Avrupa Avrupa Dediğimiz

10 Temmuz 2009 Cuma

Göç destanları

Göç destanları

Dobruca bölgesinin bir tarihi özelliği var. Tarih boyunca bu bölge Türk uruğlarına, boylarına bir geçit olmuştur. Dünyanın geniş sahalarına yayılan, büyük devletler kuran, parlak medeniyet yaratan Türkler, Kırım'dan ve başka bölgelerden, zaman zaman harpler, katliamlar içinde kopup, henüz düşman işgali altına düşmemiş olan Türk topraklarına, Anadolu'ya göç etmek zorunda kalmışlardır.
Yuvalarını, yurtlarını, doğup büyüdükleri bırakarak "zahire, kapkacak, yorgandöşek namına ne alabilirlerse, iri öküzlerin çektiği ağır arabalara atarlar, yollara dökülürlermiş.
"Bu arada, katliamlar, hastalıklar ve diğer bin bir çeşit sebeplerden ötürü kaybolanların izleri ve akıbetleri hiçbir zaman belli olmazmış.
Zikrettiğimiz göç olaylarını ve bu göçlere bağlı faciaları dile getiren Türk halk edebiyatı türü gayet geniştir. Konumuzu ilgilendiren Dobruca bölgesinde yaşamakta olan Türkler tarihi boyunca iki göç devresi yaşamışlardır:

1. Kırım'ın 1783'te Ruslar tarafından sonra
2. Son 100-200 yıl esnasında Balkanlarda vukua gelen göç olayları.

Söz konusu destanların büyük kısmı tema açısından, işlenen konu itibarıyla göçlere neden olan siyasî, askerî ve sosyal olaylarla ilgilidirler. Bilindiği üzere Kırım'ı ilhaktan hemen sonra bazı büyük meseleler ortaya çıktı. Neticede Kırım Türkleri kitle halinde ve gitgide artan bir şekilde vatanlarından göç etmek mecburiyetinde kaldılar. Kırım'ın Slavlar tarafından iskanı başladı. Şimdiye kadar yapılan tarihî incelemelerde tesbit edildiğine göre çeşitli yıllarda ve değişik sayıda göçmen Kırım'ı terkederek Osmanlı İmparatorluğunun muhtelif bölgelerine yerleşmiştir.

1789 yılında Rusya ile Osmanlı devleti arasında imzalanan Yaşı (Moldovya merkezi) anlaşmasıyla Osmanlılar Kırım'ı tekrar Müslüman idaresine geri getirme ümitlerinden temelli vaz geçince göç dalgası doruğa erişti. Göç faciasından doğan hazin destanlar ve türküler Kırımlı mu-hacirlerin göç esnasında çektikleri çileyi, yaşadıkları maddî sıkıntıları, uğradıkları serencarnları, ailelerinin parçalanması acısını, aşk ayrılığını ve terketmeye mecbur kaldıkları güzel ve bereketli ülkelerinin hasretini dile getiriyorlar.

1. İstiklâlini kaybeden insanların vatandan ayrılık açısı, muhacirlerin akıbeti ile ilgili endişe:

"Ot bastırıp ketermız kapını çeklep
Tütep kaldı ocaklar söner mı eken
Tatar halkı korlıkka koner mı eken?"
"Ateşi örtüp gideriz kapıyı kilitleyip
Tütüp kalan ocaklar söner mi aceb,
Tatar halkı horlığa alışır mı aceb?".

2. Kırım'ın düşman elime düşmesinin do ğurduğu ruhî isyan ve halkının eski hürriyetini kaybetmesi üzüntüsü:

"Kaldı çizma astında babaylar kabri
Bonı korgen bayguşnun kalmadı sabrı.
Ağalar ırgat bolgan sun babalar kâhya
Şaş ta taylar hizmetkâr, analar daya".

"Kaldı çizme altında babaların kabri
Bunu gören zavallının (göçmenin)
kalmadı sabrı.

Ağabeyler ırgat oldu, babalar kâhya.
Genç ablalar hizmetkâr, anneler dadı".

Kırım'ın tekrar Türk idaresine geri getirmek ümitleri tamamen kesildikten sonra göç dalgası doruğa çıkıyor. Kırım Destanı'nda bu yeni evrim,

"Borç dep bildik göçüvnı Ak toprakka
El bağladık kaderge sığındık Hakka"
"Borç bildik göçmeyi Ak toprağa
El bağladık kadere sığındık Allah 'a".

şeklinde ifade ediliyor.

3. Hüzün dolu göçlerin tasviri:*

"Aylanıp çıktı bir gemi Kokburun'dan
Koterılgen kısmetler şu Kırım'dan.
Ketiyatır gamımız, tütünü budak
Biz Kırım'dan ketken sun kalmadı kunak".

"Dönüp çıktı bir gemi Gökburun'dan
Kalkmış tükenmiş artık kısmetler şu Kırım 'dan.
Gidiyor gemimiz, dumanı budak
Biz Kırım 'dan ayrıldıktan sonra kalmadı
bahtiyarlık".

Göçmenler bütün varlıklarını ellerinden çıkartarak aç, çıplak yollara düşerler:

"Şaun (yağmur) bora demedik çıktık biz yolga
Karatmadı (baktırmadı) yazımız onga (sağa) da solga (sağa sola bakmaya)
Kalentırde ogradık aylarman çattık (yattık)
Töşek (döşek), yastık kaldırmay (bırakmayarak)
her şeyi sattık.
Büyügüp (büyüyerek) kalgan isapsız yorlukkan
(yorulmuş) açtan (açlıktan)
Ana baba balların (çocuklarını) attılar baştan
Bedende kanlar soğudu, örekler (yürekler)
durdu
Şayttırıp (böylece) halkının boynunu kalentır
vurdu".

Bu şiirlerde anlatılanların gerçeği yansıttığını, Ruskaya Starina (Eski Rusya) gazetesinde bir muhabirin yazdığı makaledeki şu satırlardan kesin olarak anlıyoruz. Muhabir yazısında, "Son baharı titiz ve insanın ta kemiklerine geçen yağmurlu ha-valarda ellerinde avuçlarında hiçbir şey kalmayan muhacirlerin çekmekte oldukları çileler, dehşetli surette yayılmış olan çiçek ve terleme hastalıklarının getirdikleri felaket karşısında en sert yürekler bile ağlıyordu." diyor ve şunları ekliyor:
"Hakikaten iki elinde mini mini yavrularını üstü kamilen açık olan bir yerde ıslak toprak üzerinde serilip kalmış bir genç annenin kucağındaki ço-cuklardan biri artık gözcüklerini büyüterek ölümle pençeleşirken, diğeri anasının soğumuş göksünde küçücük ağzıyla süt aradığı levhası karşısında acaba nasıl bir bir yürek çarpmaz, hüngür hüngür ağlamazdı? Böyle levhalara ise binlerce rastlanıyordu" diyor.
Kırım Türkleri yaşadıkları muhacirlik hayatlarını anlatan destanları beraberlerinde götürmüşler ve yerleştikleri yeni yerlere yaymışlardır. Bu folklorik ürünler kuşaktan kuşağa şifahî veya yazılı olarak geçmiştir. Yeni nesiller dedelerinden miras kalan bu folklorik yapılara kendi görüş ve anlayışlarına uygun şekiller vermişler, yaşadıkları yerlerden seçtikleri mukayese unsurları katmışlardır. Bu hususta göstereceğimiz örneği Dobruca'nın Pervelli (Moşneni) köyünden bu mevkide iki dünya savaşı arasında ilkokul öğretmenliği yapan Romen asıllı şair Ion Dumitresku Fransin derlemiştir. Romen aydınları Dobruca'daki Türk folkloruna, kültürüne, edebiyatına, örf ve adetlerine daima yakın ilgi göstermişlerdir.
Metin şöyle:

"Ketecekmız bu yerden daullı toyday
Kalacak ya ölümüz cayılgan koyday.
Tögerek çıktı kamıştan töbesi daldan
Kimisi candan ayrılgan, kimisi maldan.
Çorbaga katsan tatımaz Dobruca tuzu
Kimisin kalgan anası kiminin kızı".

"Gideceğiz buradan davullu düğün gibi
Kalacak ya ölüymüz yayılmış koyun gibi
Halka çıktı kamışlıktan en uç noktası söğütten
Kimi candan ayrılmış, kimi maldan
Çorbaya katarsan tat vermez Dobruca tuzu
Kiminin kalmış anası, kiminin kızı."

Kırım'dan çıkan göçmenlerin ana destanlarından esenlenen bu yeni yapı esas hatları ile ana yapıya benzemektedir, fakat daha yumuşaktır, yeni vatanları Dobruca'daki yaşayış tarzlarına özgü unsurlar eklenmiştir. Kırım'dan çıkan nesillerde isyan hisleri doğuran nedenler artık unutulmuştur. Böyle olması da tabiidir, çünkü zaman etkisini işlemiştir yeni kuşaklara. Buna rağmen atalarının terkettikleri yeşil vatanı unutmamışlardır. Dedelerinin yurdunu;

"Kırım Kırım degenm bir yeşil ada
Aygıdı meram öz curtum (yurdum) anayım
(yahut yarim) anda
" Kırım Kırım dediğin bir yeşil ada
Hey gidi benim öz yurdum anam orda.

sözleri ile romantik bir şekilde anmaktadırlar.
Çarlar Rusyası ordusu 1877de Tuna'yı geçince Balkanlar da sarsılmış neticede bu bölgedeki Türk halkı da göç hayatı yaşamıştır. Henüz tamamıyla dur-duğunu söylemek biraz güç olan bu göçler iki dünya harbi devresinde doruğa ulaşmışlardır. Bu hususta ancak birkaç örnek vereceğiz. Vereceğimiz ilk örnekte Türkler tarafından boşaltılan yerleşimlerdeki Türk-İslam müesseselerinin Hristiyan müesseselerine de-ğiştirilmesi endişesi dile getiriliyor:

"Biz ketken sun bu yernı
Sıncırman sızarlar
Minareli camını
Kılısege bozarlar".
"Biz ayrıldıktan sonra bu yeri
Zincirle çizerler'
Minareli camiyi
Kiliseye bozarlar"'.

Doğup büyüdükleri memleketten ayrılmanın acısı bu yeni destanlarda da dile getiriliyor:

"Ketecekmız buradan
Al bayrak açıp
Biz cılamay kim cılar
Cüregı taşıp"
"Gideceğiz bu yerden
Al bayrak açarak
Biz ağlamazsak kim ağlar
Yüreği taşarak".

Dobruca'da doğan göç türkülerinde aşk ayrılığı da dile getiriliyor.
Göçeden bir delikanlı köyde kalan sevgilisine:

"Ketecekmen ketecek
Kal savlıkman (sağlıkla), yar
Kozın (gözünün) yaşını sile kal
Al cavlıkman (mendille) yar"

şeklinde hitabediyor.
Kız ise şu şekilde cevap veriyor:

"Ketme ketme demeğe
Halktan utandım
Sen ketken sun artından
Cılay da kaldım"
"Gitme gitme demeye
Halktan utandım
Sen gittikten sonra ardından
Ağladım kaldım".

Gösterdiğimiz birkaç örnekten Türk folk-lorunun göç destanları ve türkülerinin de tematik bakımdan gayet zengin ve çeşitli oldukları açıkça anlaşılıyor.
Daha önce de belirtildiği gibi, Dobruca'daki Türklerin bir kısmı (Tatar Türkleri) 1783 ile 1940 (İkinci Cihan Harbi) arasında, iki defa vatan değiştirmek zorunda kalmışlardır. İlk defa 1783'te Kırım'ın Rusya boyunduruğu altına girmesinden sonra kitle halinde Osmanlı İmparatorluğuna göçmen mecburiyetinde olmuşlardır. Büyük sayıda Kırım Türk'ü işaret ettiğimiz tarihten itibaren, yaklaşık ikiyüzyıl Kırım adasından Anadolu'ya ve Rumeli'ye göçmüşlerdir. Rumeli'ye göçler 1873 (Osman Paşa Harbi)'nden sonra durmuştur. Dobruca'ya göçeden Kırım Türklerinin folklorundan birkaç örnek:

Muhacir Cırı
Ketecekmiz bo yerden davullı toyday,
Kalacak gönilimiz şaşırgan koyday.
Tögerek seti kamıştan, töbesi daldan,
Kimisi candan ayrılgan, kimisi maldan.
Bolgan bütün malın-mülkün satıp savganlar,
"Vapur keldi ketermiz" dep, portka cavganlar.
Şorbaca katsan tatımaz Dobrıca tuzı,
Kiminin kalgan anası, kiminin kızı,
Keldi duvuldap vapor, portka yanaştı,
Beklep turgan tuvgan-uruv, zuv-şuv cılaştı
Biz vaporga mingen son köpirdi deniz
Adımıznı unutınız, "macir" deniz.
Başından alsan tereknin yeşildir yaprağı,
Ah, tatlı (da) eken köyimnifi taşı toprağı,
Ah, anayım anayım ah babayım,
Asretlikke men katip dayanayım!
Suv boymda aşlanır süvüt terek,
Curtunda yaşap ölgen dünyada siyrek!

Muhacir Türküsü
Gideceğiz buradan davullu düğün gibi
Kalacak gönlümüz şaşırgan (saçılan) koyun gibi.
Çepeçevresi kamıştan, tepesi daldan,
Kimisi candan ayrılmış, kimisi maldan.
Olan bütün malını mülkünü satıp savmışlar,
"Vapur gelince gideriz" diye, limana yağmışlar.
Çorbaya katsan tat vermez Dobruca tuzu, .
Kiminin kalmış anası, kiminin kızı.
Geldi davuldayıp (gürültü çıkarıp) vapur limana yanaştı,
Bekleyen akraba, soy-sop zuv-şuv ağlaşü.
Biz vapura bindikten sonra köpürdü deniz,
Adımızı unutun, "muhacir" deyin.
Başından alsan ağacın, yeşildir yaprağı,
Ah, tatlıymış köyün taşı, toprağı.
Ah anam anam, ah babam,
Hasretliğe ben nasıl dayanayım!
Şu boyunda aşlanır (beslenir) söğüt ağacı
Yurdunda yaşayıp ölen dünyada seyrek!

Biz Ketermiz Kırım'dan
Biz ketermiz Kırım'dan, ey yâr
Cıymday toyday Tuganlarımız kalacak, ey yâr
Manraşkan koy'day, ey yâr
Ot bastırıp ketermiz, ey yâr
Kapını şeklep, ey yâr
Kayerlerde cürermız, ey yâr
Kalentır beklep, ey yâr
Tütep kaldı ocaklar, ey yâr
Söner mi eken?, ey yâr
Tatar kalkı korlıkka, ey yâr
Koner mı eken?, ey yâr
Kaldı çizma astında, ey yâr
Babaylar kabri, ey yâr
Bora korgen Bayguşun, ey yâr
Kalmadı sabrı, ey yâr
Kehyatır gemimiz, ey yâr
Tütünü budak, ey yâr
Biz kenken sun Kırım'dan, ey yâr
Kalmadı kunak, ey yâr
Derya tolı parahot, ey yâr
Tatar kalkı, ey yâr
Tatarnı curttan ayırgan, ey yâr
Kazaknın polkı, ey yâr
Anabale Dobrogei, 1928, s.173

Biz Gideriz Kırım'dan
Biz gideriz Kırım 'dan ey yâr
Düğün gibi, dernek gibi Akrabalarımız kalacak, ey yâr
Meleşen koyun gibi, ey yâr
Ateşi bastırıp gideriz, ey yâr
Kapıyı kilitleyip, ey yâr
Nerelerde gezeriz, ey yâr
Takvim bekleyip, ey yâr
Tütüp kaldı ocaklar, ey yâr
Acaba söner mi, ey yâr
Tatar halkı zorluğa, ey yâr
Alışır mı acaba, ey yâr
Kaldı çizme altında, ey yâr
Babaların kabri, ey yâr
Bunu gören zavallının, ey yâr
Kalmadı sabrı, ey yâr
Gidiyor gemimiz, ey yâr
Dumanı budak, ey yâr
Biz gittikten sonra Kırım 'dan, ey yâr
Kalmadı huzur, e yar
Derya dolu gemi, ey yâr
Tatar halkı, ey yâr
Tatarı yurttan ayıran, ey yâr
Kazak'ın Rus 'un askeri, ey yâr

Caun, Boran Demedik
Caun, boran demedik
Şıktık biz colga
Karatmadı yazımız
Onga da solga
Kalentırge ogradık
Aylarman çattık
Töşek, yastık kaldırmay
Her şeynı sattık
Büyügüp kalgan isapssız
Yorlukkan açtan
Ana baba balların
Attılar baştan
Bedende kanlar socudu
Cürekler turdu
Şayttırıp halknm boynunu
Kalentır urdu

Yağmur, Tipi Demedik
Yağmur, tipi demedik
Çıktık bir yola
Baktırmadı bahtımız Sağa ve sola
Karantinaya uğradık
Aylarca yattık,
Döşek, yastık bırakmadan
Her şeyi sattık.
Yığılıp kalmış zavallı
Yorulmuş açlıktan
Ana baba yavrularını
Attılar baştan.
Bedende kanlar soğudu
Yürekler durdu
İşte böylece halkın boynunu
Karantina vurdu.

Muhacir Şarkısı
Bursa vapuru keldi
Portka yanaştı
Ketecek macır halknıft
Epsi cılaştı.
"Ketecekmen" dep aytıp
Cer, curt satkanlar
Şaşkan karip macirler
Portka cavganlar
Biz ketken son-bu yerni
Zmcırman sızarlar
Minareli camını
Kılsege bizarlar
Calbaramız Konsolga
Yardım et bizge
Kurban bolsın canımız
Devletımızge
Biz kenken son babaylar
Tartarlar sarık
Belde takat kalmadı
Közlerde çarık
Ay anaylar anaylar
Vayh babaylar
Balam macır ketti dep
Bek alaylar
Balauz şırak cagıldı
Şanlar kagıldı
Minareli camige
Haçlar tagıldı

Muhacir Şarkısı
Bursa vapuru geldi
Limana yanaştı
Gidecek muhacir halkın
Hepsi ağlaştı.
Gideceğim diye söyleyip
Yer yurt satmışlar
Şaşmış garip muhacirler
Limana yığılmışlar.
Biz gittikten sonra bu yeri
Zincirle çizerler
Minareli camiyi
Kiliseye bozarlar.
Yalvarıyoruz konsolosa
Yardım et bize
Kurban olsun canımız
Devletimize.
Biz gittikten sonra babalar
Çekerler çarık
Belde takat kalmadı
Gözlerde ışık.
Ay anneler anneler
Vay babalar
Oğlum muhacir gitti diye
Çok ağlarlar.
Mum, çıra yakıldı
Çanlar çalındı
Minareli camiye
Haçlar takıldı.

Derleyen: Mehmet Ali İlmiye, Mecidiye

Akyar (Sevastopol)
Ah Akyar, Akyar, vah Akyar!
Turma da menim karşımda
Bo ne kadar acıklı ölim
Onyedi, onsekiz yaşında
Kaşar edim şu Akyar'dan
Anam da babam bolmasa
Atar da edim men özümni
Nazlı da yarim bolmasa
Men Akyar'dan ayrılganda
Kazan tolı aş kaldı
Anam, babam, kardaşlarım
Közlen tolı yaş kaldı
Şu Akyar'nın dereleri
Bek saikındır havası
Marebede ölgenlernın
Olar da kalır anası
Avada uçkan samaliyotnm
Tegerşıgı korıne
Seni oylasam caş cüregım
Parsa da parsa bolüne
Şu Akyar'nın sollerinde
Kamşım kaldı atılıp
Kop anaylar öksüz kaldı
Evladından ayrılıp

Akyar (Sevastapol)
Ah Akyar, Akyar, vah Akyar!
Durma benim karşımda
Bu ne kadar acıklı ölüm
On yedi, on sekiz yaşında.
Kaçardım şu Akyar 'dan
Anam ve babam olmasa
Atardım (Öldürürdüm) ben kendimi
Nazlı da yârim olmasa.
Ben Akyar'dan ayrıldığım zaman
Kazan dolu aş kaldı
Anam babam kardeşlerim
Gözleri dolu yaş kaldı.
Şu Akyar'in dereleri
Pek serindir havası,
Muharebede ölenlerin
Ağlar da kalır anası.
Havada uçan uçağın
Tekerleği görünüyor
Seni düşünsem genç yüreğim
Parça parça bölünüyor.
Şu Akyar'in çöllerinde
Kamçım kaldı atılıp
Çok analar yalnız kaldı
Evlâdından ayrılıp.

Hiç yorum yok: