Avrupa Avrupa Dediğimiz

23 Ağustos 2009 Pazar

TÜRKÇE İLE OYNAMAYIN, TÜRKİYE BİTER!

TÜRKÇE İLE OYNAMAYIN, TÜRKİYE BİTER!
22 Ağustos 2009 ·
Kerem DOKSAT

Türkiye’de etnik ayrımcılık oyunu maâlesef fena hâlde tutmuştur. Ezilen Kürtler ve onları ezen Türkler yalanı maâlesef kollektif bir hezeyan hâlini almış, pek çok Türk “yâhu, biz de onlara çok etmişiz, haklı çocuklar” der hâle gelmiştir. Büyük medyanın dezenformasyon, misenformasyon ve cinsellik-saldırganlık dolu yayınları ile hipnotize edilen halkımızın basireti bağlandı.

Askerliğimi Diyarbakır’da 1991-1992 senelerinde yapıp, Silopi’ye kadar her tarafını gördüğüm bölgede daha o zaman işler berbattı. Halk sürekli olarak devletten şikâyet ediyor, alenî olarak Türk düşmanlığı yapılıyordu.

Kürt asıllı olmayanların işyerleri fâili meçhûl olarak taşa tutuluyordu, o zamanlar henüz şehir merkezinde pek fazla silâh atılmazdı. Atılırsa da, genellikle birbirleriyle geçinemeyen, kan davalı olan bölge ahâlisinin iç hesaplaşmalarından dolayıydı. Buna mukabil, daha o zamanlar dahi belli semtlere gitmememiz, hele askerî kıyafetle asla dolaşmamamız tembih edilmişti.

Halk çok câhildi ve okula çocuğunu göndermeyenler azınlık değil, çoğunluktu. Ortalama bir erkeğin üç ilâ altı karısı, her birinden de üçer beşer çocuğu vardı. Diyelim ki ortalama 5 alalım, 5×5= 25. Bir Kürt’ün ortalama 20-25 çocuğu vardı. Bundan çok daha yüksek “rekorları” gazete arşivlerinden okuyabilirsiniz. Eğitim ve âile terbiyesinden uzak, tamamen feodal ve dayaktan başka terbiye görmemiş bu çocukların antisosyal olmaktan başka çâresi yoktu; olmayanlar zâten ya kendi arkadaşları tarafından dayakla, şişlenerek vs. öldürülüyor, ya da dışlanıp psikiyatrik hastalıklara yakalanıyorlardı. Aynı modeli kullanarak bütün Türkiye’yi işgâl ettiler.

Özal’ın başında olduğu devlet, bölgeye muazzam teşvikler ve imkânlar sağlıyor ama bunları kapanlar hemen beyaz işine dalıyor ve/veya Batı’ya göçüp, yasadışı “işlerine” orada devam ediyorlardı.

Nüfus kontrolü asla uygulanamıyordu: 1) Zâten uygulanmıyordu; 2) Uygulanmaya kalkıldığında kadınlar feodal değerlerden dolayı asla müsaade etmiyorlardı. Çünkü er yetiştirince kocalarının gözüne girebiliyor ve diğer kadınların önüne geçebiliyorlardı. Üstelik kilometrekareye 10 CIA ve MOSSAD ajanının düştüğü bu bölgede, ne kadar câhil olursa olsun, hepsi de Kürt ırkçısı hâle getirilmişti.

Hiçbiri birbirini anlamayan yedi sekiz lehçenin buluşturulması çabaları da yoğundu; bugünlerde oldukça “muvaffak” da olundu!
Tarih 2009; sıkıysa gidip fiilen Güney Kürdistan hâlini almış olan bu bölgede bir lokanta, manav veya minibüs hattı açmaya, kurmaya çalışın. Yaşatmazlar sizi, her anlamda yaşatmazlar.

Şimdi Kürt Açılımı diye Kürtçe nâmı adlında dayatılan Kırmançice denen lehçenin bile yedi sekiz alt lehçesi var, onlar da birbirlerini anlamaz. Kürtçe diye bir dil olmadığı gibi, Kırmançice ve Soranice konuşan iki kişinin birbirini anlamadığını kimseler söylemiyor.

Ayrıca Zazalar da Kürt olduklarını kabûl etmezler. Diyarbakırlı bir tiyatrocu, Diyarbakır’da Kırmançice oynadığı tek kişilik oyununu, Tunceli’de Türkçe sahnelemek zorunda kalmıştır.

Şimdi anadilde eğitim diye dayatıyorlar; koskoca Başbakan bunu tenkit edenlere “namussuz, şerefsiz” diyebiliyor.
Türkiye, İspanya değildir.

Katalanlar çok zengin oldukları, İspanyollar da onlardan aşağı kalmadıkları için paşa paşa geçinirler ama Türkiye’deki (istisnalar hâriç) bütün Kürtler Türk düşmanı hâline getirilmiştir.

Türkçe’ye alternatif ikinci bir resmî lisan ilân ederseniz, Türkiye biter!

Şimdi ben Kırmançice bir aşk şiiri yazsam ve bunu büyük medyaya yollasam, başta Haberkürt, Skytürk, Taraf, Sabah gibi bütün kanallar veya gazeteler bayıla bayıla neşrederler.

Peki, kim anlar? Küçük bir grup dışında kimse!

Ama en çok beş on sene içerisinde çoğunluk anlayacaktır.

Çünkü Türkiye, Kürdiyeleştirilmektedir.

Türk harsı ve lisanı kaybolacaktır.

Bunları görmek için orta zekâlı ve okuryazar olmak kâfidir.

TBMM çatısı altında bölücü slogan atmak serbestken, Türk şehidinin anısına hürmeten pankart asanlar yaka paça gözaltına alınmaktadır.

Örnek mi?

Buyurun:
Geçen gün Hakkâri’de kaza sonucu mühimmatın patlaması sonucu şehit olan askerlerden Piyade Er Bahadır Han Solak’ın cenazesinde arkadaşlarının açtığı pankarta polis müdahale etti.

Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde kaza sonucu meydana gelen mühimmat patlamasında şehit olan dört askerden Piyade Er Bahadır Han Solak, Solak Âilesi’nin tek oğluydu (dikkatinizi çekerim, eğer Kürt olsaydı en az on tâne daha er vardı). Afyon Kocatepe Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bırakmış ve bir süre Tuzla Tersâneler Bölgesi’nde gemilerde çalışmıştı. Evlerine ve sokağa Türk bayrakları asılmıştı.
Solak, dün Maltepe Yusuf Ziya Üçüncü Câmi’sinde düzenlenen törenin ardından toprağa verildi. Cenazenin yakınlarında arkadaşları “Yemen yolu çamurdandır, sefertası bakırdandır, gemiciği olan bedel öder, şehidimiz fakirdendir” yazan pankart açtı. Pankartı açanları polis yaka paça gözaltına alındı.
Eğer Türkiye’de ikinci resmî lisan ilân ve kabûl ederseniz, bu memleketin sonu olur. Çünkü ne din ne de örf âdet, bir milleti millet yapan en önemli tutkal lisandır.


Bunu bile bile “açılıyorsanız”…


Demek ki yolunuz ve amacınız bellidir.

Mehmet Kerem Doksat

Hiç yorum yok: