Orta Asya’da, Çin’in Xi’an kenti yakınlarındaki, Büyük Uygur Türk Imparatorluğundan kalma Türk Piramitlerini anlatmaya geçmeden önce, tarihte ve bugün piramit kültürüne kısaca bir göz atmak istiyoruz. Piramitler denince aklımıza ilk önce Mısır Piramitleri gelmektedir.
Bunun nedeni de bütün dünyadaki basın yayın kuruluslarının Mısır piramitlerine ilgi göstermesindendir. Modern(!) dünyanın Mısır piramitleri ilgilenmesinin altında da bu piramitlerden çıkan göz kamaştırıcı hazineler yatmaktadır. Bu piramitlerin özelliklerini sıralayarak, bugünün teknolojisi ile yapılmalarının çok zor olduğunu söyleyerek, insanları, bu yapıları insan üstü güçlerin yaptıklarını düşünmeye zorlamaktadırlar.
Bunların birer örneğini bile yapma kudretinde olamadıkları için, onları incelemeyi, araştırmayı bir iş kolu haline getirmişlerdir. Bu araştırmalarda da ne kadar başarılı oldukları tartışılır.
Çünkü, bulgular ve buluntular gerçeği anlatsa da, insanlar bu eserlerle ilgili olarak gerçekleri anlatmak yerine canlarının istediğini anlatmayı tercih etmektedirler.
Bu durum Mısır Piramitleri için de böyledir, Sümer Piramitleri (zigguratları) için de böyledir, Maya piramitleri için de böyledir, Orta Asya Türk piramitleri için de böyledir.
Çin yetkilileri bu uygarlık belgelerini dünyanın gözünden gizleyebilmek için, üzerlerine sürekli yeşil kalan ağaçlar dikmişlerdir. Böylece yıllar sonra bu piramitler, üzeri ormanla kaplı tepeciklere dönüşeceklerdir. Böylece Çinlilere ait olmadığı kesin olan bu uygarlık şaheserleri belki bir yüz yıl daha insanlığın bilgisinden uzak tutulacaktır. Eğer böyle olmasaydı, yani bu piramitler Çinlilere ait olsaydı, Çin turist çekebilmek için kendi uygarlığının eskiliğini dünyaya anlatabilmek icin, bırakın üzerlerine ağaç dikmeyi, her piramidin her taşını tek tek parlatırdı.
Zaten piramitlerin bazılarının üzerlerine sürekli yeşil kalan yaprak dökmeyen türden ağaçların dikilmiş olması da bu yasağı daha anlamlı kılıyor.
Çünkü, hiçbir devlet kendi geçmişine ait bu kadar önemli yapıları yok saymaz. Bu hem tarihi açıdan hem de turizm açısından o ülkeye zarar demektir.
Buradan anlıyoruz ki bu piramitlerin Çin tarihi ile bir ilişkisi yok. Peki Asya’da bulunup eski Türk toprakları üzerinde yer alan bu eserlerin kiminle ilgisi olabilir? Elbette ki Türklerle!
Ama bu durum da onların ve Türkleri yok saymaktan büyük zevk alan ırkçı batının işine gelmemektedir. Bu bölgenin Kadim Türk toprakları olduğu bir gerektir. Hem de çok eskiden beri. Bu durum Çin kaynaklarınca da teyit ediliyor.
“Uygur Imparatorluğu Mu’nun en başta gelen koloni imparatorluğuydu ve doğu yarısı Tevratta sözü geçen Tufan sırasında mahvolmuştu. Çin efsaneleri Uygurlar’ ın 17.000 yıl önce medeniyetlerinin zirvesinde olduklarını anlatır. Bu tarih jeolojik fenomenlere de uygunluk göstermektedir.”
Mu devletinin Asya’daki uzantısı olan Türk Uygur Imparatorluğu haritalarına bir göz atılırsa, bu toprakların kimlere ait olduğu daha iyi anlaşılır. Bu haritayı bizler yapmadık. 1900’lerin başında Batık Mu kıtasını araştıran bir bilim adamı yaptı. Büyük Uygur Imparatorluğu Haritası, konuyla ilgili çalışmayı yapan İngiliz araştırmacı James Churchward tarafindan çizilmiştir. Bu haritaya göre de piramitler tam Uygur Imparatorluğunun ortasında bulunuyor. Biz “Bu topraklar kadim Türk topraklarıdır” dediğimizde, bazı tarihçilerimiz hemen Çin’de devlet kurmuş Cu hanedanını ve Hunları hatırlıyorlar.
Bunların ise o bölgelerde bulunmaları MÖ 1059 - 249 yıllarıdır diyorlar. Hatta biraz daha hızlarını alamayarak adeta bir yabancı ağzıyla; “Türklerin burada ne işi var” bile diyebiliyorlar.
Neden böyle söylüyorlar? Çünkü dünyaya Türk gözüyle bakmıyorlar da ondan.
Bizim bahsettiğimiz tarihler MÖ 17.000 yılları, yani Büyük Uygur Türk Imparatorluğunun yaşadığı dönem. Sonuç olarak; Piramit kültürünün bir sürec izlediğini düşünürsek, bu sürecin basında yer alan piramitler Orta Asya’daki Türk piramitleridir.
Yani piramit kültürünü geliştirenler Büyük Uygur Türk Imparatorluğunu kuran atalarımızdır.
Eğer yabancı bilim adamları ve araştırmacılar, Orta Amerika’da Maya, Inka ve Aztek harabelerinde bulunan kuş sembollerini dahi Uygurlar tarafindan çizilmiş sembollerdir diye açıklıyorlarsa, bu boşuna değildir.
Orta Asya Uygur, Mezopotamya Sümer ve Orta Amerika da Maya, Inka, Aztek kültürleri aynı kültürün farklı coğrafyalarda ortaya çıkışıdır. Artık her şey gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Mızrak çuvala sığmamaktadır. Dürüst bilim adamlarıi gerçekten yana tavırlarını daha net olarak koymaya başlamışlardır.
Avrupa’da ve dünyanın başka bölgelerinde yılardır okunamayan yazılar okunuyor ve Türkçe oldukları anlaşılıyor. Bizlere de düşen çok şey var. Her seyi yabancılardan beklememek. İmkan ölçüsünde kendi geçmişimizi araştırmak, kendimizi aramak.
Çünkü geçmişini bilmeyen bir toplumun geleceği de olmaz. Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak çok para bırakmak, büyük servet bırakmak değildir. Onlara kendi öz kimliklerini bırakmak, ömür boyu onları yönlendirecek moral değerler bırakmaktır. Gerisini onlar halledecektir zaten.
Mücella Arslan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder