Avrupa Avrupa Dediğimiz

1 Kasım 2008 Cumartesi

Türk-Bulgar İlişkileri Son 120 yılına Bakış

GİRİŞ
1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı' ndan itibaren Bulgaristan Türkleri' nin 120 yıllık süreci içerisinde Bulgaristan' daki siyasi tarihleri, sosyo-ekonomik durumları, eğitimlerindeki değişiklikler, göçmenlik serüvenleri, kültürel durumları gibi değişik konuları ele alarak incelemeye çalışacağız. Bulgaristan' da uzun yıllar devam eden Osmanlı hakimiyetinden sonra kurulan Bulgar Devleti' nin Türklere yönelik politikaları; baskı, zulüm, asimile etme, adlarını değiştirme ve Bulgarlaştırmadan öteye gitmemiştir. Tarihsel seyri içinde bu politikalara da ışık tutmaya çalışacağız.


Bulgaristan' da Türk Varlığı

Bulgaristan' daki Türk varlığı Hunlar'ın V. yüzyılda Doğu Avrupa' da kurduğu hakimiyetle başlar. Atilla' nın ölümünden sonra yerine geçen oğlu İrnek' in kurduğu Bulgar Konfederasyonu batıda Tuna' ya kadar uzanıyordu. İdil Bulgar Türkleri' nin kurduğu bu hakimiyet, Avar, Hazar ve Tuna Bulgar Türkleri ile devam etmiştir.

Müslüman Türkler' in Bulgaristan' da görülmeleri XIV. yüzyılda olmuştur. 1385' te Sofya' nın Osmanlı hakimiyetine girmesiyle Bulgaristan yine Türkler' in hakimiyetine geçmiş, böylece burada 500 yıl sürecek Osmanlı idaresi dönemi başlamıştır. Osmanlı Devleti zamanında Konyar, Türkmen, Yörük ve Tatar Türk grupları bu bölgeye iskan edilmiş; ayrıca XVI. yüzyıl başlarında Celali İsyanları sırasında bazı Türk grupları da Bulgaristan' a göç ettirilmiştir. Anadolu' dan göç eden Müslüman Türkler, Rodoplar, Makedonya, Trakya, Deli Orman, Dobruca bölgelerinde yaşayan Türk kavimleri arasında İslamiyet' in yayılmasında da önemli rol oynamışlardır.

Balkanlar' daki etnik ve dini mozaik, bin yıllık göç hareketinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu bin yıl içerisinde, Bulgaristan' dan geçen veya Bulgaristan' a yerleşen gruplar arasında Osmanlı Türkleri, Bulgaristan' ın ve Balkanlar' ın, etnik, politik ve dini görünümlerinde en etkin grup olarak görülmektedir. Önemli miktarda Türk, XIV. yüzyıl boyunca görülen Osmanlı fetih hareketlerinin bitmesinden hemen sonra Bulgaristan' a yerleşmiştir. Osmanlı Devleti' nin koruyucu hinterlandı niteliğindeki Bulgaristan' a Osmanlı İmparatorları dikkate değer bir önem atfetmişlerdir. Stratejik alanların Küçük Asya' dan ve Anadolu' dan gelen Türkler ile kolonileştirilmesiyle birlikte, yerli Ortodoks nüfus arasındaki din değiştirmelerle, demografik yapı özellikle şehirlerde olmak üzere, Türklerin ve diğer Müslümanların lehine gelişmiştir. Bu demografik durum, 1877-1878' deki Osmanlı- Rus Savaşı' na kadar devam etmiş ve savaş sonunda tersine dönmüştür.

Bulgaristan' ın Doğuşu

Diğer Balkan Devletleri gibi Bulgarlar da milliyetçilik duyguları ve Rusya' nın teşvik ve tahrikleri ile XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti' nden ayrılarak bağımsız bir devlet kurma çabası içine girmişlerdir. Bulgar milliyetçiliği; Fransız İhtilali' nin etkisi, eğitim faaliyetlerinin yaygınlaşması, Bulgar kilisesinin Fener Rum kilisesinden ayrılarak bağımsız olması ve etki alanının da daha sonra kurulacak Bulgaristan coğrafyasını kapsaması gibi sebeplerle gelişmiştir. Rusya' nın teşvik ve tahrikleri ise, Balkanlarda kurulacak ve Ege Denizi' ne sınırı olacak bir devlet vasıtasıyla sıcak denizlere açılması hesabına dayanmaktadır.

Kırım' da yediği darbe sonrasında, Rusya Osmanlı Devleti' ne karşı saldırgan tutumunu bir süre için tehir etmekle birlikte bir yandan çeşitli yardım dernekleri vasıtasıyla Panslavist bir siyaset güderken diğer taraftan Paris Antlaşması' nın hükümlerini değiştirmek için fırsat kollamıştır. Ayrıca Balkanlar' da çeşitli isyan hareketleri de baş göstermiş, fakat bu ayaklanmalar bastırılmıştır. Rusya, Avrupa kamuoyunu etkilemek için “Türklerin Bulgarları katlettiği” şeklinde propagandalar yapmıştır. Almanya ve İtalya' nın siyasi birliğini tamamlamalarını da fırsat bilen Rusya, 1877' de Osmanlı Devleti' ne savaş ilan etmiştir. Böylece Türk tarihinde 93 Harbi olarak bilinen; Balkanlar' da, Tuna ve Kuzey Anadolu' da Kafkas cephelerinde cereyan eden büyük ve kanlı bir savaş yaşanmıştır. Osmanlı Devleti, mali güçlükler, iaşe ve cephane eksikliği, tecrübeli subayların yetersizliği, kumandanlar arası itilaflar ve harbin saraydan yönetilmesi gibi sebeplerle bu savaşı kaybetmiştir.

Savaşın kaybedilmesinden sonra Türk ve Rus heyetleri arasında 3 Mart 1878' de Yeşilköy Antlaşması imzalanmış, fakat Avrupa devletleri, Yeşilköy Antlaşması' nı çıkarlarına uygun bulmayarak 18 Haziran 1878' de Berlin Kongresi' ni düzenlemişlerdir. Buna göre Doğu Anadolu' daki bazı yerler Osmanlı' ya iade edilmiştir. Büyük Bulgaristan küçülerek Balkan Dağları' nın kuzeyinde oluşturulmuştur. Böylece 93 Harbi' nin sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması ile, nüfusunun yarısından fazlası Türk olan bir Bulgaristan Devleti kurulmuştur.

Osmanlı Döneminde Bulgaristan Türkleri

Prenslik Dönemi (1878-1908)

Osmanlı döneminde Anadolu'dan bölgeye göçen Türkler buradaki yerli halkla kaynaşıp çoğalmışlardır. Bölgede böylece bir Türk varlığı oluşmuş, hoşgörülü ve adil Osmanlı yönetimi içerisinde de Bulgarlar, milli, varlık ve kültürlerini koruyabilmişlerdir. 93 Harbi sonrası bölgede kurulan Bulgar Prensliği'nin hudutları içerisinde Bulgar nüfustan çok bir Türk nüfusu kalmıştır. Bu nedenle Bulgaristan Türkleri'nin Türkiye'ye göç ettirilmesi, ideolojik ve politik yöntemleri farklı da olsa bütün Bulgar hükümetlerinin değişmez bir devlet siyasetine dönüşmüştür. Bulgaristan Prensliği'nde 1880 yılında yapılan ilk resmi nüfus sayımında Bulgarlar 1.920.000 kişi ( %71 ); Türk ve Müslüman nüfus ise 750,000 kişi idi. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sırasında Bulgaristan'dan yığınlar halinde Türk göçüşü başlamış, Prenslik ve Doğu Rumeli hudutlarından 1.000.000 Türk ve diğer Müslüman nüfus göç ettirilmiştir. 93 Harbi sonrasında Rus askeri birlikleri bölgeden çekildikten sonra Bulgarlar, Türklere karşı tam bir baskı ve zulüm politikası uygulayarak göçe zorladılar. 1883'te yaz ortasından itibaren 3 aylık dönemde 200 bin Türk, Anadolu'ya göç etti. Bu göçler 1886-90 arasında 75 bin, 1893-1902 arasında 70 bin olarak devam etmiştir. Ayrıca Bulgaristan 1885'te Doğu Rumeli vilayetini ilhak ederek büyümüştür. Bu göçler sonucunda Bulgaristan'da Türkçe konuşanların sayısı 1878'den önce Bulgar nüfusunun beşte biriyken 1900'de %15'in altına düşmüştür.

Osmanlılar döneminde eğitim bakımından İstanbul'da açılan rüştiyelerden sonra aynı okullar Rumeli'de de açılmıştı ve burada da zamana uygun bir biçimde Türk kültürü gelişmekteydi. Ancak 1877-78 Osmanlı Rus savaşından sonra çözümleri güç pek çok sorun oluşmuştu. Bunları başında eğitim öğretim sorunu bulunmaktaydı. Savaş sonrasında okullar yıkılmış harabeye dönmüştü. Bazıları Türk-İslam cemaatleri tarafından tamir ettirildi.

1875 yılında Tuna vilayetinde Türklere ait 2700 ilkokul, 40 ortaokul ve 150 medrese bulunmaktaydı. Ancak Osmanlı-Rus savaşı esnasında yakılıp yıkılmıştı. 1886 yılından itibaren Bulgaristan Türk eğitimi yavaş da olsa bir toparlanma sürecine girmiştir. 1894-94 öğretim yılında 1284 ilk ve 16 ortaokul olmak üzere 1300 okul faal durumdaydı. Bu okullarda 1516 öğretmen ve 72.582 de öğrenci bulunmaktaydı. Berlin Antlaşması Bulgaristan'da yaşayan Türklerin dini, kültürel ve eğitim konusundaki hak ve özgürlüklerini garanti altına alıyor ve bunların Bulgar anayasasında yer almasını hükme bağlıyordu. 1884'de çıkan Resmi ve Özel okullar yasası, Berlin Ant. kararları doğrultusunda Türk okullarını özel statüde sayıyor ve okulların yönetimini Türk cemaatlerine bırakıyordu. 1909 başında çıkan İlk ve Ortaöğretim yasası ile görünürde Türklere kendi dillerinde eğitim hakkı verilmekle birlikte gerçekte eğitim özgürlüğünü kısıtlamak ve Türkleri cahil bırakmak amaçlanıyordu.

Prenslik döneminde Berlin Antlaşması uyarınca Bulgarlar çıkarttıkları anayasada,din ve mezhep ayrılığı gözetmeksizin Türklerin mülki ve siyasi haklarını, dini özgürlüklerini koruyacak hükümler koymuşlardır.

Prenslik döneminde Bulgaristan'da Güneş, Mecra-yı Efkar, Başlangıç, İttifak, Sebat gibi birçok gazete yayınlanmaktaydı.

Bu dönemde Bulgarlar Türklerin mallarını ve mülklerini gasbetmişlerdir. Bu durum Bulgaristan Türklerinin Anadolu'ya göçüşünü hızlandırdı.

2 - Krallık Dönemi (1908–1919)

23 Temmuz 1908'de ilan edilen II. Meşrutiyet sonrası kaos ortamında Bulgaristan Prensliği, 5 Ekim 1908'de krallık ilan ederek Osmanlı devletinden ayrılmıştır. Bu yeni dönemde Bulgar yönetimi, içte Türkler üzerinde tekrar baskı ve dışta diğer devletleri gölgede bırakacak emperyalist politika uygulamaya başlamıştır. Osmanlı Devleti 19 Nisan 1909'da Türk ve Bulgar hükümetlerince İstanbul'da imzalanan bir protokol ile Bulgaristan'ın bağımsızlığını tanıyordu. Bu protokol, Bulgaristan Türklerinin Bulgarlarla eşit haklara sahip olması ile birlikte özel azınlık haklarını, eğitim ve dini hürriyetlerini bir kez daha güvence ve teminat altına alıyordu.

Tıpkı 93 Harbi gibi 1912-13 Balkan savaşları da Türkler için tam bir felaket olmuştur. Türkiye'nin savaşı kaybetmesi üzerine Türkler 550 yıldır ikinci anayurt olan Rumeli'yi bırakarak Meriç'in gerisine çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu savaş esnasında bölge Türkleri büyük baskı ve zulüm görmüşlerdir. Bulgarlar bölgeyi adeta yağmalamışlardır. Bu savaşlar sırasında bölge Türkleri ine göçe zorlanmışlardır. Balkan savaşı göçmenlerinin kesin sayısı hakkında bir bilgi mevcut değildir. Ancak bir arşiv vesikasında ve Ikdem gazetesinde yer alan bir habere göre 200 bin kişinin göç ettiği bildirilmektedir. Bulgaristan'dan ise 500 bin kadar türkün Anadolu'ya göç ettiği belirtilmektedir. Göç edenler kara,deniz ve tren yolu ile Anadolu'nun çeşitli yerlerine iskan edilmişledir. Bu göçler gerçekten çok zor şartlar altında gerçekleşmiş ve birçok insanımız göçler esnasında ölmüştür.

Balkan savaşı sonrasında Bulgarların bölgede yaşayan Türklere yönelik katliam ve soykırım hareketleri büyük ivme kazanmıştır. Ayrıca Türk isimlerini değiştirme, Hıristiyan olmaya zorlama ve milli kıyafetlerini yasaklama ve de camileri yakma gibi bazı uygulamalar olmuştur. Bu amaçla Bulgar Genel Kurmayı tarafından 1912'de hazırlanan plan;kültürel imha, soykırım, göç ettirme, tehcir ve sınır dışı etmeyi içermektedir.

I. Dünya Savaşı'nda müttefik olan Türkiye ve Bulgaristan arası ilişkiler yakınlaşmış ve müşterek askeri birlikler Romanya cephesinde Ruslara karşı savaşmıştır. Bu yakınlaşma döneminde Bulgar yönetimi Türklere isim kullanma hakkını iade etti.

Savaş sonrası Bulgaristan'ın 27 Kasım 1919'da imzaladığı Neuilly Barış Antlaşması ile ülkede yaşayan tüm azınlıkların kültürel ve dini özgürlükleri teminat altına alınmıştır. Böylece Türklerin milli hakları da anayasa ile korunmuştur.

1909'da çıkartılan Bulgar Milli Eğitim Yasası ile eğitim ile öğretim kurumları birleştiriliyor ve denetimi hükümet yönetimine bırakılarak merkezileştiriliyordu. Bulgar emsallerinden en az on kat daha yoksul olan Türk okulları yerel ve genel yönetimlerden hiç yardım alamıyordu. Ayrıca bu yasa ile Bulgar okullarına çeşitli fonlar sağlanırken Türk okulları bundan mahrum edildi. Amaç Türk çocuklarını eğitimsiz ve cahil bırakmaktı. 1912 istatistiklerine göre 1234 ilk ve ortaokul, 1479 öğretmen ve 65064 öğrenci bulunuyordu. Bu rakamlar Balkan savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında gerek Bulgar yönetiminin baskıları gerekse ekonomik koşullardan dolayı azalmıştır. Bu dönemde yaklaşık 80 gazete ve dergi yayınlanmaya devam ediyordu.

1909 tarihli İstanbul Protokolüne göre Bulgaristan'da bulunacak ve Türkiye'nin onayıyla atanacak Baş müftü, Bulgaristan Müslümanları üzerinde büyük denetim ve kontrol yetkisine haizdi. Bu yetki din, hukuk, vakıf, eğitim ve öğretim konularını içermekteydi. Daha sonra 26 Haziran 1919'da bir müftülük tüzüğü yürürlüğe girmiştir. Buna göre müftülükler Bulgaristan Dinişleri ve Mezhepler Bakanlığı denetimine girmekte ve maaşları devletçe ödenmekteydi.

Balkan ve I.Dünya Savaşları sonucunda Bulgaristan'ın ekonomik hayatında meydana gelen değişiklikler, Bulgaristan Türklerinin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısını daha da kötüleştirmiştir.

NEUİLLY Antlaşması Sonrası Bulgaristan Türkleri

1 - Çiftçi Partisi Dönemi (1918-1934)

I. Dünya Savaşı'nda aynı ittifakta yer alan ve yenile Türkiye ile Bulgaristan'da savaş sonrası önemli gelişmeler olmuştur. Türkiye'de Mücadelenin başladığı sırada Bulgaristan'da önce ihtilal olmuş ve arkasından ardından Çiftçi Partisi 1919 yılında yönetime gelmiştir. Bu parti yönetimi altında Bulgaristan Türkleri ilk ve son kez rahat bir nefes almış ve 1919-23 yıllarını kapsayan bu dönemde en huzurlu günlerin geçirmişlerdir. Türk azınlığa karşı gösterilen bu olumlu Bulgar tutumu; iki milletin henüz bitmiş olan I. Dünya Savaşında silah arkadaşlığı yapmış olmaları, iktidarın çiftçini desteğine muhtaç olması ve o günlerdeki devletler hukukunda azınlıklar lehine önemli değişiklikler yapılması gibi önemli değişiklikler yapılması gibi nedenler söz konusudur. Ayrıca savaş sonrası Bulgaristan'ın imzaladığı Neuilly Antlaşması, Bulgaristan'daki Türk azınlığın dini, kültürel ve eğitim alnındaki hakların teminat altına alan hükümler de içermekte ve bu durum da aynı dönemde bölge Türklerine yönelik Bulgar politikasını etkilemektedir.

Neuilly Barış Antlaşması' nın (1919) azınlıkların korunması konumundaki hükümlerinin uygulanması, Bulgaristan Türkleri' nin eğitim-öğretimini olumlu etkilemiştir. Devletin desteğiyle bazı okul binaları inşa edilmiş, parasal sorunları çözümleme amacıyla bazı bölgelerde Türk okullarına da tarla, çayır ve benzeri gelir kaynakları sağlanmış, kısmen de olsa devlet bütçesinden para ayrılmıştır. Böylece Türk okullarının sayısı artmıştır. Bulgar istatistiklerine göre, 1921/1922 ders yılında Türk okullarının sayısı 1712' ye çıkmıştır. 1919 yılında bir devlet Türk öğretmen okulu ve 1922 yılında da dini içerikli eğitim veren bir “Nuvvab” okulu açılmıştır. 1928' de Türkiye Cumhuriyeti' nde eski yazı bırakılıp Latin Alfabesi' ne geçilince Bulgaristan Türk Öğretmenler Birliği' de yeni yazıya geçmiş ve1928/1929 ders yılı yeni harflerle okutulmaya başlanmıştır.

Eğitimde görülen bu canlanma uzun sürmemiş, 1923 yılında faşist bir yönetim iktidarı ele geçirince Türkler' in eğitim ve öğretim haklarındaki ayrıcalıklı durumları yıldan yıla ortadan kaldırılmaya başlanmış ve okul, öğrenci ve öğretmen sayılarında ileriki yıllarda (1930' larda) düşüş görülmeye başlanılmıştır.

19 Mayıs 1934' te anti-demokratik askeri-sivil darbe döneminde Türkler' in sesini duyan olmamıştır. Bu yıllar Türkler için tam bir felaket dönemidir.

18 Ekim 1925' te imzalanan Türk Bulgar Dostluk Antlaşması, Neuilly Antlaşması' nda bulunan azınlık haklarını Bulgaristan Türkleri' ne ve Lozan Antlaşması kapsamındaki azınlık haklarına da Türkiye' de yaşayan Bulgarlar' a uygulanmasını karar altına almıştır. Yine bu antlaşmaya göre; her iki ülkede azınlık halinde bulunan Bulgarlar ve Türkler, yanlarına taşınabilir mallarını alarak serbestçe göç edebileceklerdi.

1930' lu yıllarda Bulgaristan' daki soydaşlar üzerindeki baskılar artmış, yeni yazı yasaklanmış ve bir çok Türk okulu kapatılmıştır. Yine bu kapsamda Bulgar yönetimi, bir dizi karar alarak soydaşlarımızın Türkiye ile kültürel bağlarını koparmak ve birliklerini zayıflatmak ve de Türkiye' ye göçe zorlama gayretleri içine girmiştir. Bu kapsamda; Türkiye' ye göç etmeyi teşvik, aydın din adamlarını görevden uzaklaştırma, okullarda tekrar Arap alfabesiyle eğirim görme gibi politikaları uygulanmıştır. Atatürk' ün gayretleriyle kurulan Balkan Paktı' na katılmama kararını Bulgar Yönetimi' ne 1930 yılında belirtmişlerdir.

Bulgaristan' daki Türkler bu dönemde çeşitli kültürel ve sportif amaçlı bir çok gençlik kulübü kurmuştur. Düzenli olarak kongre yapmaya ve birlik oluşturarak birlikte hareket etmeye başlamışlardır. Spor kulüplerinin düzenlendiği 1926 Varna Kongresi' nde Türk Spor Birliği' nin adı “Turan” olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca bu dernek 1928' de Turan adında bir gazete de çıkaramaya başlamıştır. 1933' te Rusçuk' ta yaptıkları kongreden sonra faşist iktidar tarafından Turan Derneği' nin faaliyetlerine son verildi. Yine Bulgaristan Türkleri bu dönemde 1929 da Sofya' da milli bir kongre düzenlemiş ve kendi problemlerini tartışarak bir takım kararlar almışlardır.

Bu dönemde 1920 yılında yapılan istatistiklere göre Türk nüfusunun büyük bir kısmı (249,782 kişi) geçimini tarımdan sağlamaktaydı. Çok az bir kısmı ise ( 14.803 kişi ) yani %10' u sanayide, başlıca imalat endüstrilerinde, zanaatçılıkta çalışmaktaydı. Maddi yoklukla birlikte büyük bir kültürel geri kalmışlıkta 1930 yılı istatistiklerine yansımıştır. Türk nüfusunun % 90' ı okuma yazma bilmiyor.

2- Faşist Dönem (1934-1946)

Bulgaristan kurulduğunda bir çok yörede Türkler çoğunluktaydı. Bu durum göçlerle azaltıldı. 19 Mayıs 1934' te askeri-sivil darbe yönetiminde Türkler üzerindeki baskıları daha önce olduğu gibi aynen devam etmiştir. Fakat 1938 yılında anayasal düzenin yeniden kurulmasıyla hayatta kalabilmiş az sayıda ki Türk okuluna yeni yazı uygulaması izni veriliyor. 19 Mayıs 1934 hükümet darbesinden sonra iktidara gelen faşist yönetici çevreler, Türk azınlığına karşı nefret ve şüphe yaymaya, Atatürk ilkelerinin Bulgaristan Türkleri' nin üzerindeki etkisini kırmaya çalışmışlardır. Faşist yönetici çevreler bu toplumun karanlık, cehalet ve dini bağnazlık içinde yaşatıldığı sürece bu amaçlarına daha kolay ulaşabilecekleri düşüncesiyle 1935-1936 ders yılında Sofya' da il ve hudut boyu müfettişleriyle yaptıkları konferansta bu eğitim politikasının esaslarını belirlemişlerdi. Bunlar, 1937 yılı teftiş kurulu raporunda şöyledir:

Krallık idaresindeki Türk azınlığın eğitimini mümkün olduğunca en aşağı seviyede bırakmak için bütün kanuni tedbirler bulunmaktadır.

Türk azınlığı gençliğine bilgilerin en basiti verilmeli, Türk okullarında dini eğitime daha geniş zaman ayrılmasına dikkat edilmeli.

Türk özel okullarına Bulgar öğretmenleri pedagojik amaçlarla değil, istihbarat amacıyla atanmalıdır.

Bu politikanın uygulanması için ilk iş olarak Türk okul encümenlerini dağıtmışlardır ve politikaları için daha çok baskı uygulamışlardır. 1936-1937 eğitim-öğretim yılında 605 ilk ve orta okul, 1.438 öğretmen, 53.335 öğrenci bulunmaktaydı. Yukarıda belirtilen politikalar uygulanmaya başlandıktan sonra bu rakamların düştüğü, 1943-1944 eğitim-öğretim yılı istatistiklerinde görülür. Buna göre; 1943-1944 eğitim-öğretim yılında 367 ilk ve orta oku, 951 öğretmen, 34.871 öğrenci bulunmaktaydı. Aynı zamanda Bulgar hükümeti bir karar daha almış ve Türk okullarını bitiren Türk öğrencilerinin diplomalarını geçersiz saymıştır.

İkinci Dünya savaşı başladıktan sonra Bulgaristan, 1 Mart 1940'da Berlin Paktına girmiş ve Almanya safında savaşa katılmıştır. Faşist yönetim döneminde Bulgaristan' dan Türkiye' ye olan göç hareketi azalmıştır. Gerek II. Dünya Savaşı koşulları gerek Bulgar Türkleri' nin göçüne yönetimin izin vermemesi bu dönemde 20.000 Türk' ün Anadolu' ya göç etmesine sebep olmuştur.

1934 yılı istatistiklerine göre; Türklerin % 90' nı yine çiftçilikle uğraşmaktaydı. Bulgaristan Türklerinin bir kısmı da küçük dükkan sahibiydi. Bunların çoğu demirci, terzi, kunduracı, berber vs. idi. 1934 yılı istatistiklerine göre; bunların sayısı 4.942 dolayında idi. Bulgaristan Türkleri arasında sanayici ve tüccar gibi iş adamları da bulunmaktaydı. Fakat bunların sayısı 292 civarındaydı. 1934 yılında şehirde oturanlar toplam nüfusun % 5,8' ini oluşturuyordu. Toplam Türk nüfusunun % 93-94' ünü ise köyde yaşayan Türkler oluşturuyordu.

3- Birinci Sosyalist Dönem (1946-1970)

9 Eylül 1944 yılında Bulgaristan' da Komünist Parti öncülüğünde Vatan Cephesi hükümeti kurulmuştur. 1946 yılındaki seçimlerde Türkler oylarını Vatan Cephesi' ne vermişlerdir. Tahran Konferansın' da Bulgaristan Sovyetler Birliği'ne terk edilmişti. 1944 yılından itibaren de Bulgaristan Sovyetler Birliği' nin etkisi altına girmeye başlamıştı. Yeni kurulan Vatan Cephesi hükümetinde Komünist Partisi' nin mevzileri daha da güçlenmiştir. Bulgaristan Sovyetler Birliği' nin etkisi altında kalmış ve Sovyetler Birliği' nin politikasını takip etmeye başlamıştır.Sovyetler Birliği'nin II. Dünya Savaşı' ndan hemen sonra boğazlardan üs isteği ve Türk toprakları hakkındaki bazı istekleri, Sovyet-Türk ilişkilerinde büyük bir gerginliğe sebep olmuş ve bu gerginlik Bulgar-Türk ilişkilerine de yansımıştır. Bulgar hükümeti, Bulgaristan Türklerinin Türkiye' nin potansiyel ajanları ve Bulgar-Türk sınırında güvenliği tehdit eden bir unsur olarak bakmıştır. Bu nedenle, hükümet onlardan kurtulmak amacıyla Türkiye' ye göç ettirme ve Bulgar-Türk sınırına Bulgar nüfusu yerleştirme kararı almıştır .

Bulgar hükümeti 30 Ağustos 1950 tarihinde özel bir nota ile Türk hükümetinden üç ay içinde 250.000 Bulgaristan Türkünü almasını istemiştir. Bu şekilde Komünist yönetim Türkiye' yi ekonomik olarak zor durumda bırakmak istemiştir. Fakat Türk hükümeti kısa bir süre içinde bu kadar göçmeni kabul etmeyi reddetmiştir. 1925 yılında imzalanan Oturma Sözleşmesi' ne uygun olarak, Türkiye' ye gönüllü olarak göç etmek isteyenlere giriş vizesi vermeye devam etmiştir. Bulgaristan' daki Türk konsoloslukları, 1 Ocak-30 Eylül 1950 tarihleri arasında 212.152 Bulgaristan Türküne vize vermiştir. Fakat Türk makamlarının 7 Ekim 1950 tarihinde sınırı kapatması sonucu hepsi göç edememişlerdir. Bunun nedeni; Türklerden başka Çingenelere de Bulgarlar tarafından pasaport ve çıkış vizesi verilmesidir. Türk hükümeti Çingeneleri kabul etmemiş ve sahtekarlık yapılması nedeniyle sınırlarını kapatmıştır. 2 Aralık 1950 yılında Türkiye yeniden sınırlarını açmış ve göçmen kabul etmeye başlamıştır. Göç etmek isteyenlerin sayısının ve mali yükün artması nedeniyle 8 Kasım 1951 tarihinde Türk Hükümeti hududu yeniden kapatmıştır. Bu sıralarda Bulgaristan Hükümeti de sınırını kapatma kararı almıştır. Bunlara rağmen o zamana kadar süren iki yıllık göç kampanyası sırasında (1950-1951) Bulgaristan' dan Türkiye' ye toplam 37.351 aile veya 154.393 Bulgaristan Türkü göç etmiştir. Göç kampanyasının Bulgar hükümeti tarafından durdurulmasının sebebi; Josef Stalin' in politikasında meydana gelen değişiklikler sonucunda Komünist bir ülkeden Kapitalist bir ülkeye göç izni verilmesinin engellenmesidir. Ayrıca Josef Stalin, Bulgar Türkleri' ni gelecekte Türkiye' de de yapılacak devrimin liderleri olarak eğitme düşüncesi göç kampanyasının durdurulması üzerinde etkili olmuştur. Stalin' in 1953 yılında ölmesinin ardından 1956 yılında Bulgaristan' daki yönetimin başına Tudor Jiukov geçmiş ve Bulgar politikalarında köklü değişiklikler yapmıştır.

İkinci Dünya Savaşı' ndan sonra, Bulgaristan Türkleri' nin eğitiminde çeşitli değişiklikler yapıldı. 1946 yılında özel statüde bulunan Türk okulları devlet mülkiyetine verilerek Eğitim Bakanlığı' nın denetimine alındı. Bu değişiklikten sonra Türk okulları devlet tarafından desteklenmeye başlandı. Türk öğretmenlerin her türlü haktan yararlanmasına izin verildi. Ayrıca öğrencilerin diplomaları' nda da denklik yapıldı ve Türk öğrencileri Bulgar okullarında okumalarına izin verildi. Müfredat programları devlet tarafından hazırlandı. Devlet öğrencilerin kitap masraflarını da karşılamaya başladı. Bu uygulamaları takiben, sayısı 413 olan Türk okullarının sayısı 1948' de 987' ye çıktı. Öğrenci sayısında da büyük bir artış gerçekleşti. 1951 yılına gelindiğinde göçlerden kaynaklanan öğretmen sıkıntısı çekilmiştir. Bu problemin çözümü için Bulgaristan Türkleri' nin eğitimine “ Azerbaycan ” model olarak seçildi. 1952 yılında Azerbaycan' da uzman ve danışmanlar getirilmiştir. Azeri uzmanlar Türk eğitimini inceledikten sonra hazırladıkları raporda Türklerin eğitim açısından geri kaldıklarını ve bu durumun olumsuzluğunun giderilmesi için alınması gereken önlemleri ve yapılması gerekenleri belirtmişlerdir. Bunun üzerine Bulgar Hükümeti, Türk okullarının durumunu iyileştirmek amacıyla 5 Ağustos 1952 günü bir dizi karar almıştır.

Alınan kararlar;

Türk pedagoji okullarının açılması (Kırca Eli, Razgrat ve daha sonra Sofya' da açılmıştır.),

Türk kız lisesi ve orta okulu açılması (Rusçuk' ta açılmıştır),

Türk öğrencilere burslar verilmesi,

Yeni Türkçe ders kitapları hazırlanması ve

Sofya Üniversitesi' nde Türkler için bölümler açılması gibi konuları içeriyordu.

Stalin' in ölümü ve Türkiye' de Sosyalist bir devrimin mümkün olamayacağını anlaşılması ile Bulgar yönetimi, Türk azınlığa yönelik politikalarını sil baştan değiştirmiştir. Bu kapsamda, 1956' dan itibaren Azeri uzmanlar ülkelerine geri gönderilmeye başlanmıştır. Sofya Üniversitesi' nde Türklere ait bölümler kapatılmış Türk öğretmen okulları ve liselerindeki eğitim dili tekrar Bulgarca yapılmıştır. Ayrıca yüksek okul mezunu Türk gençlerine uzmanlık alanlarında görev verilmemiştir. Buna mukabil Türklere ait ana okul, ilk okul, orta okul ve liseler kapatılmıştır. Türk tiyatro faaliyetlerinin durdurulmasının yanı sıra komünist propaganda içerikli kitaplar hariç Türkçe kitap basımı yasaklanmış, Türkçe radyo yayını da sona erdirilmiştir.

1944 yılında Komünistlerin iktidara gelmesiyle, 1946 yılından itibaren Bulgaristan' da özel mülkiyete dayalı sistemler Sosyalist sisteme geçilmiştir. Bulgaristan Türkleri' nin ellerindeki topraklar, ticari mallar, bankada bulunan paraları kamulaştırıldı. Böylece zaten zor olan durumları daha da kötüleşti. Artık sadece devlet için çalışılmaya başlandı. Bu nedenle, bundan sonra Bulgaristan hızlı bir sanayileşme süresi içerisine girdi. Bu dönemden önce köylerde yaşayan ve çiftçilikle uğraşan Türkler fabrikalarda ve kamu hizmetlerinde çalışmaya başladılar. Dolayısıyla Türkler şehirlere göç etmeye başlamışlardır.

Komünist Bulgar yönetimi, toplu halde yaşayan ve kültürlerini muhafaza etmeye çalışan Bulgaristan Türkleri' nin dağıtılması ve asimile edilmesini amaçlamaktaydı. Bu politika sonucu 1959-1960 eğitim-öğretim yılında Türk kulları Bulgar okullarıyla birleştirildi. Bu uygulamalarla; Bulgaristan Türkleri' nin Türkiye' den koparılması Bulgarlaştırılıp Bulgarlarla kaynaştırılması amaçlanmaktaydı. Dolayısıyla Türk dili eğitimi her geçen gün daha da azalmış ve 1970' lere gelindiğinde tamamen ortadan kalkmıştır.

1950-1951 göçünden sonra ilk sayım 1 Aralık 1956'da yapıldı. Bu nüfus sayımına göre Türklerin sayısı 1.000.000 kadardır. 1960 ihtilali ve sonrası gelişmeler, koalisyon hükümetleri ve Kıbrıs sorunu gibi meseleler yüzünden Türkiye soydaşlarımızla gerektiği gibi ilgilenemedi. Todor Jiukov yönetimindeki Bulgar Hükümeti Bulgaristan' daki Türkleri asimile etmek için dini baskıları aşırı şekilde arttırmış, namaz kılmayı yasaklamış, Türkçe isim yasağı getirmişler, taam anlamıyla bir asimilasyon süreci başlatmışlardır. Bu politikaları uygulamaya koymuşlar, Çingene, Pomak ve Gagavuz Türkleri' nin adını değiştirmeye başlamışlardır. Bulgarlar' ın bu kararları almalarının nedenlerinin başında Türkler' in hızlı nüfus artışı ve Bulgarlar' ın azınlığa düşme tehlikesi gelmektedir.

1964' te Türk-Sovyet ilişkilerinin gelişmesine paralel Türk-Bulgar ilişkileri de gelişmiştir. Bu kapsamda; Ticaret Antlaşması (1965), Ekonomi, Sosyal ve Kültürel Sözleşmesi (1966), Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (1966) imzalanmıştır. Gerek asimile çabaları gerekse Bulgaristan' daki Türkler' in geleceklerinden duydukları endişelerden dolayı Bulgar Türkleri 1964' ten itibaren vize başvurusunda bulunmaya başlamışlardır. Bundan dolayı 1968' de “Yakın Akraba Göç Antlaşması” imzalanmıştır. Yeni göç antlaşmasına göre Türkiye hiçbir mali yük üstlenmemiştir. Ayrıca Türkler Bulgaristan' daki gayri menkullerini de satıp Türkiye' ye gelebileceklerdi. Göç antlaşması 17 Mart 1960' ta TBMM parlamentosu tarafından onaylandı. 8 Ekim 1969' da ilk göçmen kafilesi Edirne Karaağaç istasyonuna geldi. Bu göç süreci içinde 1976' ya kadar 61.000 kişi Türkiye' ye geldi. 1978 yılında ise bu sayı 130.000 kişiyi buldu.

İkinci Sosyalist Dönem (1970-1989)

1980' li yıllarda Bulgaristan nüfusunun % 40 dolayında bir kısmını teşkil eden Türkler, diğer azınlıklarla birlikte ülkede çoğunluktaydı. Bulgarlar azınlık durumundan kurtulmak için Türkleri asimile etme ve Türkiye' ye göçe zorlamaktaydı. Fakat Türklerin milli ve dini benliklerini her türlü baskıya rağmen korumaları, Komünist ideolojisi ve diğer benzeri propagandalardan etkilenmemeleri Bulgar yönetimini telaşa düşürmüş ve kendi açılarından acil çözüm aramaya sevk etmiştir.

1960-1984 arası her türlü baskı ve zulme rağmen hiçbir Türk kendiliğinden ad değiştirmemiştir. 1980' li yıllarda dini baskılar tekrar arttı. Türklerin adı değiştirilmeye başlandı. Bu sırada soruna görüşmeler yoluyla barışçı bir çözüm önerdi. 22 Şubat 1988' de Türkiye, “geniş kapsamlı bir göç antlaşması da dahil olmak üzere sorunların görüşmeler yoluyla çözümlenmesini” özel bir nota ile bildirdi. 24 Ağustos'ta dördünce nota verilmesine rağmen Bulgar yönetimi bir türlü teklifi kabule yanaşmadı. 1989 yılında Dünya Hafif Siklet Halter Şampiyonu Naim Süleymanoğlu isminin Bulgarca' ya çevrilmesi sonucunda Türkiye' ye iltica etti. 1989 yılında Türkiye' ye büyük bir göç dalgası başladı ve kısa sürede Türkiye' ye göçenlerin sayısı 113.000 kişiyi buldu. Bu insanlık dramı dünya kamuoyunda sahipsiz kalırken Türk kamuoyu ve basını konuya önemle eğilmiştir.

Gelenlerin bir çoğu malını-mülkünü, evini-barkını her türlü birikimini Bulgaristan' da bırakarak gelmiştir. Bulgaristan' da bu dönemdeki baskılar doruk noktasına ulaşmış, eğitim-öğretim durumu aşırı derecede kötüleşmiş ve de dini baskılar çok artmıştır. Bu durumlar Türkiye' deki bazı televizyon dizilerinde işlenmiştir.

e- 1989 Sonrası Demokratik Dönemde Bulgaristan Türkleri

10 Kasım 1989'da Dickov rejiminin yıkılması akabinde Bulgaristan'da yeniden demokratik dönem başlamıştır. Bulgaristan devlet konseyi 1981-1989 arasında Türk ve diğer azınlıklara yapılan hataları kabul etmiş ve bunların düzeltileceğini bildirmiştir. Böylece zorla değiştirilen Türk adları iade edilecek, Türkçe konuşma yasağı kalkacak, Türk çocukları kendi okul ve ana dillerinde eğitim yapabileceklerdi. Temmuz 1991' deki Bulgar Anayasası, resmileşen yeni hükümleri açıkladı. Buna göre azınlıklara kendi dillerinde okuma ve konuşma serbestleşiyordu. Fakat karar hemen uygulanmadı. Bunun üzerine Bulgaristan Türkleri çocuklarını okula göndermeyerek olayı protesto etti. Bunun üzerine hakları iade edildi. 1989 büyük göçünde birçok büyük aydın, öğretmen göç etmiş olduğundan dersler okutulamıyordu. Böylece bir kez daha Türk öğretmen okulu açılması gündeme geldi. Buna göre 1992' de Şunlu' da Yüksek Pedagoji Enstitüsü, 1993' te Kırcaali' de Türk ilk ve orta okul öğretmen enstitüleri açıldı. 1990' da Şunlu' da İmam Hatip Lisesi' ni 1991' de Rusçuk ve Mastanlı İmam-Hatip Lisesi izledi.

1989 sonrası Bulgaristan' da kurulan 160 civarındaki siyasi partinin dördü Türklere aittir. Bunlar:

Halk ve Özgürlükler Hareketi (HÖH)

Demokratik Gelişim Hareketi (DGH)

Demokratik Adalet Partisi (DAP)

Türk Demokratik Partisi (TDP) olarak belirtilebilir. Bunlardan HÖH Partisi, 1990 seçimlerinde 400 üyeli parlamentoya 23 millet vekili soktu. 1991' de aynı parti oyların % 7,55' ini alarak milletvekili sayısını 24' e yükseltti. Üç Türk partisini Aralık '94 seçimlerinde aldıkları oy toplamı 320.000 idi. 1994 seçimlerini Bulgaristan Komünist Partisi kazandı. Fakat insanların aç ve perişan olması, ekonomik ve sosyal bunalım, 10 Ocak 1997 meclisin işgaline sebep olmuş ve parti istifa etmiştir. 1997' de yapılan seçimde Demokratik Güçler Birliği Partisi 137 millet vekili ile seçimi kazandı. 2001' de yapılan seçimde HÖH Partisi 30 millet vekili çıkarmıştır.

Günümüzde Bulgaristan Türkleri' ne ait sekiz gazete çıkmaktadır. Bunlar: Zaman, Hak, Özgürlük, Filiz, Müslümanlar, İslam Kültürü, Güven, Circir ve Balon' dur. Ayrıca Türkçe kitaplar da basılmaktadır. İlk ve orta okullarda haftada dört saat seçmeli dersler okutulmaktadır. Bulgaristan Radyosu haftada birkaç kez Türkçe yayın yapmaktadır. Bulgar devlet televizyonunda henüz Türkçe yayın başlamamıştır.

1992 resmi nüfus sayımına göre, Bulgaristan Türkleri' nin 1.000.000 dolayında olduğu bilinmektedir. Fakat 2.000.000' u Türk olmak üzere 3.000.000 dolayında Müslüman' ın yaşadığı tahmin edilmektedir. 1995 sonrası Bulgaristan Türkleri' nin karşılaştığı önemli problemler şöyle özetlenebilir:

% 90' lara varan işsizlik

Aşırı yoksulluk

Yüksek öğretimin paralı olmasından dolayı bu eğitime devam edememe ve kültürel kimliklerini koruyup-geliştirecek basın ve yayın organlarının olmaması sayılabilir.

Günümüzde Bulgaristan Türkleri' nin siyasi ve dini açıdan birlik sağlayamamaları, güvensizlik ve karamsarlık içinde olmalarından kaynaklanmaktadır. Bulgaristan Türkleri, dini liderlerini seçebilmektedirler ve günümüzde bu görevi Fikri Salih Efendi yürütmektedir. Ayrıca Bulgaristan Türkleri daha önce gasp edilen mallarını geri alma çabası içindedirler.

SONUÇ

120 yıldır Bulgaristan' da her türlü baskı ve zulme karşı direnmeye çalışan, hala da Bulgaristan' da bulunan Türklere karşı daha duyarlı bir politika izlenmeli ve onların her türlü hak ve özgürlüklerini sağlayabilmek için Türk Hükümeti' nin konuya ağırlık vermesi gerekmektedir. Türk kamuoyu ve aydınlarının da bu konuya daha fazla yer ayırması, Bulgaristan Türkleri' nin şartlarını daha iyiye çekmek için ellerinden geleni yapması gerekmektedir.

Kaynak: http://www.balkanlar.net/index.php?ind=reviews&op=entry_view&iden=123


Hiç yorum yok: