Avrupa Avrupa Dediğimiz

22 Ocak 2009 Perşembe

Bulgaristan’da Türklerin Problemleri - Rafet Ulutürk

Bulgaristan’da Türklerin Problemleri - Rafet Ulutürk

Tarih: 08.01.2009 

Bulgaristan’da Türklerin Problemleri

Bu gün dünya Türklüğünün en güçlü devleti şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bulunduğu coğrafi konum, tarihi miras, ekonomik ve siyasi yapısıyla uygar dünyanın sayılı devletleri arasında yer almaktadır. Bu konumu itibarıyla Türkiye dost ve düşmanlarının odağı haline gelmiştir. Türkiye’nin yakın çevresinde yaşayan Bulgaristan Türklerinin çeşitli ve ciddi problemleri bulunmaktadır. Bulgaristan Osmanlı İmparatorluğunun çekilişinden sonra çok açı günler yaşanmıştır, hatta şu an bile yaşanmaya devam etmektedir. Onlar tarihi misyonu gereği bu problemlerin çözümünde ve yaşanan acı olayların tekrar edilmemesinde Türkiye’nin yardımlarına muhtaç durumdalar. Uzun yıllar milli, dini ve kültürel değerlerinden mahrum kalan bu insanlar geçmişte yaşadıkları acı tecrübeler sonrasında varlıklarını devam ettirebilmek için büyük fedakârlıklara katlanmışlardır. Bugün Bulgaristan Türklerinin birçok sorunu bulunmaktadır.

1. Milli Kimlik Sorunu

Bulgaristan Türkleri Berlin Antlaşması’ndan sonra siyasi literatüre girmiş bir kavramdır. Bu tarihten sonra Bulgaristan’daki Türkler, gerek Türk – Bulgar Anlaşmalarında gerekse Bulgaristan’ın diğer uluslar arası anlaşmalarında, Bulgaristan Türkleri, Bulgaristan Müslümanları adları altında azınlık olarak yer almışlardır. Bu her iki ifadenin de aynı anlamı taşıdığı göz ardı edilmemelidir. Çünkü yüzyılımızın başlarında “Millet” kavaramı Din ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Bulgaristan Hükümetleri tarafından Türklere verilen azınlık haklarının çoğu sadece kâğıt üzerinde kalmıştır. Bulgar Hükümetleri’nin Türklere azınlık haklarını vermesi bir tarafa, onların varlığını bile kabul etmemiştir. Bulgaristan’da yaşayan yüz binlerce Türk, Müslümanlaşmış Bulgarlar, Zorla Türkleştirilmiş Bulgarlar, Bulgarca Konuşmayan Bulgar gibi kavramlarla adlandırılarak milli kimliklerinden uzaklaştırılmaya çalışmıştır. Bulgaristan yasalarında yer alan bu asılsız ve gerçeği yansıtmayan kavramları kabul ettirmek için özellikle Komünist Bulgar İdareleri yoğun bir baskı politikası uygulamışlardır. Soğuk Savaşın sona ermesi ve Komünizmin çökmesi ile 1990 da bu baskı rejimi son bulmuştur. Bulgaristan’da demokratik bir rejimin yerleşmesi ile birlikte Türkler rahat bir nefes almış seçme seçilme Türk isimlerini kullanma ve kısmen de olsa anadilde eğitim gibi hakları Türklere verilmiştir. Türklere verilen haklar her gün genişletilmiş ve günümüzdeki halini almıştır. Ancak burada göz ardı edilen veya ettirilmeye çalışılan bir durum söz konusudur. Türklere birçok hak verilirken milli kimlikleri ve milli adları henüz verilmemiştir. Bulgaristan Türkleri Bulgar yasarlında Komünist Dönemin tanımı ile yer almaktadır. Evet, Günümüzde Bulgaristan Türkleri Todor Jivkov’un yasalaştırdığı gibi “Dilleri Bulgarca Olmayan Vatandaşlar” olarak Bulgaristan yasalarında yer almaktadır. Bu tanıma girecek birçok halk Bulgaristan’da yaşamaktadır, dolayısı ile bu kavram yeterli bir kavram değildir. Diğer üstünde durulan kavram ise Bulgaristan Müslümanları ifadesidir. Bu kavram da Bulgaristan Türklerini ifade etmeye yeterli değildir. Çünkü Bulgaristan’da binlerce Hıristiyan Gagavuz yaşamaktadır. Bu kavramın kabul edilmesi demek Anadolu Türk’çesine en yakın Türkçe’yi konuşan binlerce Öz ve öz Türk’ü inkâr etmekle eş anlamlı olacaktır.

Bu kavramların yetersizliği anlaşıldığına göre geçerli olan kavram ne olmalıdır?

Şüphesiz ki Bulgaristan Türkleri olmalıdır. Böylece Türkler, Bulgaristan’da Bulgarca konuşmayan diğer halkalardan ayrılacak Müslüman olan Çingenelerle değil Türk olarak Pomak ve Gagavuzlarla birleştirilerek kendilerini tam anlamı ile ifade eden kavramla Bulgaristan Türkleri olarak adlandırılacaklardır. Diğer bir söylemle “Türk her şeyden önce Adıyla Türk” olacaktır.

Bulgaristan Türklerinin ilk ve en önemli sorunu budur.

Gazeteler yayın organları Bulgaristan Türkleri olarak tanıyor olabilir fakat uluslar arası hukukta geçerli olan yasalar ve resmi belgelerdir. Günümüzde Bulgaristan’da yasaları ve resmi belgeleri düzenleyen Hükümetin ortağı Türklerin temsilcisi olduğu tezini işleyen ve bu sayede bulunduğu makama gelen siyasi bir parti vardır. Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS), bu sorunu çözecek tek kurumdur. Hak ve Özgürlükler Partisinin bu gün 240 sandalyeli Bulgaristan Millet Meclisinde 34 Milletvekilliği 3 bakanlık 14 bakan yardımcılığı son terel seçimlerde de 1 il 34 ilçe ve 663 Belediye Meclis üyesi olmak üzere temsil edildiği göz önüne alındığında sorunların çözümünde ne yoğun vazifenin bu partiye düştüğü daha net görülecektir. Gerekli yasal değişiklikleri ve düzenlemeleri yaparak, haklarını savunduğunu Milletine önce adlarını kazandırmalıdır.

2. Dini Eğitim:

Bulgaristan Türklerinin din ve vicdan hürriyetlerinin kısıtlanması Bulgaristan’ın kuruluşu ile başlamış ve 1944’ten sonra iktidara gelen komünist rejimde hat safhaya ulaşmıştır Özellikle Jivkov döneminde camiler kapatılmış, din adamları görevinden alınmış, dini eğitim veren kurum ve kuruluşlar ortadan kaldırılmış, karşı gelenler ise sert bir şekilde cezalandırılmıştır. Bulgaristan Türklerinin Türklük şuurunun muhafazasında çok önemli yer tutan İslam dinini ortadan kaldırmaya çalışan totaliter Jivkov idaresi böylece Türklük şuurunun temel taşlarından birini yok etmek istemiştir. Ancak Bulgaristan Türklerinin çetin kimlik mücadelesi nedeni ile emellerine ulaşamadılar. 1990’dan sonra yukarıda saydığımız bazı problemler çözülmesine rağmen birçoğu da çözüm beklemektedir.

Günümüzde Bulgaristan’da yoğun istek nedeniyle din eğitiminde bir canlanma başlamıştır. Ancak alt yapı yetersizliği yüzünden bu alanda yapılan çalışmaları ve açılan kurumları yeterli saymak mümkün değildir. Bulgaristan’da yetiştirilen din adamları eğitimlerinin genellikle Suriye gibi Arap ülkelerinde almaktadırlar. Bu nedenle Türk toplumunun kendine has öğeleri, örf ve adetleri geri planda kalmaktadır. Hâlbuki dini eğitimin bu öğelerle birlikte verilmesi gereklidir. Zira bu bölgede yaşayan insanlar yüzyıllarca çeşitli asimilasyon politikaları karşısında varlıklarını sürdürmeleri ve benliklerini korumaları bu öğelerle olmuştur

Sonuç olarak din adamlarının Türkiye’deki yüksek okullarda veya ilahiyat Fakültelerinde yetiştirilmesi şarttır. Dini eğitim yanında Türkçe eğitim de verilmelidir ki, Türklük şuuru sürekli zinde kalsın. Ayrıca Türkiye’den gönderilen din adamları Türk tarihini ve bölge insanlarını çok iyi tanımalıdır. Milli yönü bulunmayan bir eğitimin sakıncaları gelecekte çok büyük olacaktır.

3. Din adamları yetersizliği:

Komünizmin dini yasaklaması nedeni ile dine ve din adamlarına karşı şiddetli bir baskı uygulanmıştır. Din adamı yetiştirecek kurumlar kapatılmıştır. Böylece aile içi eğitime dönülmüştür. Komünist partinin görevlileri, genellikle halkın dini problemlerine çözüm aramak yerine komünizmin meşruiyetini halka anlatmak için din adamları adı altında görevlendirilmişlerdir. Bu yolla Türkleri dininden vazgeçirmek ve Türklüklerini unutmalarını sağlamak hedeflenmiştir. Bunun içinde bir çok kişi eğitilmiş ve Bulgar istihbaratı ile çalışmaya zorlanmıştır. Geçmişte Balkanlarda dini idarelerin başında bulunan din adamları, bu yolla yetiştirilmişlerdir. Din eğitimi alanında yeterli kaynakta bulunmamaktadır. Geçmişte dini eğitimi destekleyen ve besleyen vakıfların da çoğu alınmış, yıkılmış, yok edilmiştir. Ayakta kalanları da yaşatmak için gerekli olan halk desteği de organize edilememekte ve arzulanan verimlilik sağlanamamaktadır. Bu gün din görevlilerinin ücretleri /maaşları/ bile ödenmemekte. Halen halkın desteği ve vakıf gelirleri ile görevlerine devam etmektedirler. Camiler Büyük bir kısmı yıkılmışlar ve birçoğu ise amaçları dışında kullanılmaktadır. 1990 yılı sonrası bu konuda büyük boşluk olduğu ortaya çıkmıştır. l990‘dan günümüze kadar çok şeyler değişmiştir. Yine de burada yaşayan halk dini ihtiyaçlarını güçlükle karşılayabilmektedirler. Bununla birlikte Bulgaristan’ın her yerinde her geçen gün camilerin sayısı artmaktadır /yeni yapılan/ ve mantar gibi bitmektedirler. Özellikle Suudilerin yardımları ile yapılan ve Türk kültüründen uzak olan bu camiler gelecekte Türk insanında farklı bir düşünce yapısının oluşmasına neden olacaktır.

Ancak camilerin sayısı artması ile birlikte nitelikli görevlilerin Bulgaristan’ın şartlarına uygun ve bilinçlendirici faaliyette bulunmaları sayısal artıştan daha önemlidir.

Bu nedenle yetiştirilen Din adamlarını Bulgaristan’ın etnik yapısını çok iyi bildikleri gibi Balkanlar’da oynanan siyasi oyunları da bilmeleri gerekmektedir. Yoksa Bulgaristan’daki Türklerin parçalanması için yapılan faaliyetlerin önüne geçilmesi zorlaşacaktır. Özellikle Pomak Türkleri ayrımına çok dikkat edilmesi gerekir. Pomak Türklerinin Türkçe eğitimi konusunda ciddiyetle eğilmeli ve gerekli kaynaklar bulunmalıdır.

4. Eğitim Öğrenim Sorunu

Bulgaristan’da Türk Eğitimi’nin tarihsel süreci incelendiğinde bunun temelleri Osmanlı Dönemi’ne kadar gitmektedir. Bu dönemde Bulgaristan’daki eğitim-öğrenim düzeyi İstanbul’dan sonra İmparatorluktaki en üst seviyeye ulaşmıştır. Bundan sonraki dönemlerde tüm baskılara rağmen azala azala da olsa Komünist Dönem’e kadar varlığını sürdürmüştür. Komünist İktidarla birlikte Bulgaristan’daki Türk eğitimi iyice bitirilme noktasına getirilmiş ve son verilmiştir. Ancak Komünizm’in yıkılması ile birlikte eğitim alanında da maalesef beklenen gelişme kaydedilememiştir.

Günümüzdeki dönemle birçok anlamada benzerlik göstermesine rağmen kesinlikle özgürlüklerin günümüzden fazla olmadığı A. Stamboliyki İktidarı (1919–1923) dönemindeki Türk Eğitimine göz atıp sonar Günümüzü değerlendirmek istiyorum. Bu dönemde 1921/1922 Eğitim Öğretim yılında Bulgaristan’da 1.673 ilkokul, 39 ortaokul, 2.013 Türk Öğretmen ve 60.481 Türk Öğrenci vardı. Yani Türk Çocukları Kendi dillerine örf ve adetlerine göre yetişmişlerdir. Bu esaslara göre yetişen Türk Öğrenciler Bulgaristan’da “Türk Milli Kimliği’nin” korunmasını sağlamışlardır hatta bunu bir adım daha ileri götürerek Bulgaristan Türklerinin aydınlanmasını da sağlamışlardır. Bulgaristan’daki Türk Eğitiminin günümüzdeki durumuna göz atacak olursak durum son derce vahimdir. Türk okullarını, Türk öğretmenlerini bir tarafa bırakın Türkçe Dersi bile yok denilebilir. Belki tam anlamı ile yok değil, ama aldatmacadan göz boyamadan ileri gidebilecek bir durum da söz konusu değil.

Bulgaristan Anayasası’na göre azınlıkların ana dilde eğitimlerine hakkı var. Fakat yasanın uygulanma şekli tam anlamı ile bir aldatmacadan ibarettir. Yürürlüğe göre, Bulgaristan’da okuyan her öğrenci okuluna şahsi müracaatta bulanarak müfredat dışı anadilini öğrenebilir. Buradaki can alıcı olan nokta anadilde dolayısı ile Türkçe eğitimin müfredat dışı tutulması ve ders saatlerinin dışında bırakılmasıdır. Öğrenci psikolojisi ile düşünüldüğünde çoğu öğrenci okulda bir saat fazla kalmak istemeyecektir. Böylece dolaylı bir şeklide de olsa Türkçe eğitimin önüne geçilmiş olunacaktır. Türkçe eğitimin öndeki diğer bir gizli engel anadil eğitiminin seçmeli yabancı dil eğitimi olarak alına bilinmesine dair yönetmeliktir. Bu durumda Türk çocuklarının kendi dillerini yabancı dil olarak öğrenmeleri istenirken bunun karşısına İngilizce, Almanca gibi kullanırlılığı fazla olan Avrupa Dilleri konularak Türk çocukları bir tercih karmaşasına sokulmaktadır. Bunların yansıra Bulgaristan makamları gerekli talep yok, yeterli sayıda personel yok diyerek Türkçe eğitimi dolaylı olarak engellemeye çalışmaktadır. Bulgaristan’da En son Türkçe ders kitaplarının 1992 yılında basılması bunun kanıtı durumundadır. Bulgaristan’da Türk eğitiminin diğer ciddi bir sorunu da Ülkede Türk adıyla açılan cemaat eksenli okulların faaliyet göstermesidir. Buna paralel olarak özellikle bazı Arap ülkelerinin Türk öğrencilere yönelik Propaganda faaliyetleri ile Türklük Gurur ve Şuurundan uzak gençlerin yetişmesini amaçlaması Türk Eğitiminin ve Öğrencilerinin karşı karşıya kaldığı önemli bir tehlikedir. Özellikle yüksek öğrenim gören öğrenciler içi bu durum daha ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bulgaristan’da Türk Eğitim – Öğretimi’nin sorunlarını çözmek öncelikle tabi ki Bulgaristan’da Türklerin temsilcisi olduğunu iddia eden ve hükmet ortağı olan Hak ve Özgürlükler Partisi’nin görevidir. Ancak Bu tek başına bir siyasi partinin çözebileceği bir sorundan daha büyük ve fedakârlık isteyen bir problemdir.

Bundan sonraki Süreçte bütün kurum ve kuruluşlara görevler düşmektedir. Ülkemizde bulunan ve Bulgaristan Türklerine yönelik onlarca dernek bulunmaktadır. Bu dernekler de sorunun çözümüne yardımcı olmalıdır. Bu derneklerin birçoğunun Bulgaristan’da bağlantıları mevcuttur, bu bağlantılarla Türkçe Eğitim teşvik edilmelidir. Hatta bu dernekler vasıtası ile geçmişte mevcut olduğu gibi kendi nüfuz bölgelerinde Okuma Yurtları oluşturabilirler. Bununla birlikte ülkemizdeki Bu Okuma Yurtları Bulgaristan Türkleri arsında Türkçe Eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla kurulmuş bu amaçla Türkiye’den gazete ve dergiler getirerek Türk gençlerine sunmuşlar ve bu konuda toplantılar düzenlemişlerdir. Eğitim kuruluşları ile koordineli bir çalışma yürütülerek Bulgaristan’da Türkçe Eğitim-Öğretim yapacak eğitim kurumalarının kurulmasına yardımcı olabilirler.

Bununla birlikte yine bu vakıf ve kuruluşlar öncülüğünde Bulgaristan’dan Türkiye’ye Türklük Gurur ve Şuuruna sahip öğrenciler getirilebilir ve bunların eğitim ve öğrenimi ülkemizde gerçekleştirilebilir. Ülkemizde yetiştirilecek olan bu aydın gençler vasıtası ile Bulgaristan Türklerinin yeniden aydınlanmasına ve Milli Bilincin korunmasına yönelik faaliyetler yapılabilir.

Bulgaristan’da 41 üniversite bulunmaktadır. Bu üniversitelerin 11 tanesi de YÖK tarafından tanınmaktadır. Bu Üniversitelerde çoğu, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 5.000’in üzerinde öğrenci öğrenim görmektedir.

Bu olumlu bir gelişme gibi görünmektedir. Ancak bu gençlerimizin çoğu maalesef Türk Milli Kimliğinden uzaktırlar. Geçmişte Ülkemizde gerçekleştirilen “Türk Talebe Birliği” gibi örgütlenmeler oluşturularak Türk Öğrencilerin Milli Kimliklerini koruyacak ve geliştirecek çalışmalar yapılmalıdır. Çalışmamızın başında var olma mücadelesinin bir safhası olarak siyasal egemenliği ve daha önemli bir safhası olarak ise Kültürel gelişmeyi göstermiştik. Kültürel gelişmenin temeli şüphesiz eğitim ve öğretimdir. Eğer Bulgaristan Türklerinin var olma Mücadelesinin başarıya ulaşmasını istiyor veya Bulgaristan Türklerini, Avrupa Hunları, Peçenekler, Kumanlar gibi sadece tarih kitaplarından okumak istemiyorsak Bulgaristan’da Kültürün temeli olan eğitim ve öğretimi geliştirmek zorundayız.

Bulgaristan’da da Türkler önceleri Hak ve Özgürlükler Partisi altında devam ettirdikleri mücadelelerini şahsi anlaşmazlıklar ve ihtiraslar yüzünden partiden ayrılıp birçok siyasi parti kurmuşlar ve bu partiler aracılığı ile siyaset yapmaya çalışmaktadırlar. Farklı bir fikir yoktur, hepsi ilk amaçlarının Türklerin haklarını savunmak olduğunu ileri sürmektedir. Ancak bunda ne kadar başarılıdırlar o da ayrı bir tartışma konusudur. Çok Partililik veya siyasal çeşitlilik demokrasinin vazgeçilmezidir. Normal şartlar altında bu kaçınılmazdır. Ancak Bulgaristan’daki durum normal bir durum değildir. Oradaki bir azınlık sorunudur. Dolayısı ile çok partililik ve siyasal çeşitlilik normal toplumlarda ne kadar olumlu ise azınlıklar içinde o kadar olumsuzdur. Bu durum Bulgaristan’da Türk azınlığın mücadelesinin zayıflamasına parçalanmasına bundan da daha vahim sonuçlarla karşılaşılmasına neden olabilir.

Bulgaristan Türklerinin siyasal bölünmüşlüklerinin nedenleri sadece bunarla sınırlı değildir. Fakat çözülmesi öncelikli olan ve çözümsüzlüğünün bedellerinin ağır olacağı sorunlar bunlardır. Bu sorunların çözümü nasıl sağlanabilir; Öncelikle Bulgaristan Türkleri arasındaki çok partililik sorunu ortadan kaldırılmalıdır. Sayısı nerdeyse 10’ubulan Türk partileri ortak paydada birleşmelidir. Bu yanlış anlaşılmasın, sadece bir parti olmalı buda Hak ve Özgürlükler Partisi olmalı demiyorum. Hak ve Özgürlüklerin karşısında mutlak Türk Partisi olmalı ki bu partide daha kontrollü hareket etmelidir. Bölünmüşlük burada da kendini göstermekte muhalif olarak 7–8 parti boy göstermekte, dolayısı ile Hak ve Özgürlükler Partisi de karşısında bunlar bir güç teşkil edememektedir. Bu parti Türklerin partisi olmaktan uzaklaşıyor ve Türklerin sorunlarına çözüm üretemiyorsa bunun çözümü Türk Kimliğinin bilincinde ve Türklerin sorunlarına sahip çıkacak bir siyasi organizasyon oluşturmak ve diğer partileri bu organizasyonda birleştirmek olmalıdır.

Bulgaristan Türklerinin bölünmüşlüğün en önemli faktörlünün Hak ve Özgürlükler Partisinin yanlış politikaları olduğunu söylemiştik. Bu partinin icraatları ve söylemleri bu partinin bir kavram kargaşası yaşadığını göstermektedir. Parti üst kurulları bir an önce bir kara vermeli bir Türk partisi midir yoksa Türk – Bulgar ayrımı yapmadan Bulgaristan’daki herhangi bir siyasi partimidir. Parti bir taraftan Türklerin Partisi olduğunu iddia ederken bir taraftan da Türkler ile ilgili sorunlara eğilen Partilileri görevden uzaklaştırmaktadır. Hak ve Özgürlükler Partisi 2005 seçimlerinde Türkiye’den 60 bin oy almıştır. Yine Türkiye’deki derneklerin organizasyonu ile Bulgaristan’a oy kullanmak için binlerce Türk götürülmüştür. Bu olaylar Hak ve Özgürlükler Partisinin tarihi başarısını sağlayan gelişme bu şekilde sağlanmıştır. Bu partiye bu başarıyı sağlayan unsurlar partinin safını da belirlemesini sağlanmalıdır. Böylece bu parti muhaliflerinin oluşmasının bahanesi ortadan kaldırılmalı ve bölünmenin önüne geçilmelidir.

Bu gerçekleştirilemiyorsa Milli Bilinç sahibi ve Türk Haklarını savunacak yeni bir organizasyon desteklenmeli ve Türklerin Bu Organizasyon bünyesinde bütünleşmesi sağlanmalıdır. Bulgaristan’daki Türklerin siyasi bölünmüşlük sorunun çözülmesinde yapılacak en önemli çalışma diğer bütün sorunların çözümünde de aşılması gerekilen ilk sorun olarak görünen Milli Bilincin sağlanması ve Türk aydınlanmasının sağlanmalıdır. Böylece siyasi rant, şahsi çıkarlar peşinde değil, Türklerin Sorunlarının çözümünün peşinde koşan bir Türk Eliti ile bu siyasi bölünmüşlük sorunu da çözüme kavuşacaktır.

5. Vakıflar ve Vakıf malları:

Vakıf malları Bulgaristan’da çok olmasına rağmen tam tespiti yapılmış değildir. Mevcut olan vakıf mallarının bir kısmı bazı şahıslar tarafından satılmış veya peşkeş çekilmiştir. Kiraya verilen malların gelirleri ise menfaat odaklarına gitmektedir. Bunların tespiti ve Türk Ulusuna kazandırılması gerekmektedir. Bulgaristan’daki vakıf mallarının büyük bir çoğunlu ise hala elde edilememiştir. Bir kısmı ile ilgili davalar açılmış olmasına rağmen davalar kasten uzatılmakta ve Bulgaristan idaresi de vakıf mallarını vermemek için direnmektedir. HÖH de bu konuda gerekli olan adımları atmamaktadır.

Oysa kiliselerin vakıf malları ile ilgili konular tamamen halledilmiş durumdadır.

Bu nedenle Bulgaristan’da bir dernek kurulmalı veya merkez oluşturulmalı ve bu vakıf malları ile ilgili tüm sorunların çözümü için dernek veya vakıf faaliyette bulunmalıdır. Bulgaristan’da bulunan tüm vakıflar buradan yönetilmelidir. Davalar ve idari işlemler bu dernek veya vakıf tarafından takip edilmeli ve sonuçlandırılmalıdır. Gerekir ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurulmalıdır.

Diğer yandan Bulgaristan’da bulunan bütün Türk İslam tarihi eserlerinin envanterinin çıkarılması için merkez tarafından çalışmalar yapılmalıdır.

6. İşsizlik:

Bulgaristan’da işsizliğin en çok hissedildiği bölgeler genellikle Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdir. İstatistiklere göre işsizlik bakımından Romanlardan sonra Türkler ikinci sırada bulunmaktadır. Bu durum gelirlere de yansımaktadır. Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH)’dan en az payı Roman kardeşlerimizden sonra da Türkler almaktadır. Türkler genellikle tarım sektöründe istihdam edilmektedirler 1990’dan sonra tarım sektörünün tamamen dağılması ile sektörde çalışanların gelirlerinde de büyük bir çöküş yaşanmıştır. Bulgaristan’ın AB’ye girmiş olmasına rağmen sektör halen kendini toparlayamamıştır. Diğer yandan bilgisizlik nedeni ile AB fonlarından yararlanma da asgari düzeydedir.

7. Bilgisizlik:

Bulgaristan’da yaşayan Türk nüfusunun büyük bir kısmı tarım kesiminde çalışmaktadır. Ancak topraklarından yeterli verimi alamadığı gibi yeterli geliri de elde edememektedir. Bu nedenle kooperatiflerin kurularak verimin arttırılması ve ürünün de en iyi fiyata satılması gerekir. Ancak bu konularda bilgili olmadıklarından kooperatifleşme de yok denecek kadar zayıftır. Diğer yanda AB fonları konusunda da Bulgaristan Türkleri bilgisizdirler. Bu fonların hangi sektörlere ayrıldığı nasıl yararlanılacağı konusunda bilgilendirilmeleri şarttır. Bu nedenle her kesimde bilgilendirme seminerleri veya çalışmaları yapılması gerekmektedir.

8. Pomak Türkleri Sorunu

Türklüğün muhafazası meselesinin diğer önemli bir yönü olarak incelememiz gereken Pomaklar meselesidir. Pomaklar Balkanları güneyinde ve yoğun olarak Rodop dağları ile Pirin bölgesinde yaşayan genel çoğunluğu İslam dinine mensup bir topluluktur. Bugün Bulgaristan başta olmak üzere, Yunanistan, Makedonya’da yaşayan Pomakların 1877–1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra önemli bir kısmının Trakya ve Anadolu’ya göç ederek yerleştikleri bilinmektedir. Bulgaristan’da bir milyon nüfusa sahip oldukları tahmin edilen Pomaklar Ukraynaca, Türkçe ve Bulgarca karışımı bir dilde konuşmaktadır.

Pomak Türklerinin kendilerini Türk olarak kabul ettiği bir gerçektir. Ancak Bulgarlar Slav ağırlıklı bir dil konuştuklarından dolayı Pomak Türklerini Bulgar olarak nitelendirmekte – Yunanistan ise en saf yunan ırkı olarak nitelendirmektedir.- ve bu topluluğun Osmanlı İmparatorluğu döneminde zorla Müslümanlaştırıldıklarını vurgulamaktadırlar.

Bir türlü Pomak Türklerinin kimliklerini kabullenemeyen Bulgar iktidarları geniş çaplı asimilasyon politikaları uygulamıştır. Bulgarların Pomak Türklerini asimize etme politikaları çeşitli yöntemlerle günümüze kadar sürmüş ve de devam etmektedir. Geçmişte asimilasyonu sağlamak için kaba yöntemler ile zorla göç ettirme politikaları uygulanırken günümüzde genellikle propaganda ve misyoner faaliyetleri ağırlık kazanmıştır. Yeni olarak değerlendirilebilecek bir gelişme ise Arapların Pomak Türklerine Vehabilik konusundaki propaganda çalışmalarıdır.

Artık kabullenilmelidir ki Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan’ın sahiplenmekten hiçbir şekilde vazgeçmediği Pomak Türklerine sahip çıkmakta geç kalmak üzeredir. Pomak Türklerinin Türkçe eğitim verilmesi, ortak bir tarih bilincine ulaşmalarının sağlanması, Türklük şuurunun kazandırılması ve bunlarla ilgili çeşitli yayınların yapılması gerekmektedir. Planlı bir çalışma ile Pomak Türklerini tamamen kazanmak mümkündür.

Pomaklara yönelik Türkçe eğitimi konusunda Bulgaristan’ın muhtelif yerlerinde Pomak Türklerinin yaşadıkları bölgelerde Türkçe kursları açılmalıdır. İlk aşamada en azından birisi güneyde birisi kuzeyde pilot bölgeler oluşturularak Türkçe kurslara başlanmalıdır. Yaz tatillerinde de kursu başarı ile bitirenleri Türkiye’ye 10 – 15 günlük kamp veya Anıtkabir’den başlayarak Topkapı Sarayı, Çanakkale, Mevlana, Bursa ya geziler de yapılmalıdır. Bu geziler diğer Balkan ülkelerinde gelen gruplar ile veya Türkiye’den gruplar ile ortaklaşa bütünleştirebilinir. Bu bölge halkı tarafından Türkçe kurslarına rağbet gösterileceğinden eminiz. Aşama aşama kurslar bütün Bulgaristan’a yayılmalıdır.

Sonuç:

Bulgaristan Türkleri için madalyonun iki yüzü vardır. Madalyonun ön yüzü güllük gülistanlıktır, her şey yolundadır. Ancak Madalyonun arak yüzünde durum, önyüzün aksine içler acısıdır. Bu madalyonu bir metal gibi düşünürsek, metaldeki paslanma küçük bir yerden başlar ve zamanla önlem alınmazsa bütün nesneyi sarar, böylece nesne zamanla kullanılmaz hale gelir ve yok olur. Maalesef Bulgaristan’daki Türkler için madalyonun arka yüzü paslanmaya başlamıştır. Eğer gerekli önlemler alınmazsa bu pas ön yüzü de saracak ve yok edecektir. Türkler Bulgarlar arasındaki ilk asimilasyonunu günümüzden 1500 yıl önce yaşamış Bulgar (Onogur) Türkleri Slav Bulgarlar haline gelmişlerdir. Eğer tarihin tekerrür etmesini istemiyorsak vakit varken çözümler üretmeliyiz. Bulgaristan Türklerinin bütün sorunlarının temelinde Milli Bilinç yoksunluğu yatmaktadır. Bu da ancak başta eğitim olmak üzere yukarıda saydığımız diğer çözümlerin çözümü ile mümkün olacaktır. Sorunlar gerçekçi olarak tespit edilmeli başkalarının çözüm getirmesi beklenmelidir. Çünkü Avrupa Birliği ve Avrupa, İnsan Haklarını, söz konusu Türkler olunca amaç olara değil Araç olara kullanmaktadır. Batı Trakya, Kıbrıs ve Bosna bunun en güzel örneğidir. Buralarda hangi soruna hangi çözüm getirilmiştir?

Avrupa’nın İnsan Haklarını amaç değil araç olarak kullandığına başka bir örnek daha vermek gerekirse Türkiye yetecektir.

Türk’ün sorununa Türk’ten başaksının çözüm aradığını tarih henüz yazmamıştır. Türk’ün Sorununu sadece Türk tarafından çözüleceği artık anlaşılmıştır. Ne Bulgaristan’da, ne Doğu Türkistan’da, ne Batı Trakya’da ne Kuzey Irakta ne de Türk Dünyasının herhangi bir köşesindeki Bir Türk için gözyaşı dökecek olanlar çözüm üretecek olanlar,

Bulgarlar Türkiyeliler veya Türküm diyemeyenler değil, “Türk gibi Düşünen Türk Gibi Yaşayan Velhasıl Türkoğlu Türkler, Türkçüler” Çözecektir. Türkler Türkleri korusun ve yüceltsinler.

Rafet ULUTÜRK

Bulgaristan Türkleri

Kültür ve Hizmet Derneği

Hiç yorum yok: