veya duvarlara kulaklarindan cakilan erkekler... aglamalarina engel olmak icin kundaklarinda sungulenip parcalanan cocuklar... bunlar her yerde tekrarlanan mezalimin alelâde hadiseleri idi! Bu kanli-kinli Hacli ordusuna, yol uzerindeki yerli Hiristiyanlar da iltihak ediyor, bu yuzden Muslumanlarin cogu nereye kacsa kurtulamiyor, yakalaniyor, olduruluyor, olduruluyor, olduruluyorlardi! .. Her nasilsa kacabilenler, ac, ciplak, perisan kafileler halinde gunduzleri ormanda, agaclarin arasinda saklaniyor, geceleri de sogukta, karda, tipide yol almaya calisiyorlardi!.. Bunun ne demek oldugunu, 24-35 yas arasindakiler hem Bosna facialarindan, hem de Kosova felâketinden dolayi bilirler. Boyle perisan kafileler televizyon ekranlarina yansimisti. (1990'lar).. . Ama cekilen acilarin ne kadar buyuk oldugu, yasamadan bilinmez, filim gibi seyretmekle olmaz! Camilere giren komitacilar, duvarlarda asili duran âyet levhalarini yerlere atiyor, Kur'an-i Kerimleri parcalayarak ayaklar altinda cigniyordu!.. Bunu da yasadik. Amerikan askerleri, Guantanamo iskencehanesinde yillardir tutulan Muslumanlar'in elinden aldiklari Kur'an-i Kerimleri (hâsâ!) tuvalet kâgidi olarak kullanmislardi! .. (2000'ler) Tekkeler, zaviyeler ahir haline getiriliyor, turbeler icindeki evliya mezarlari kaldirilarak saman ve arpa deposu yapiliyor, sehitlerimizin mezar taslari ile helâ insa ediliyordu. Ciftlik sahibi beylerin butun mallari yagma ediliyor, kendileri de ciftlik kapisina ayagindan asilip altina ates yakiliyordu! Butun bu vahsete ragmen, korkunc bir karsi propoganda ile "Turkler'in Hiristiyanlar' a zulmettigi" Avrupa'da yayiliyor, bunun icin hayalî kartpostallar, brosurler bastiriliyor, haberler, kitaplar yayinlaniyordu. DIMITRI KITSIKIS adli Rum'un YUNAN PROPOGANDASI (Istanbul, 1963'de tercumesi yayinlandi) adli kitabi bu isin nasil yapildigini anlatmaktadir. Yine de yabanci gazeteciler arasinda sahit olduklari manzara karsisinda isyan edenler de cikiyordu. Bunlardan birisi soyle yazmisti: - "Trakya ve Makedonya'da nazarlara carpan facialar, ilk cagin ve orta cagin zulum ve vahsetlerini fersah fersah gecmistir!" - "Her nereden geciyorsak, parca parca olmus cesetler, yanginlar icinde yakilip yikilmis koyler, tahrip edilmis ciftlikler, yagma edilmis ev ve dukkânlar, kiliseye cevrilmis camiler, acliktan can cekisen binlerce aile, irz ve namuslarina tecavuz edilmis yuzlerce genc kiz..." - "Hasili, tuyler urpertecek facialar, tasvir ve yazmakla bitmeyecek zulumler goruyoruz. Ey medenî Avrupa! Bu zulumlere daha ne kadar muddet seyirci kalacaksin?" Bu tarz bilgileri ihtiva eden vesIkalardan bazilari sunlardir:

- Fransiz subayi Mosyo Folon'un Deba gazetesinde yayinlanan raporu, - Jandarma mufettisi Fransiz generali Buman'in gonderdigi resmî rapor,

- Paris'te Fransizca yayinlanan Jon Turk gazetesinin" Muttefiklerin Dosyasi" ser'i yazisinda yer alan vesIkalar...
Daha sonra bu vesIkalar Jan Rupi yazdigi "Dogu Savasi ve Balkan Hukûmetlerinin Zulumleri" adli kitaba da girmistir.

- "Balkan Zulumlerinin VesIkalarini Yayinlama Cemiyeti"nin yayinladigi belgeler, - Selânik Valisi'nin 9 Aralik 1912 tarihli raporu,

- Istromca Muddeiumumisi' nin 24 Ocak 1913 tarihli raporu,

- Ecnebi gazetecilerin kendi gazetelerinde yayinladiklari raporlar.

- Balkan Savasi'ninda Yunanlar, girdikleri sehirlerdeki hapishanelerden kaatilleri cikararak, her birine resmî bir sifat veriyor, sonra bunlarin oldurdukleri insanlarin uzerinden cikan paradan hisse veriyorlardi! .. Bunu Osmanli tâbiyetinde olan Rum doktor Andoki'ye dahi uyguladilar. Andoki'yi olduren kaatile, bankadaki parasinin bir kismini verdiler. Karisinin feryatlarina aldirmayarak mallarini musadere ettiler!

- SIROZ, DRAMA, KAVALA, NUSRETLI ve DEMIRHISAR halki tepeden tirnaga Bulgarlar tarafindan soyuldu!.. DEDEAGAC ve ISTROMCA'da evlerin pencerelerinde solmus bir perde dahi birakmadilar!. . Sandiklardaki kefen bezlerini dahi aldilar! Yerli Bulgar ahali askerlere ve komitacilara yardim ediyordu. Herkesin mâlî durumu az cok bilindiginden, bir seyler gizlediginden suphelenilenlere, cok agir zulum ve iskence tatbik ettiler!

- DEDEAGAC'ta yanlislik olmasin diye Hiristiyan evlerinin kapisina hac isareti koymuslardi. Fakat sonradan capulculugun olcusunu oyle kacirdilar ki, Rum evlerine de daldilar!.. Italyan rahipleri silah tehdidi ile soydular!.. Fransiz rahiplerin ellerindeki paralar da ayni sekilde gaspedildi. Bulgar ordusu sehre girince, kumandan General Kenol'a sIkâyette bulunuldu. Ancak general toplanan paradan geri alabildigini kendi cebine atti!

- Bulgar papazlari, zaptedilen her sehir ve koye ordunun onunde giriyorlar, Muslumanlar'in mal, can ve irzlarini "helâl" ilân ediyorlardi!. . Kocalari, babalari oldurulen genc kiz ve kadinlar yaka paca kiliseye getirilerek din degistirmeye zorlaniyorlardi !..

- Bulgarlar ISTROMCA'da gruplar halinde genc Turk kizlarini kiliseye goturerek hiristiyanlasti rdilar!.. Kabul etmeyenler, digerlerinin gozu onunde gozleri oyularak, memeleri hancerlenerek yavas yavas oldurulduler!.. Digerleri can korkusu ile papazin dedilerini tekrar etmek zorunda kaldilar!

- 5 Kasim 1912'de ISTROMCA askerî Valisi, sehrin Rum metropolitine "butun ahaliyi Hiristiyan yapmasi" icin bir emir gonderdi!..
8 Kasim'da 300 Bosnak aile, olum tehdidi ile kiliseye goturulerek zorla Hiristiyanlastirildi.

- RAHMANLI'da once katliam yapildi, sonra sag kalan ahalinin tamamen Hiristiyan olmasi luzumunu ilan ettiler!. Kabul edilmezse, halki camiye doldurarak imha edeceklerini bildirdiler. Neticede kabul etmeyenleri soyledikleri gibi oldurduler! Garsofi imzasi ile Bulgaristan' dan gonderilen bir mektupta: - FILIPE'ye bagli CORYANO nahiyesi imami MUSTAFA EFENDI, bir Bulgar papazi tarafindan 27 Kanunisâni 1913'de tevkif edilerek TOLASTIR nahiyesine getirildi. Muslumanlar'in zorla Hiristiyanlasti rilmasi ayinini muteakip, papaz, imama donerek , 'Eger koyunun Islamlar'ina da Hiristiyanligi kabul ettiremezsem, seni asacagim,' dedi. Imam jandarmalarin muhafazasi altinda koyune dondu. O gece evvela kizlarini ve karisini bogazladi, sonra kendisini asti!"
- "Sikâyet uzerine FILIBE kumandani GENERAL ILYOF, Musluman koylerine gitti, ama TESPINO'ya bagli DORKOBO ve KOSTONDOVO koylerine varir varmaz camileri yiktirdi!.."

- "Bulgarlar, Islamlar ile meskûn koylerde her turlu vahseti irtikap ediyorlar! Musluman kizlarinin zorla Hiristiyanlar ile evlendiriyorlar! .. Yuzlerce fukara ve zuafa, ac-bîilâc sokakta dolasiyorlar, zerre kadar merhamet gormuyorlar!"
(Avram Galanti, Tarih Dunyasi cilt 3, sf. 21, 1951)

Bulgar ordusu, Bulgar ve Yunan ceteleri icin irza tecavuz alelâde bir hadise idi!.. Bunun benzerine, 1990'larin basinda Sirp, Hirvat cetelerinin Bosna'da uyguladiklari zulum ve tecavuzleri ile sahit olduk!.. Dnbinlerce Musluman kadin, komsularinin bile tecavuzune ugradi! Sirplar genc Musluman kadinlardan ceteler ic in genelevler olusturdular. Ayni davranisi, Japonlar 1940'larda Kore'ye girdiginde, askerleri icin yapmisti! Zincirini koparmis gibi saldiran bu vahsi eskiyalar takattan kesilinceye kadar tecavuzlerine devam ediyor, mecalleri kalmayinca da zavalli kadinlarin tenasul uzuvlarini kasatura ile kesiyor, olduruyorlardi! Kadinlara kocalarinin onunde bile tecavuz ettiler!.. Kursuna dizmek veya iskenceyle yavas yavas oldurmek uzere bagladiklari erkeklerin gozleri onunde kizlarini kirlettiler! ..

Ozkan BOSTANCI
DUNYADA TURK SOYKIRIMINI BELGELEYEN KITAPLARDAN BAZILARI :

- Anadolu'da Yunan Zulum ve Vahseti (I, II ve III. Kisimlar) , Ankara Matbuat ve Istihbarat Matbaasi, 1338 (1922)
- Bulgar Mezalimi , Istanbul, 1325 (1909)
- Bulgar Vahsetleri , Istanbul, 1328 (1912)
- Bursa Vilâyetinde Yunan Fecaii , Bursa Vilayet Matbaasi, 1342 (1925)
- Pierre Loti , Can Cekisen Turkiye, Istanbul , 1329 (1913)
- Dimetoka'da Kanli Bir Levha , 1325 (1909)
- Izmir ve Mulhakati ile Civarinda Yunan Isgâlinden Mutehaddis Fecaii Hakkinda Vurûd Eden Raporlar ile Bazi Muharrerat ,
Hilâl Matbaasi, Istanbul, 1335 (1919)
- Izmir Fecai
- Seyh Musir Huseyin Kaydavi , Islâma Cekilen Kilic, yahut Alemdârân-i Islâmi Mudafaa , Istanbul , 1919
- Ahmed Cevad , Kirmizi Siyah Kitap , Istanbul, 1329 (1913)
- Lozan Zabitlari (4 cilt ve ekleri) , Ahmet Ihsan ve Surekâsi Matbaacilik Osmanli Sirketi, Istanbul, 1341 (1925)
- Makedonya'da Yunan Mezalimi , Istanbul, 1914
- Muslumanlara Mahsus, Istanbul , 1329 (1913)
- Orta Anadolu'da Yunan Mezalimi (I,II,III ve IV. cuzler) , Orhaniye Matbaasi, Istanbul, 1337 (1921)
- Pontus Mes'elesi , Ankara Matbuat ve Istihbarat Matbaasi , 1338 (1922)
- Turkiye'de Yunan Fecaii Cilt I-II , Matbua-i Ahmet Ihsan ve Surekâsi, Istanbul , 1338 (1922)
- Turk Kaatilleri ve Yunanlilar , Matbaa-i Amedi, Istanbul, 1322 (1906)
- Seyh Musir Huseyin Kaydavi , Turkiye Islâm Imparatorlunun Istikbâli , Istanbul, 1919
- Pol Hevri , Turkiye Nasil Paylasildi? Istanbul , 1329 (1913)
- Yurekler Acisi , Matbuat ve Istihbarat Matbaasi , Ankara, 1337 (1921)
- Zavalli Pomaklar , Istanbul, 1330 (1914)
- Teoman Ergene, Turk Ortodokslari , Istanbul, 1951
- Dimitri KitsIkis , Yunan Propogandasi , Istanbul , 1965
- Kadir Misirlioglu, Yunan Mezalimi , Sebil Yayinevi, Istanbul, 1977
- Kadir Misirlioglu, Lozan - Zafer mi, Hezimet mi ? , Sebil Yayinevi, Istanbul, 1971
- Mehmet Arif , Basimiza gelenler , 3 Cilt , Tercuman, 1001 Eser
- Hasan Izzettin Dinamo , Kutsal Isyan - Kutsal Baris , 15 cilt
- H.Yildirim AGANOGLU , Osmanli'dan Cumhuriyete Balkanlarin Makûs Talihi: Goc , Kum Saati Yayinlari, Istanbul 2001
- Zekeriya Turkmen , Belgelerle Yunan Mezalimi , Ocak Yayinlari; 2000
- Mehmet Gokhan , Kibris'ta Rum - Yunan Mezalimi , Yeni Avrasya Yayinlari , 2003
- YUNAN MEZALIMI , Yeni Istanbul Yay. , 1970
- Mustafa TURAN , Yunan Mezalimi (Izmir, Aydin, Manisa, Denizli - 1919-1923) , Ankara, 1999
- Murat Ozcan , Tarihin Isiginda Yunan Mezalimi , IQ Kultur-Sanat Yayincilik , 2003
- Omer Seyfettin , Bomba
- Omer Seyfettin , Beyaz Lâle
- Halide Edib Adivar , Vurun Kahpeye
- Halide Edib Adivar , Turk'un Atesle Imtihani
- Mehmet Perincek , Ermeni Devlet Adami B.A. Boryan'in Gozuyle Turk-Ermeni Catismasi , Kaynak Yayinlari, 2007
- Ermeni Komitelerinin Emelleri ve Ihtilal Hareketleri , Kaynak Yayinlari, 2007
- Ovanes Kacaznuni , Tasnak Partisi'nin Yapacagi Bir sey Yok , Kaynak Yayinlari, 2005
- A.A. Lalayan , Tasnak Partisi'nin Karsidevrimci Rolu , Kaynak Yayinlari, 2007
- Kizil Kitap, Tasnak Mezalimi , Kaynak Yayinlari, 2007
- A.B. Karinyan , Ermeni Milliyetci Akimlari , Kaynak Yayinlari, 2007
- Selami Kilic , Ermeni Sorunu ve Almanya , Kaynak Yayinlari, 2007

Paylaşımından dolayı; Erdogan GULTAS'a çok teşekkürler...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Bulgaristan Muhacirlerinin dramı

Bulgaristan Muhacirlerinin dramı

EDİRNE - Bulgaristan'ın uyguladığı politikalara dayanamayarak ana vatana zorunlu göç eden Türklerin acı ve hüznünü fotoğraflayan sanatçı, anılarını siyah beyaz karelerle sergiye dönüştürdü.

Yıl 1989... Yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan çekip gitmeleri için Bulgaristan Lideri Todor Jivkof'un Türkleri sindirme politikalarında son noktaya gelinmiş ve Bulgaristan'da yaşayan Türkler, ana vatanın sahip çıkmasıyla yerlerini yurtlarını terk etmeye başlamışlardı.

Türk köylerinin adı Bulgarca yapılıyor, kamu alanlarında Türkçe konuşmak yasaklanıyor, din özgürlüğü kısıtlanıyor ve Türk isimleri Slavlaştırılmak isteniyordu.

Jirkov'un ''asimile'' uygulamalarına boyun eğmeyen 310 bin Türk, kitleler halinde Bulgaristan'dan ayrılarak, ana vatana geliyordu. Kimi gruplar, Kapıkule Sınır Kapısı'ndan kimileri de Kırklareli'nin Dereköy Sınır Kapısı'ndan tren, kamyon, tırlarla giriş yapıyorlardı.

O günlerde anılarını, komşularını, topraklarını geride bırakmış gözü yaşlı insanları kadrajına alan dönemin Hürriyet Haber Ajansı Edirne Büro Şefi, fotoğraf sanatçısı Behiç Günalan, çektiği fotoğraflarla tarihe bir anlamda not düşüyordu.

''İNSAN SELİ KAPIKULE'Yİ SARMIŞTI''
O dönemde çektiği fotoğraflardan oluşan bir sergi açan Günalan, Bulgaristan'dan göç taşıyan her trenin, her otomobilin içinde bir dram yaşandığını söyledi. Göç dalgasının birden büyüyeceğini, yöneticiler dahil kimsenin düşünmediğini ifade eden Behiç Günalan, şunları kaydetti:

''Aslında hiçbirimiz bu göç dalgasının kısa sürede bu kadar büyüyebileceğini tahmin etmedik. Göç treni Kapıkule'ye ulaştığında karşılaştığımız dram bizi şoka soktu. Olayın büyüklüğünün haber merkezlerinde, Ankara'da algılanması da geç oldu. İlk trenin ardından ikinci ve üçüncü de perona girince gerçek anlaşıldı. Bu bir şaka değildi, yaşadığımız yüzyılda tanık olacağımız büyük bir olaydı.''

Göçün, yaklaşık 3 ay sürdüğünü bildiren Günalan, ''Yaklaşık üç ay geceli gündüzlü Kapıkule'de yattık, kalktık. Zorunlu göç kara yolunda da başlayınca, Kapıkule'nin o devasa alanı insan seline döndü'' dedi.

Göçle gelen soydaşların her birinin yüzünde geride bıraktıklarının endişesi olduğunu anlatan Behiç Günalan, şöyle devam etti:

''Ailelerin çoğu parçalanmıştı. Gelenler, geride kalanların akıbetlerini bilmiyordu. Öylesine bir panik havası vardı ki araba tekerleklerini, soba borularını yanlarında getirenler bile vardı. Bazı çocuklar kuş kafeslerini taşıyorlardı. Yorgundular, çaresizdiler, Türkiye'ye ulaşmanın güvencesi onları avutuyordu, ama umutsuzdular. Yorgun, çaresiz, umutsuz binlerce insanı düşünün, onlardaki çaresizlik bizi de etkiledi.''

Göçün olduğu dönemde Hürriyet Haber Ajansı Edirne Büro Şefi olan Günalan, göç fotoğraflarını çeşitli alanlarda sergilediğini kaydederek, ''O günlerde yerli ve yabancı gazeteciler tarafından on binlerce fotoğraf çekildi. Bu fotoğraflar haber merkezlerine düştükçe, olayın büyüklüğü ve dehşeti daha anlaşılır oluyordu. Sergilerde yer alan yaklaşık 50 kare de benim objektifimden elimde kalanlar. Onlar tanık oldukları büyük olayı tarihe dip not olarak düşüyorlar. Çok şey söylenebilir. Ama fotoğraflar her şeyi söylüyor. Onlar doğruyu, yalnızca doğruyu söyleyen tanıklardır'' diye konuştu. (AA)

20 Mayıs 2009 Çarşamba

BASIN AÇIKLAMASI - Bulgaristan Göçmenlerinin Dikkatine

BASIN AÇIKLAMASI

19.yüzyıl sonlarından itibaren Bulgaristan’da milliyetçilik akımının giderek gelişmesi ve ülkenin bağımsızlığı ile sonuçlanan sürecin 14.yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’dan Rumeli’ye doğru gerçekleşen Türk nüfus hareketlerinin ters yöne dönmesinde önemli bir etken olmuştur.

Bulgaristan’dan ülkemize kitlesel göçlerin 1912-1913 yıllarındaki Birinci ve İkinci Balkan Savaşları sonrasında, Bulgaristan’daki rejim değişikliğini müteakip 1950-1952 yılları arasında, 1966 yılında ve son olarak da 1989 yılında zorunlu göç şeklinde meydana gelmiş, yalnızca 1989 yılında yaklaşık 400.000 soydaşımızın göçe tabi tutulmuştur.

Dört ana dalga şeklinde yaşanan göçlerin iki ülke arasında köklü ve karmaşık bir emlak sorunun doğmasına neden olmuş, bu durumun çoğunluğu tarım sektöründe istihdam edilen soydaşlarımızın toprak taşınmazlarını Bulgaristan’da bırakmaları ile sonuçlanmıştır.

Bahse konu göçlerle geride bırakılmış olan gayrimenkullerin kayıt altına alınabilmesi amacıyla Dışişleri Bakanlığı eşgüdümünde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Bursa İlinde faaliyet göstermekte olan Balkanlarda Adalet, Haklar, Kültür ve Dayanışma Derneği (BAHAD) tarafından yürütülecek bir çalışma başlatıldığı İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünün 31.03.2009 tarih ve 50000 sayılı yazılarından anlaşılmıştır.

Çalışmada ülkemiz genelinde bulunan Bulgaristan kökenli vatandaşlarımıza ulaşılarak, vatandaşlarımızın terk etmek zorunda kaldıkları gayrimenkullerine ilişkin bilgi ve belgelerin temin edilerek mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Bu çerçevede, göçler sonucunda ilimize gelen soydaşlarımızın bu konudaki “Başvuru Formu, gerekli bilgi, belge, telefon ve faks numaraları ile adresleri” Valiliğimiz İl Mahalli İdareler Müdürlüğü ile İl Dernekler Müdürlüğünden, İlçelerde ise Kaymakamlık İlçe Dernekler Büro Şefliklerinden temin edebilirler.

Kamuoyuna duyurulur.15.04.2009

Sefa ALTINTAŞ
Aydın İl Dernekler Müdürü

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Akdere Köyünden Göç Tarihleri:

Göç Tarihleri:

Şumnu akdere köyünden Osmanlı Rus harbinden sonra 1890 lı yılarında göçler başlamıştır. Köyden ilk göç edenler, 7 büyük aile imiş. Bu aileler ADANA Ceyhan Mustafabeyli kasabasına yerleşmişler. Aynı tarihlerde başka ailelerde göç etmişler onlardada ADANA Ceyhan mercimek kasabası taraflarına da yerleşenler olmuş.

Daha sonraki göçler 1951 ve 1952 yıllarında gene Türkiye?nin çeşitli yerlerine göç olmuştur. En çok gene Adana civarına olmuştur.

1977-1978 yıllarında Türkiye?nin bir çok yerine ( İzmir , İstanbul, Adana, Tekirdağ, ) köyden göç olmuştur.

En büyük göç ise herkezin bildiği gibi o büyük zulümlerin ardından gelen 1989 göçüdür. Bu göçte Türkiye dışında da bir çok yere gidip yerleşenler olmuştur.

1989? dan sonrası topraklarını ve her şeyini köyde bırakanların bir çoğu yeniden geri dönmüştür.
Geri dönenlerden bazıları da beli aralıklarla tekrar kacak olarak veya başka yolarla yeniden Türkiye?ye yerleşmişlerdir.


cetin_ahmet kardeşim seni ve akdere de Hasan'ı tebrik ediyorum, özverinize hayranım.
Evet dedemler 1890 lı yıllarda göç etmişler ve Adana Ceyhan ve Mercimek kazası civarlarına yerleşmişler. Buradan Ahmet kardeşimin dediği gibi 1890 lı yıllarda gelip Adana - Ceyhan civarlarına yerleşen aileler inşallah tanışalım ve görüşelim derim belki hiç bilmediğimiz akrabalıklarımız olabilir. Benim dedem göç yıllarında Topaloğlu Yusuf diye anılırmış, kardeşleri mercimek kasabasına yerleşmiş büyük dedem ise Ceyhan - İmamoğlu arasında hilmiye köyüne yerleşmiş, ancak köy ahalisi ulaşım nedeniyle uzun yıllar önce Kıvrıklı köyüne inerek hayatlarını orada devam ettirmekteler. Soyadımız BULGAY. İnşallah umduğum gibi insanlar aradıklarını bulurlar


Kesin bulucaklar belki uzun zaman geçicek ama yavaş yavaş daha çok üye oluyo elbet bir yerden bir bağlantı olacaktır insanlar arasında.

Çetin Ahmet Kardeşim,yukarıda bahsettiğiniz Mustafabeyli Köyüne göç eden 7 büyük aile herhalde şunlardır.1.Kaşıklar2.Kayraklar3.KüçükŞabanlar4.Ketenler5.CinKadirler6.Hatipoğulları7.KaraMustafalar... olabilir.Selamlar,başarılar.Allah sizden razı olsun.

Benim büyüklerimden öğrendiğim köye ilk yerleşen aileler.
Benim ailem yani Hacı Halil Hoca, Hacı İbrahimoğlu, Şah İbrahimler, Hacı Hafızlar, Karamustafaoğulları diğer ikisini kaydetmemişim. Sİzlerin yazdıkları daha sonra köye yerleşenler.

Şimdi babamla sohbet ediyoruz da onun ifadesine göre akdere tamamı Türk olmak üzere 750 haneden oluşuyormuş. 93 harbi denen 1877-78 Osmanlı Rus Savaşından sonra köye bir Bulgar gelip bakkal dükkanı açmış ve bu durum köylüyü rahatsız etmiş devletinde balkanlarda zemin kaybetmesiyle endişelenmişler o dönemde Şam a gavur girmez şeklinde bir söylem varmış köyden bir grup Şam a göç etmek üzere yola çıkmış Şam a giderken yol üzerinde bulunan bizim Mustafa beyli civarındaki topraklar hoşlarına gitmiş bir kısmı Şam a devam eymiş birkısmı ise yerleşmiş Mustafabeylinin ilk kurucuları 17 haneymiş. Şama gidenlerden daha sonra dönüp Mustafabeyliye yerleşenler olmuş. Örnek olarak Arap Salileri belirtiyor babam ve ilk göç hikayesinin böyle olduğunu ifade ediyor.

Bu verdiğiniz bilgilere göre daha önce birkaç kişiden duyduğum ilk göç eden 7 hane idi şimdi sizin babanızdan duyduğunuza göre bu hane sayısı 17 oluyor. Acaba bu 17 hanenin 7simi mustafa beylide kaldı ve diğerleri Şam' a gitti.
Ayrıca köye bu ilk geler bulgarlar dan sonramı köyde göçler başlamış ondan önce yerleşen bulgar veya hırıstiyan toplum olmuşmu hiç.
Babanızdan bildikleriniz ve hata o zamanlara ait eski fotolar varsa bizlerle paylaşırmısınız.
O zaman göc ederken veya yerleşik halde iken varsa tabi.
Çok seviniriz.


O kadar eski fotoğraflar yok elimizde. Ama en doğru bilgilerin aile olarak bizde olduğu kanaatindeyim. Daha önce köye yerleşen Bulgar yokmuş. Dedemin bizzat dedesinden aldığı bilgiler bunlar. Dedemin babası Çanakkalede şehit düştüğü için 4-5 yaşlarından itibaren dedesi tarafından yetiştirilmiş ve konakta bir çok bilgiye sahip olmuş. Daha çok amcamla paylaşılmış bilgiler ama babamda detaylı bilglere sahip. Köye ilk yerleşenler 17 hane Şam a gidenler ayrı. Muhtemelen halen Şamda akrabalarımız var ki Habil Hatipoğlunun eşi rahmetlik Hilmiye nenenin ailesinin de daha sonra Şamdan Türkiye ye geldiği babam tarafında ifade edilmektedir.
Daha detaylandıracağım bilgiler de mevcut yazdıklarıma cevap aldıkça sırasıyla yazabilirim.


Çanakkale savaşında köydende şavaşa gidenlerin olduğunu düymuştum ama kimler olduğunu bilmiyodum.
Dedenizin babası konakta yetiştirilmiş diyosunuz peki bu konak dediğiniz. Akdere köyundemi yoksa Adanadamı.
Birde elinizde olan köyle ilgili veya göçlerle ilgili eski fotoğraflar varsa paylaşırmısınız.
Köyle ilgi bilgileri bizden esirgemediğiniz için sizlere teşekür ederiz.
Ayrıca köydeki türbe ile ilgili ilgileriniz varmı. Bende kulaktan doğma bilgiler olduğu için burada yazmamıştım sizin bildiğiniz ve doğru olarak kannat etiğiniz bilgiler varsa onlarıda paylaşırmısınız.

Akdere ile ilgili çok fazla bilgimiz yok. Türbe ile ilgli de bir şey bilmiyorum. Dedemin babası Çanakkale ye Mustafabeyliden gitmiş. Bizmkilerin göçleri 1878-1890 civarında oysa Çanakkale savaşları 1915 yılında. Dediğim gibi amcamla sohbet ettikçe daha fazla bilgi öğreniyorum yeni bilgiler oldukça aktarırım.

Çok teşekur ederiz. yeni bilgiler bekleriz.
Saygılarımla.
İsaoğlarının mustafanın büyük oğlu

Avcı MEHMET

Avcı MEHMET

Bulgaristan'ın Şumnu Kasabası Akdere Köyü'nde doğan Avcı Mehmet, Ceyhan'ın Mercimek Köyü'ne yerleşmiş bir Bulgaristan Muhaciridir.
Avcı Mehmet , İlk Kuvay-ı Milliye'cilerden olup, Çukurova'nın çeşitli yerlerinde özellikle Kozan kuşatmasında, Ceyhan-Yumurtalık bölgesinde büyük hizmetleri vardır.
Avcı Mehmet, Andırın'da Tufan Bey'le görüştükten sonra Hamam Köyü'ndeki Ermenilerle çarpışmış,Mercimek, Sarı bahçe karakollarını basarak düşmanın silahlarını almış ve arkadaşlarına dağıtmıştır.
Avcı Mehmet Ahmet Ağa'yı tutuklayan Fransızlara yaptığı baskından sonra bir daha köyüne dönmemiştir. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Osmaniye'nin Toprakkale ilçesine yerleşmiştir.
Avcı Mehmet Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği üstün başarı ve hizmetlerden dolayı hiçbir yardımı kabul etmemiş ,hatta İstiklâl Madalyasını bile kabul etmeyerek "Ben bu işi vatanım ve milletim için yaptım" demiştir.
Avcı Mehmet 1970 yılında Toprakkale'de vefat etmiştir. Mezarı Toprakkale'de bulunmaktadır.

Mehmet Öztürk'un Göç Hikayesi

1951 yılının mart ayında babam Kobak Hasan, annem ve 2 kardeşimle beraber trenle yola çıktık. Bizimle beraber annemin babası Güllam Mustafa dedem, ninem, dayım (Prof.Dr.Hüseyin Ayan) ve iki teyzemler de vardı.   

Önce Edirne'ya daha sonra İstanbul'a geldik. İstanbul'da misafirhanede bir hafta kadar kaldık. Yıkandık, yeni çamaşır ve elbiseler verdiler. Yanımıza kuru yiyecekler ve ekmek vererek vapurla Kadıköy tarafındaki Haydarpaşa tren istasyonuna doğru yolcu ettiler. Verdikleri kumanyaların içinde siyah zeytinler de vardı. Hiç zeytin görmeyen bizler onları kara erik sandık. İştahla yemek için ağzına atan tükürdü, acı zehir gibi bunlar erik değil dediler. Haydarpaşa 'dan trene bindik ve Adana'nın Osmaniye İlçesi'nin Toprakkale Kasabasına geldik. (Şimdi Osmaniye 80.il oldu, Toprakkale'de ilçe).

Dedem Güllam Mustafa, Mustafabeyli köyünde daha önce Akdere'den gelmiş ailelerle mektuplaşıyor olmalı ki bizi karşılamaya gelmişlerdi. At arabalarına birkaç parça eşyamızı yükledik, bizlerde üzerine binerek Mustafabeyli'ye doğru yola çıktık. Yolumuz üzerindeki Sazlık (yeni ismi Maymunsuyu)Köyü'ne uğradık. Orada da Akdere'den gelen aileler vardı sanıyorum. Bizileri çok iyi karşıladılar, banyo yaptırdılar, yemek ikram ettiler. Daha sonra tekrar yola çıkarak aynı at arabalarıyla Mustafabeyli'ye geldik. 1924/26 yıllarında Akdere'den Mustafabeyli'ye gelen aileler bizlere sahip çıktı.

Damlarından hayvanlarını çıkarıp temizlediler, suvadılar, badana yaparak bizleri yerleştirdiler. Bu aileler Küçük Şabanlar, Kaşıklar, Veyseller, Doktor Hüseyin, Ketenler v.s. Akdere'den çok yoksul geldiğimiz için ekmek alacak, sigara alacak paramız dahi yoktu. 1951 yılı baharında Mustafabeyli'ye 19 ailenin 12'si Akdere'den 4'ü Hasanköyünden, 2'si Kırcali'den 1 ailede Urupçalı'dan gelme idi. Devlet bu ailelere birer dönüm arsa, ev yapmak için de gerekli malzemeleri verdi. Kişi başına da beşer dönüm tarla verdi. Bir sene içinde herkes evlerini yaptı. Babalarımızın hepsi iyi birer sanatkar olduğu için de iş buldular çalıştılar, kimseye muhtaç olmadan yaşadılar.

Emekli Öğretmen Mehmet Öztürk.

Akdere Forum Sitesinden Alınmıştır.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

2009 HIDRELLEZ KONUŞMA METNİ

2009 HIDRELLEZ KONUŞMA METNİ

Sayın Valim, Sn. Protokol, Değerli Konuklar.

     Baharın gelişini, toprağın uyanışını, tüm bitkilerin canlanışını, renklerin yeşile dönüşümünü simgeleyen bu hıdrellez gününde hepinizi sevgi ile, saygı ile kucaklıyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Hepiniz var olun, sağ olun sevgili kardeşlerim.

HIDRELLEZİNİZ, HIDRELLEZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN, HAYIRLI OLSUN, TÜM YAŞAMINIZ MUTLULUKLA DOLSUN…

Sözlerime başlamadan önce, Anneler günü nedeni ile, öncelikle sevgili yavrularını bu vatanımız ve bayrağımız uğruna feda eden, eski veya yeni tüm şehitlerimizin anaları başta olmak üzere tüm annelerimizin, ve meslek kıdemine göre belki yüzlerce, belki binlerce öğrencisini bu vatana, bu millete faydalı bireyler yetiştirmeye adayan onlara annelik yapan sevgili öğretmenlerimizin anneler gününü izninizle hepiniz adına kutluyorum. Var olsunlar, sağ olsunlar. Onların her biri elleri ayakları, hatta ayaklarının altı öpülesi analarımız bizim. Sevgili analarımızın bu özel günleri kutlu olsun mutlu olsun, sağ olsunlar, var olsunlar.

Arkadaşlarım!.. Ünlü bir düşünürümüz;

“Dost’u olmayan insan sadece tek bir kişidir... Dost’u ile birlikte hareket ederken ise asla iki kişi değildir.” demiş.

Bu güzel ve doğru söz her ne kadar, kendine gerçek dost edinememiş veya gerçek dostlarının değerini bilememiş insanlar için söylenmiş ise de, aynı durum uluslar arası arenada diplomatik çalışmalar yapma durumundaki devletler içinde aynen geçerlidir. Tabii ki bizim için de, sevgili Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz için de…

Sınır komşularımıza şöyle bir göz atalım. Hangisi gerçek dostumuz? Bırakın onları, Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da, Amerika’da hiç gerçek dostumuz bir ülke var mı?...

Peki bu yalnızlığımıza son vermemizin çaresi nedir?... Açık ve net söyleyeyim… Güçlü olmak, kendi içinde ayrılık nifaklarına aldırmadan hep birlikte başı dik olmak, bir bütün olmak, dimdik olmak…Zira, hepimiz Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve bekası yolunda çalışan herkes TÜRK’tür” tarifi doğrultusunda birer Türk’üz. Bir arada, bir bütün olarak ise TÜRK MİLLETİ’yiz. Hiç birimiz azınlık değiliz, hepimiz asli unsurlarız. Bu vatanın, bu milletin, bu bayrağın yılmaz bekçileriyiz… Bu vatanın sınırlarını kanları ile çizen, döktükleri kanın rengini al bayrağımıza veren dedelerimizin torunlarıyız. Bu vatan bizim, bu bayrak bizim. Bu şehitler ölmeyecek, bu vatan asla bölünmeyecektir sevgili kardeşlerim.

Arkadaşlarım, size Süleyman Apaydın’dan aldığım bir şiiri okumak istiyorum. Şairimiz bu şiiri ile günümüzün tehlikelerini ve Ulu Önderimizin bu durumlara karşı tepkilerini varsayım olarak dile getiriyor. Dinlersek sevineceğim…..

YIKIN HEYKELLERİMİ 

Ey milletim, ben Mustafa Kemal’im… 

Çağın gerisinde kaldı ise düşüncelerim,

Hala en hakiki mürşit değil ise ilim,

Kurusun damağım dilim, hepinizden özür dilerim…

Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi… 

Özgürlük hala en yüce değer değilse eğer,

Akçe, para, pul oluyorsa en yüksek değer,

Prangalı kalsın diyor iseniz çağdaş köleler…

Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi… 

Yoksa eğer çağdaş medeniyetin bir anlamı,

Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,

Baş tacı edebiliyorsanız sanatın içine tüküren adamı,

Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi… 

Yetmediyse acısı şiddetin, savaşın,

Anlamı kalmadıysa “Yurtta sulh, cihanda barış”ın,

Eğer varsa ödülü silahlanma ile yarışın,

Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi… 

Özledi iseniz feraceyi, fesi, peçeyi,

Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi,

Hala medet umuyorsanız şıhtan, şeyhten, dervişten,

Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi… 

Eşit olmasın diyorsanız kadın ile erkek,

Kara çarşafa girsin diyorsanız, yobazın gazabından ürkerek…

Diyorsanız ki, okumasın kadınımız, kızımız, budur alın yazımız,

Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi… 

Fazla geldi ise size hürriyet, cumhuriyet,

Özlemini çekiyorsanız saltanatın, sultanın…

Hala önemini anlamadıysanız millet olmanın,

Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi… 

Sevgili kardeşlerim, değerli şairimiz Süleyman Apaydın’ın anlamlı ve güzel dizeleri burada sona eriyor ama, Ulu Önderimiz, Sevgili Atatürk’ümüz şu anda fiziken aramızda olsa idi, eminim ki bizlere şöyle seslenecek ve diyecekti ki;

Unutun tüm dediklerimi, yıkın diktiğiniz heykellerimi…

Şunu kimse asla unutmasın ki;

Kurduğum Türkiye Cumhuriyeti’nin bekçisi,

Aziz Türk Milleti’nin değişmez Ulu Önderi

Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’üm ben!...

Dostlarım, daha fazla vaktinizi almadan sözlerimi şöyle sonlandırmak istiyorum. ATA VATANIMIZ neresi olursa olsun. Bize Atatürk’ün hür ve laik Türkiye’sini ANA VATAN olarak seçtikleri için kendilerine minnet ve şükran dolu olduğumuz dedelerimiz isterlerse bugün büyük bir bölümünü kasvet bağlamış KAFKAS Topraklarından, isterlerse aslında BAL gibi, ama devamlı KAN İle yoğurulmakta olan BALKANLAR’dan gelmiş olsunlar, TÜRKMEN, ÖZBEK, TATAR, KÜRT, TÜRK, ÇERKEZ, BOŞNAK, ARNAVUT v.s. olan aslımızı sadece Kültürel açıdan unutmayacağız ve çocuklarımıza unutturmayacağız. Ancak bu aziz vatanımız içerisinde, kutsal bayrağımız altında, Atatürk ilkeleri doğrultusunda hepimiz kol kola, kardeşçe, dost ve düşmana karşı tek vücut ve tek güç halinde kenetleneceğiz, tek amaç uğruna gerekir ise dedelerimizin yaptıkları gibi, gözümüzü kırpmadan hep birlikte canımızı vereceğiz, ama yaşadığımız sürece hepimiz birbirimizi seveceğiz.

Tekrar ediyorum, bizler hepimiz, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve bekası için çalışan dedelerimizin torunlarıyız. 

Hepimiz TÜRK’üz. 

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !... 

Değerli dostlarım, sevgili kardeşlerim. Hepinizin HIDRELLEZ’inizi tekrar kutluyor, ailece ve ömrünüz boyunca sürecek mutluluklar diliyorum,

Sevgi ve saygılarımla,

Allah’a emanet olun. 

Fehmi ARAZLI