Avrupa Avrupa Dediğimiz

23 Ağustos 2009 Pazar

RAVİKA: Akhisar’da söylenen bir Drama türküsü

RAVİKA: Akhisar’da söylenen bir Drama türküsü
10 Temmuz 2009
2002 de bir köy kurulmaya başlanıyor Akhisar’da. Keskinoğlu Şirketler Grubu Manisa-Akhisar’da yaklaşık 100 dönüm kadar olan kendi arazileri içinde bir hayali gerçekleştirmeye başlıyorlar. “Güzel Ismayıl” olarak bilinen ve Keskinoğlu şirketlerinin kurucusu olan İsmail Keskinoğlu’nun 1900 yılında doğduğu Yunanistan’ın Drama kasabasına bağlı Ravika Köyü, bu projenin ilham kaynağı oluyor.
Dünya Gazetesi’nde 26 Haziran 2008 de Ahmet Çaldıran “Güzel Ismayıl” ve Ravika Köyü hakkında şöyle diyor:”Sizi hiç görmedim. Tanıma fırsatım olmadı. Hakkınızda çok şey anlatıldı. Anlatılanları dinledikten sonra, sizi yazmadan olmazdı. Ruhi Su’nun enfes ses ve yorumuyla yıllarca dinlediğimiz ‘Drama’ türküsünün anavatanından, yıllar önce gelip Akhisar’a yerleştiniz.

”Gezginliğinizin son durağı Akhisar’ı, kendinize vatan edindiniz. Artık, Akhisarlı’ydınız. Geriye dönüş mümkün değildi sizin için. Manisa’nın bu küçük ve şirin ilçesinde yaşamınızı idame ettirmek ve bu ilçeye yatırım yapmak sizin hayat felsefenizi oluşturuyordu. Yani, yaşadığınız yerden alıp, aynı yere yatırım yapmak sizin doğrularınızdı. Bu yolda bir adım duraksamadan yürüyüşünüze devam ettiniz. Her insan yaşamında zor anlar yaşar, bu bilinen bir gerçek. Fakat sizin yaşamınız daha da zordu! Hem yeni bir vatan, yeni bir yaşam tarzı ediniyorsunuz hem de ailenizi geçindirmekle yükümlüsünüz. Hayattan yılmamış olacaksınız ki, geriye değil hep ileriye dönük olarak yaşamınıza devam ettiniz.”


Köy meydanı ve muhtarlık

Mitolojiden Ravika’ya kadar gelirsek
Ravika Köyü ile ilgili olarak Keskinoğlu Şirketleri’nin sitesinde toplanan bilgiler şöyle: Yunan Mitolojisinin evi olan Olympos dağında toplantı vardı. Tanrıların Tanrısı, Kral Zeus, emir verdi, tüm Tanrılar toplanacaktı. Üç kardeş olan, Zeus, Hades ve Poseidon, Evreni pay edeceklerdi. Zeus, düzeltmek için, “gökyüzü ve dünyayı” istiyordu. Poseidon, “Denizi bana verin” dedi… “Yeraltı ve ölüm âlemi” Hades’e kaldı… Peki dediler, itiraz yoktu… Haber Tanrısı Hermes, durumu diğer Tanrılara bildirmek için, İda dağına çıkarak (Ayvalık yöresindeki Kaz dağı) borusunu kuvvetle üfürdü… Artık, 0lympos’ta herkes biliyordu. Dünya paylaşıldı.




Drama Yağhanesi (Çalışır durumda ve geleneksel sistemde, soğuk sıkma yoluyla yağ üretimi devam ediyor)

Bunun üzerine, Tanrılar Kralı Zeus, karısı Hera’yı da yanına alarak, iki beyaz atın çektiği, savaş Tanrısı Ares’in arabasına binip, Makedonya’da ortalığı kasıp kavuran, Mahşerin Dört Atlısı’nı, bulmak için yola çıktı. Ve dünyayı kana bulayan bu çılgınları buldular da. Birinci atlı; beyaz bir kısrağın üzerine oturup, başında tacı, Tanrının dünyası olan, yaşam ve umudu temsil etmek istiyordu. İkinci atlı, savaşın sembolü. Kan kırmızı bir küheylâna binip, elinde kılıcı, o harp senin bu harp benim diyerek ortamı kana bulamak sevdasında. Üçüncü atlı, elinde bir terazi, bindiği siyah atının üzerinden adalet kurmaya çalışıyordu. Yapabildi mi? Bilinmez. Nihayet dördüncü atlı, açlığın, sefaletin ve huzursuzluğun sembolü olan, soluk, kansız ve takatsiz bir atın üzerinde. Son darbeyi vurmak için harbin bitmesini bekliyordu. İşte, Zeus ve karısı Hera, bu adaletsizliği durdurmak için, Olympos dağından inerek, Makedonya ve Drama’nın yolunu tuttu.

Yağhanede sergilenen fayton (İ.Keskinoğlu ilk zamanlarında çok iyi bir araba yapım ustasıdır)

Kolağasının kurduğu belde II. Murat’ın yeniçerileri, 1430′da Balkan işgali için Selanik’e girdikleri zaman, Drama isimli kasabada, adı Namoğlu Mehmet olan bir Kolağası bıraktı. Mehmet Ağa sevilen bir Osmanlı subayıydı. Etrafına topladığı üç beş Türk asıllı aile ile birlikte, Drama kasabası civarında, Rumlarca terk edilen bir yerleşim birimini gözüne kestirerek, kökü yıllara uzanacak, barışçıl, millet ayrımcılığı yapmayan, kendisinden evvelki Rum idaresini aratmayan, insanca yaşamayı hedef alan, bir düzen kurdu. Ve bu düzen, hem onun zamanında ve hem de ondan sonraki nesillerce örnek alınarak yıllarca sürüp gitti. Kardeş gibi geçiniyorlardı. Bu şirin belde, yılların çarkında gelişip, aileler ile dolup taştı. Ve günün birinde bizim kahramanımıza yurt olacak olan, RAVİKA köyü kuruldu.

Şirin bir köy. Verimli yayla ve otlakları, etraf çağlayanlarıyla beslenen deresi, biblo gibi ufak ormanları ile tipik bir balkan yerleşim bölgesi. Hayvancılık ön planda. Bunu tütün ve ekin izliyor. İşte Ravika böyle bir köy… Ayrı dinlere bağlı köy halkı, hiçbir şeyde üstünlük taslamadan birbirlerine yardım etmek için yarış halindeydi. Ne Yorgo üstünlüğü, ne de Osman Ağa farkı vardı. Bölünen bir karpuzun iki yanı gibiydiler. Asla, Türk-Yunan bencilliği yoktu. Kardeş gibi geçinip gidiyorlardı. Kurulan RAVİKA köyü, Drama kasabasına bağlıydı. Mevsimlik hasatın satılması, bazı ticari ve sosyal işler, bu büyük kasabada yapılıyordu. Herkes, istediği zaman, serbestçe oraya giderek her türlü ihtiyacını karşılayacak durumdaydı. Osmanlıların idaresinde olan Drama kasabasındaki huzur, aynı köylerinde olduğu gibiydi. Hiçbir korku ve kısıtlama yoktu…

Köyün içindeki organik tarım yapılan sera ve korumaya alınmış anıt ağaç

Meydandaki Nalbant ve Marangoz dükkanları

Bakkal

Ravika bir fikriyat olarak yaşatıldı
Tarihsel dönemler itibariyle 1. Dünya Savaşı yılları ve Osmanlı’nın zor zamanları; çekilme, dağılma dönemleri. Savaş sırasında göçler, kayıplar, acılar. Sonra Lozan anlaşmasıyla yerler yurtlar ayrılıyordu. Ravika yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde değildi. Köydeki ailelerin bir kısmına Anadolu yolları görünmüştü. Adını duydukları ama hiç bilmedikleri topraklara yöneldiler. Acılar, özlemler, kaybolmalar, aniden yoksullaşan ya da zenginleşenler birbiri ardında sıralanıyor.

1924 yıllarında Yunanistan’dan mübadele yoluyla gelenlere muhacir deniyor. Her muhacir kendi yerini, yurdunu, çıkıp var olduğu kültürü kafasında taşıyarak yeni vatanlarında yer tutmaya çaba gösteriyorlar.

Çayhane

Zaman içinde fırtına diniyor ve ayakta kalanlar bildikleri işleri yaparak yeniden toparlanmaya başlıyorlar. İsmail Keskinoğlu’nun yurt özlemi bir yandan büyüyor.

Neden bir köy, neden Ravika?
Evet, bu soruyu ve soruya ait cevabı köyün girişini ifade eden kapının yanında yazılı olan belgeden aynen alıyoruz:

“Bir asırlık yaşamdaki mücadelenin, cesaretin ve başarma azminin ilk kazandığı yerdir.” Güzel İsmayıl” lakabının kendisine yakıştırıldığı yerdir. Babasızlığın getirdiği üvey anne hışmının eziyetlerine, kız kardeşi ile yılmadan direndikleri yerdir.


Geçmiş kullanımı ve mobilyalarıyla bir berber dükkanı

Çocukluk ve delikanlılığın özdeştiği, dostlukların yanında aşk ile kavgaların kaynaştığı yerdir.

Yaşanılanların getirdiği maceralarda, terk etmek zorunda kaldığı yerdir, dönmemek üzere geriye.

Ravika… Yunanistan’da, Drama’ya bağlı Türk ve Rum çiftçilerinden oluşan şirin bir köydür ve yeni bir asrın başlangıcı olan 1900 yılında İsmail Keskinoğlu’nun doğduğu yerdir.
Bir asırlık yaşamındaki mücadelelerin, maceracı ruhu, başarılarındaki azmi, bu köyde tüm yaşadıklarından aldığı özellikleri olmuştur.

Köy Odası şimdi aynı zamanda bir toplantı mekanı, konferans salonu

Ravika köyü Keskinoğlu ailesinde önemli yer tutar.

Bugünün temellerinde oradaki yaşananların önemi çoktur.

Keskinoğlu ailesi tarafından yaptırılan bu köy, Ravika’nın bir kopyası değildir. Ancak oradan kazanılan mücadeleci ruhun buraya aşılanması ile “Güzel İsmayıl’ın” yaşadıkları anıları işlenmiştir her bir yana.

Gelecek kuşak dedelerinin bugüne gelinmesinde yaşadıklarının hikayelerini unutmayacak, anılarına aşk ve dostluklarının yanı sıra yaşadıkları eziyetleri ve çileleri de ekleyecektir. Ravika’nın ruhunu taşıyan bu köy, Keskinoğlu ailesinin yaşanılanlara bakmasını sağlayacak, başarılarının altında yatan nedeni unutmayacaktır.

İsmail Keskinoğlu’nun Darama’da yaşadığı evin benzeri olarak yapılan konak

İ. Ksekinoğlu Konağından Köyün Meydanı

Sayın Sıdıka Keskinoğlu’nun, köyün oluşturulması ve projesinde öncülük ettiği, Keskinoğlu ailesinin tüm bireylerinin yapımına katıldığı bu köyde İsmail Keskinoğlu anılarıyla birlikte hep yaşayacaktır”

Görüldüğü gibi, bir tarih bilinci oluşturma ve onu nesneleştirme, geleceğe taşıma fikri esas olarak, köy projesini öne çıkarıyor. Yeni bir gelecek inşası aslında içinde bir geçmiş inşasını da içeriyor…

Ravika Köyü’nün yeniden doğuşu
Drama’nın Ravika köyünde doğan “Güzel Ismayıl” o günlerin savaş ortamında Türkiye’ye geliyor ve Akhisar’da mücadelesine başlıyor. Önce kesif başarısızlıklar ve Sakarya’da Adana’da verilen mücadeleler ve sonra başladığı nokta olan Akhisar’da bugünkü büyük tavuk, yumurta ve zeytinyağı imparatorluğunun kuruluşu…



Caminin içinden ve son cemamat yerinden şadırvan görünümü

Bir büyüme sürecinin ve bir ailenin isim yapma mücadelesinin hikayesindeki azim bir süre sonra çıktığı toprakları anımsamaya, doğduğu yeri anımsamaya, nostaljiyi hayata geçirmeye dönüşüyor.

İsmail Keskinoğlu 2001 de hayatını 101 yaşındayken kaybediyor. Aile onun anısına bugünkü Ravika Köyü’nü yaptırırken buna şu anda iki de müze ekliyor.

Süreci Keskinoğlu ailesi şöyle özetliyor: “Ailenin üçüncü kuşağı dedelerinin köyünü Akhisar da kurmaya karar verdiler. Temeller 2002 de atıldı. Keskinoğlu ailesinin adına Sıdıka Keskinoğlu ve Mimar Ercan Abaka Yunanistan’a giderek, Ravika Köyü’nü incelediler. Gezileri sırasında oluşturdukları fotoğraf arşivlerinden ve hala sapasağlam duran binaların mimari özelliklerinden yararlanarak kaynak oluşturdular. 1 sene süren detaylı araştırmalar sonucunda projeler hazırlandı. Akhisar’ın Kayışlar Kasabası’nda, yaklaşık 100 dönüm arazi üzerine projesi yapılan Ravika Köyü, Yunanistan’ın Drama Kasabası’na bağlı Ravika Köyü’nün aslına sadık kalınarak tam 2 yılda inşa edildi. Ravika köyü özenli ve uzun bir çalışmayla gündeme gelmiş oldu. Özellikle tavan ve duvar resimlerinde Balkan Mimarisi öne çıkıyor. Anadolu mimarisindeki motifleri de içinde yaşatan Ravika köyü bu iki ayrı kültürün birbirine ne kadar yakın olduğunun en hoş kanıtlarından.”



Köy Okulu ve Sınıfı

Ravika Köyü projesi kapsamında şu anda Drama Yağhanesi, köy muhtarlığı, berber, bakkal, manav, marangoz, demirci, nalbant, cami, ilkokul ve İsmail Keskinoğlu’nun eski Ravika’da yaşadığı evin benzeri konak ve bunları toparlayan köy meydanı şu anda inşa edilmiş ve ziyaretçilere hazır bekliyor. Yine bu alanın hemen yanında 2007 yılında eklenmiş olan İsmail Keskinoğlu müzesi ve onun yanında şimdilik tek katlı bir müze daha yer alıyor. Kompleks içinde bundan başka bir adet Mardin evi ve bir adet Bursa evi de yer alıyor. Köyün ve müzelerin çevrelediği alanın yakınında doğal yolla ekolojik tarım yapılan seralar ayrı bir özellik olarak bulunmaktalar.

Herşey biriktirmekle başlıyor ya da biriktirdikçe…
Bir yaşantının izlerini taşıyor diye biriktirmek ve saklamak, sonra bunları korumak, geçmiş yaşamın ayak izlerini hiç yok etmeden onların sürekli üzerinden gitmek farklı bir akıl yürütme biçimi şüphesiz. Bir yol çizmenin aracı olarak biriktirmek, yeni bir şey inşa etmek için geçmişi diriltmek, bir oluşumu perçinlemek için geriye dönüp genel tarih için “kişisel tarihi” yazmak, ontolojik bir çaba olarak görülmelidir.

İsmail Keskinoğlu Müzesi

Her yeniden var olmanın ve akabinde büyümenin, güç kullanmanın, gücü tesis etmenin bir kökünün bulunması, dayanaklarının ve nesnelere dayalı yazılı tarihinin oluşması şarttır.

İsmail Keskinoğlu bunu çok önceleri keşfetmiş ve bu yolda doğduğu yeri Ravika isminde özneleştirerek bugüne taşımış. Bazen bütün (bizdekinden farklı olarak…) dünyada müzelerin niye bu kadar fazla olduğunu düşündüğümüz olur herhalde. Uygarlık denen şeyin sadece akıl etmekle ve “şıp” diye kurulmadığı, birbirini takip eden olaylar ve birikimin sonucu olduğu biliniyor artık. Biriktirdikçe daha güçlü olunduğu söylenebilir bu yüzden.


Müzede yer alan İsmail Keskinoğlu’nun otomobil koleksiyonu

Gözlemcinin baktığı yerden
Ravika köyü için basında yazılan birçok yazıda İsmail Keskinoğlu’nun “doğduğu köyün aynısını” Akhisar’da yaptırdı diye yazıyor. Oysa köyün girişindeki kitabede yukarıda aktardığımız gibi “aynısı” değil, oradan izlenimler taşıyan, oranın ruhunu anlatan Balkan ve Anadolu mimarlığı öğelerinin kullanıldığı bu köy, fiziksel özelliklerinden çok taşıdığı anlamla öne çıkarılıyor. Bu bir anlamda “gözlemci” olarak bizim işimizi kolaylaştırıyor.

Gözlemci olarak işin hikayesinin anlatımından ve aktörlerin kendileri için kendi sunumlarını aktardıktan sonra bazı noktaları da irdelememiz gerekiyor.

Zira işin içinde naif bir köy ‘projesi’ var ama projeden çok öznenin kendisi anlatılıyor, dönemsel verilerin aktarımına ait belge sayılacak bilgiler arka planda flulaşıyor. Mimar var belki ama ismi “bir” yerde geçiyor, ailenin fertleri tarafından düşünülmüş ve neredeyse ’tasarlanmış’ olduğu söyleniyor. Ve söz konusu Ravika köyünün “projesi” belki de bizim bu “gözlem” bölümüz dışında mimarlık alanına hiç sürülmemiş gibi duruyor. Acaba niye? Yapılan iş, taşıdığı anlamı dışında hacim açısından az-buz bir iş değil ama bir mimarlık yayınına (mimdap bu konuda ilk oluyor) geçmiş değil henüz.

Köyün içinde her binanın yanında tanıtım yazıları var ve bu köy ve müze projesinin ilerleyeceği söylem olarak yer alıyor ancak mimari dilde ortaya konan bir plana şu anda rastlayamıyoruz. Umarız yakın zamanda ilgililer köyün şu andaki durumunu ve gelecekte alacağı şekle ilişkin bir planı izleyicilere sunarlar.

Mardin Evi

Bursa Evi

Bir adım daha atalım, projenin uygulaması ağırlıklı olarak taş-tuğla kullanılarak yapılmış ve ‘eski’ yapı tarzı ön plana getirilmişse de, özellikle ahşap işlerinde, dönemsel ahşap işleme ve süsleme tekniği ile alakası olmayan bölümler arada sırıtıyor. Kapıların bir kısmı, basit kabartmalar ve çıtalar, ahşap tavanlardaki süslemelerin bir bölümü için orijinalliğinin tartışılmasından çok basit ve gözleme, etüde dayanmayan ‘ucuz’ işler olması öne çıkıyor. Her ne kadar yukarıda bahsettiğimiz gibi “Drama’daki köyün aynısı”nın yapılmadığı söylendiği için proje; bu tür eleştirilerden bir anlamda muaf tutulmayı istemiş olsa bile, bu denli iddialı olunan bir konuda daha rafine araştırmalara ve daha titiz uygulamalara yer verilmeliydi.

Oysa berber, bakkal dükkanında, yağhanede ve konakta birçok mobilyanın seçimesi, eskiden kalan koleksiyonların sergilenmesi çok başarılı. Yine Keskinoğlu Müzesi bina olarak da sergileme düzeyi olarak da övgüyü hak ediyor. Hele içindeki araba koleksiyonu, bir benzeri daha var mıdır acaba dedirtiyor.

Dolayısıyla “gözlem”cinin baktığı tarafta mimarlığın daha fazla önemsenmesi gereği görülüyor. Köyün adı olan “Ravika”nın bir marka düzeyine yükseltildiğini, bütün söylemin bu marka etrafında döndüğünü fark ediyoruz.

Tavan detayı

Oysa Ravika’nın anlatılan hikayesi kadar ortaya konulan ürünün yapılış süreci, nedeni, tasarım fikri, temsil edilen geçmişle kurulan bağın niteliği kavramsal düzeyde dengeli bir şekilde ele alınıp, bu tarafı da ortaya konabilirdi.

Olumlu sayılabilecek bir “müze” köy yapma cesareti ve başarısı, umarız bundan sonraki Ravika’nın, ilerisi için planlanan yapım aşamalarında mimarlık boyutunu ifade etmeyi göz ardı etmeden gerçekleştirilebilir.

KAUNAK: http://www.mimdap.org/w/?p=21787

1 yorum:

Seval dedi ki...

Lütfen kaynak gösterir misiniz? Bu Gözlem, www.mimdap.org tarafından hazırlanıp yayınlanmıştır.

Teşekkürler.